Celalettin SİPAHİOĞLU

İNSANIN ŞEYTANLAŞMASI

Celalettin SİPAHİOĞLU

İnsan ruhunun Allaha itimad etmesi,yani dayanması ve ilahi kaynağın kendisi için önerdiği düşünce ve davranış biçimlerini samimiyetle benimsemesi ve bunları davranış haline dönüştürmesi gerekir. Düşünce sistemi Allaha ait değerlere dayanmayan ruhların, yaratılış kodunda küfür ve şirk sebebiyle dezenformasyon, bozulma meydana gelir. Deforme olmuş ruh, saf ruhun geliştirebileceği davranışları gösterme konusunda, kodlarının tahrip edilmesi sonucu sıkıntı yaşar. İnsan bir taraftan ilk yaratılışındaki saflığının verdiği özellikler, diğer taraftan bozulma sonucu kendisine dikte edilen yanlış yazılımlar arasında bocalar durur. Bu durum sağlıklı yapıdaki ruhun ortaya koyacağı davranışlara benzemez.
Başlangıç modeli bozulmamış ruhlara, yaratılışına uygun düşünceler yüklendikçe gelişir, değeri artar. Düşüncelerin davranışlarla desteklenmesi mutlaka gereklidir. Gelişen ruha Allahın beğendiği davranışlar yüklendikçe ruh daha engin bir hale bürünür. İşlev olarak ilahi formatın mükemmelleştirilmesi adına emri bil maruf ve nehyi anil münker misyonunu üslenerek diğer ruh sahiplerinin kurtuluşuna vesile olma görevini üslenir.
Kodları bozulmuş, fıtrat çizgisinden dışarı çıkarılmış ruhlar, şeytanın ifsadına açık hale geldiği için, insanın bilmediği taraflardan kendisine yanaşma özelliğine sahip olan şeytanın telkinlerine karşı korumasız kalır ve şeytanın süslediği kötülükleri icra etmekten rahatsız olmaz. Çünkü başlangıç kodundan dışarı çıkarıldığı için temelde var olan iyi ve kötü kavramları onu yeniden dizayn etmeye çalışan anlayışın iyi ve kötü kavramlarına göre gelişir. Hakikatin zıddı olan yeni anlayış, bu durumun sonucunda, şeytanın, hakikatin hilafına geliştirdiği her türlü yanlışı, yeni doğrular olarak algılar. Sonucu hüsran olan bu yeni anlayış, Tevbe hakikatini bularak başlangıç koduna dönemezse, insanı dünyada cehennemine odun taşıyan bir zavallı haline getirir.
İnsan kendisini şeytanlaşma sürecine karşı nasıl korumalıdır? “Men arafe nefseh, fe kad arafe Rabbeh” “Kendisini bilen Rabbini tanır” sözü şeytanın ifsadına karşı birinci hakikatin, kişinin kendini bilmesi gerekliliği olduğunu ortaya koyar. Bu kişinin, varlık sebebini kavramış olması ve buna dayalı gereklere iman ederek bunları yerine getirmesi demektir. Kendisini bilen düşmanını da mutlaka tanır ve ona karşı korunmanın yollarını mutlaka geliştirir. Şeytan yeryüzü serüveninde insanın apaçık düşmanıdır ve insanı saptırabileceği argümanlar yeryüzünde imtihan hakikati çerçevesinde mevcuttur ve şeytan insana bilemeyeceği yerlerden yanaşabilme kabiliyetine sahip varlıktır. Misyon olarak insanı saptırmayı görev edinmiştir. Onun yegane işi, gücü budur. İnsan bundan asla gafil olmamalıdır.
Şeytanın insanı saptırma süreci düşünceden başlar. İnsan düşünce alanında kendini kontrol altında tutabilme gayreti içinde olursa şeytanın sızmalarına karşı kendisini koruyabilir. Ancak bu korunmada birinci basamak şeytanın sızma çabalarına “ Allaha sığınarak” Allahtan yardım almaktır. Çünkü insanın tek başına şeytana karşı nasıl mücadele edileceğine dair yol ve yöntemleri bulmada yeterli olamayacağı kesindir. İnsanın bilemeyeceği yerlerden yanaşabilecek şeytanın yanaşma yollarını iyi bilen Allah’tan yardım almak işi başından kolaylaştırmaktır. Allah kendisine sığınanları asla barınaksız ve korunaksız bırakmaz. Hele, hele söz konusu şeytan olunca bu daha da önem kazanır. Çünkü şeytan kendi yanlış anlayışı sonucu sapmasına rağmen haksız yere Allah’ı suçlamış ve Allah’ın kendisini saptırdığını söyleyerek Allaha iftira etmiştir. Kendisini azdıran ve saptıran şeytana karşı insanı, Rabbine sığınan insanı, korumak Rabbinin görevidir.
Şeytanın saptırmalarına karşı korunmada ikinci basamak, Allah’ın nimet verdiklerinin yolunu takip etmektir. Çünkü onlar şeytanın saptırmalarına karşı kendilerini koruyabilmiş rol model insanlardır. Şeytanın adımlarını takip etmemenin en güzel örneklerini ortaya koyan kişiler bunlardır. Ve davranış olarak onları takip etmek kişiyi Allah’ın sıratı müstakiminde tutacaktır. Allah’ın sıratı müstakimi kulu Allah’a dönüş yolunda selamete erdirecek yegane yoldur.
Şeytanın insanı saptırma sürecinin başlangıcı düşünce olduğuna göre şeytanın düşüncelere nasıl nüfuz edebileceğini bilmek gerekir. İnsanın hayata dair fonksiyonlarını icra etmek için ihtiyaç kadar kullanılması helal sayılmış olan mübahlar alanı, şeytanın istifade edebileceği en geniş alandır. Yemek, içmek yatmak, uyumak, müzik dinlemek vs gibi alanlarda şeytan, haddi aşırmak suretiyle insanı ifsat eder
Kişinin, Allahın adına okuma ve yazma sürecine girmesi, hakikatin sahibinin gerçek olarak ortaya koyduklarına vakıf olmayı ve şeytanın düşünce alanında neler yapabileceğinin bilgi olarak edinilmesini sağlar. Şeytan hakikatin düşmanıdır ve insana hep zannı yani sanal olanı telkin eder. Hakikat Allah’ın varlığı ve birliği, ortak ve şerikinin olmadığı bilgi temeline otururken şeytan bunun hilafına, insana Allaha dair yanlış düşünceleri telkin eder. Bu konuda hakikatin bilgisine ermiş olanlara da vesvese yoluyla kuşkular telkin etmek suretiyle, tereddüde düşürmeyi ve saptırmayı planlar
Şeytanın düşünce alanında ilk nüfuz edeceği yer, kişinin, ruhun düşünce hızından düşük hızda düşünce üretmeye başladığı yerdir. Kişi ruhun düşünce hızının altında kalmanın, nasıl bir şey olduğunu, en iyi şu şekilde test edebilir. Kitap okurken ya da namaz kılarken ruhun düşünce üretme kapasitesinden aşağı kalarak kitabı okumaya başladığınızda ya da namazda okuduklarınıza konsantre olamadığınız da gözünüzün önüne ince bir hayal perdesi iner, kişi ile kitap, yada namaz arasına giren bu hayal perdesi üzerinde şeytanın oyalama ve farklı düşündürme sahneleri gerçekleşmeye başlar. Kişinin hakikate vukufiyetine göre sahneleme giderek saptırma eğilimi gösterir. Bunu durdurmayı becerebildiği zaman kişi şeytanın ifsadına engel olmuş demektir. Namaz da okuduklarından gafil olmamak gerekir, fakat, insan okuduğu ile ilgili güzel hayaller kurabilir bunun ne sakıncası var ki denilebilir? Bunun sakıncası aklın kontrolünden çıkmaktır. Aklını fıtrata göre dizayn etmiş bir kişinin aklının kontrolünün dışına çıkarılması şeytanın ifsadının birinci basamağıdır.
Kişinin kendi kendini şeytanlaştırabilmesinin yolu şeytanın kişi üzerinde düşünce üretme ve kendi adına düşünce ürettirebilmesine bağlıdır. Bir hadisi şerifte “Şeytan gelir kula dağları kim yarattı der? Kul Allah der. Dünyayı kim yarattı, gökleri, denizleri kim yarattı? diye sorulara devam eder. Kul hepsine Allah diye cevap verir. Sonunda peki Allah’ı kim yarattı der? “La ilahe illallah deyin. Gerçek iman budur.” Buyurur efendimiz. Soruların giriş kısmında hakikatin suali gibi bir görüntü varken sonunda insanı hakikatten saptırma hedefi mevcuttur. Bu hadisi şerif bize düşüncelerimizi nasıl kontrol altına alabileceğimizi ve yanlış düşüncelere nasıl format atabileceğimizi öğretmektedir.
Başlangıcı masum olan düşüncelerin Rahmandan mı, yoksa şeytandan mı? Olduğunu kestirebilme melekesine sahip olmalıyız. Bu bize düşüncelerin gidişatı ile ilgili fikir verecektir, sonuçta bize yarar sağlamayacak boş düşüncelerden bizi uzak tutacaktır. Kişinin üzerine lazım olmayan, boş, yani malayani ile uğraşmasının kendisini helake götüreceğine dair olan söz bunun en güzel izahıdır. Kişiyi malayani ile uğraştıran işlerden uzak durmak, kişinin üzerinde şeytanın at oynatmasına engel olmaktır.
Kişinin kendisini Allaha ulaştıran yolda sürekli gelişmesini sağlayan şeyler kişiler için gerekli, Allaha ulaştıran yoldan oyalayan, alıkoyan şeyler ise gereksiz olanlardır. Bu anlamda çağımızın geliştirdiği teknolojik ürünlerden eğlenceye matuf olarak icat edilenlerden uzak durulmalıdır. Onların hizmet aracı olarak kullanılmaların da dahi icat mantığına hizmetleri söz konusudur. Bu tuzaklara asla düşmemek gerekir.
Düşüncelerin yüzde yüz kontrol edilmesi belki mümkün olmayabilir ama zararsız hale getirmek ve şeytanın düşünceleri işlemesine fırsat vermemek kişinin elindedir. Kişi düşüncelerinde şeytanın müdahalesini sezdiği andan itibaren kelime-i tevhid ve salavat okumak suretiyle şeytanın salvolarına son verebilir.
Şeytanın müdahalelerine kendisini açık hale getiren kişilerin bir müddet sonra şeytanın müdahalelerine gerek kalmaksızın şeytani eğilimler ve düşünceler göstermesi kaçınılmazdır. Kişinin fıtrat noktasındaki saf, Allahı tanıma eğilimli, Allaha ait değerleri icra etmesi, daha tercih edilebilir olandır. Ruhun dejenere edilmesi sonucu, ruha kazandırılmış olan sapkın anlayışların benimsenmesi kişinin üzerinde karakter haline dönüşeceği için, hakikatin dışında davranışlar benimsenmiş ve şeytana gerek kalmaksızın kötülüklerin icrası mümkün hale gelmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları