
MAKARRI ULEMA
Celalettin SİPAHİOĞLU
Son zamanlarda sıkça zikredilen şehrimizin bu sıfatı üzerine biraz düşündüm. Geçmişte ulema karargahı olarak nitelemeyi hak etmiş şehrimin bu gün bu etiketle ne kadar ilişkisi var? Ciddi anlamda baktığınızda bu nitelemenin geçmişte kaldığını tarihi bir hatıra olarak zikredilebilen bir sıfat olduğunu gördüm.
Makarrı ulema nitelemesi ile beraber ön plana çıkan isimlere baktığımda Seyyid Burhaneddin (1165) Davud el Kayseri (1258) ismi ile beraber, Ahi Evran Nasıruddin (1171) (Allah onlardan Razı olsun) adları sıkça zikredilmektedir. Bu muhterem şahıslar yaşadıkları tarih itibarıyla günümüze uzak diyebileceğimiz bir zaman diliminde şehrimizi şereflendirmişlerdir. Davud el Kayseri dışındaki muhterem şahıslar Kayserili de değillerdir.
Bu yazı ile ilmi bir veri ortaya koymayı düşünmediğim için konunun bu tarafını bırakıyor ve asıl bizi ilgilendiren tarafına geçmek istiyorum. Geçmişle öykünmek acizlerin, muktedir olamayanların özelliğidir. İnsan üretmeyi beceremeyince üretilmişler üzerinden konuşmayı daha çok sever.
Osmanlının şehrimize verdikleri parmakla sayılacak kadar azdır. Osmanlı döneminde ilim adına da Kayseri ciddi manada bir isim çıkaramamıştır. Bunda İslam dünyasının ilim adına kendini tekrar yanlışına düşmesinin etkili olduğunu görmekle beraber, Osmanlının ulemayı saraya bağlamasının etkin olduğunu da söyleyebiliriz.
Cumhuriyet döneminde ismi zikredilen Kayseri mebusu Mehmet Alim(Çınar) ki resmi kaynaklarda adına rastladım. Hacı Hüseyin Aksakal, Eski müftü Abdullah Develioğlu, Çukurlu hoca Abdullah Efendi, Cimcimin Salih Nursaçan Efendi, Kavgacızade Osman Efendi, Kirazzade Ahmed Efendi, Hasbekli Hoca, Asım Köksal hocaefendi, Abdullah Saraçoğlu, İbrahim Eken hocaefendiler dışında fazla duyulmuş bir isim yoktur.
Bu gün gerçekten alim yetiştirmek adına Kayseri ne yapar, Kayserililer bu konuya nasıl bakmaktadır?
Şehir yönetimi adına baktığımızda bu konuda sadece söylem olduğunu, icraatın olmadığını söyleyebiliriz. Yerel yönetimlerin İslami konulardaki rahat olamayan tavrı, özellikle karşıt görüş sahiplerinin muahazelerine muhatap olmama anlayışı, bütün İslami konulardaki gibi ilim alim, ulema kavramları ile ilgili olarak ta çekimser bir tavır ortaya çıkarmaktadır.
Aslında şehir yönetimleri ile ilgili olarak şehrin akil adamlarından bir meclisin olması gerektiğine inananlardanım. Bu konuda kent konseyi, küçük millet meclisi gibi kurumların varlığı söylenebilirse de, bu kurumların okul aile birliği niteliğinin önüne geçemediği görüldüğünden vatandaşın karnının şişinin indirilmeye yaradığı kurumlar olduğunu söyleyebiliriz.
Bu konuda ciddi manada sivil, bağımlı olmayan şehir istişare kurumlarına acil ihtiyaç görülmektedir. Buna neden ihtiyaç duyulduğunu şöyle izah edebiliriz, yerel yöneticilerin ya merkezi hükümetin politikalarının dışına çıkamayışı, yada uzun süre aynı makamı icra etmenin kazandırdığı tecrübenin, heyecan kaybına sebep olması dolayısıyla kişileri sorunlar karşısında gevşemeye sevk etmesidir. Dolayısıyla yerel yöneticilerin zaman içinde oluşacak şehrin sorunlarına karşı gevşeme, ya da kanıksama hatasının önüne bu sivil istişare kurumu ile geçilmesi mümkün olabilir.
Peki, Müslümanlar bu konuda ne yaparlar. Kayseri gibi ticaretin ön planda olduğu bir şehirde, bilgi sahiplerinin bir şekilde sohbetine katılmak olmazsa olmaz olarak kabul edilmekle beraber, kendi ailesinden en az bir kişinin İslami ilimlerde söz sahibi olması düşünülmez. Allahın insanları olmazsa olmaz konularda tamamen sorumlu tuttuğunu biliyoruz. Yani Müslümanlar için gerekli olan ne ise onu tedarik etmek bütün Müslümanlar için Farzı ayndır. Öyleyse makarrı ulema olduğu ile övündüğümüz şehrimizin yeniden bu şana layık hale gelmesi için çalışmalıyız. Çünkü hepimiz mutlak anlamda sorumluyuz.
Vakıflarımız ve derneklerimiz bu konuda ne yapar. Hepsini söyleyemesek dahi birkaç vakıf, dernek tarafından ilim tahsili yaptırıldığını duyuyoruz. Bu konuda gayreti geçenleri tebrik ediyoruz. Ancak bu günkü vakıf dernek çalışmalarının bir eksiğine dikkat çekerek konunun bu açıdan da değerlendirilmesini arzu ediyoruz. Genelde vakıf ve dernekler birkaç aktif arkadaşın gayretleri etrafında dönmektedir. Aynı zamanda dernek ve vakıflar haklı olarak aynı görüşü paylaşan insanlar tarafından oluşturulduğu için, ilim, âlim gibi kavramların etrafında dönen çalışmaların bu birkaç arkadaşın görüşleri etrafında cereyan etmesi kaçınılmaz olmaktadır. İslam kardeşliğinin sözde kalmaması adına ilmi çalışmalara görüşlerimize aykırı olmayan diğer cemaat mensuplarından ilim sahipleri de dâhil edilerek çalışmaların zenginleştirilmesi düşünülmelidir.
Yazı bir hayli uzadı, sonucu özetleyecek olursak bu gün Kayseri bir Makarrı ulema olmaktan çıkmış, daha çok ticaret ve benzeri konularda şöhret kazanmıştır. Toplumların uyarıcıları alimler olmazsa toplumların sonu hüsran olur. Bu gün hakikat açısından baktığımızda kendi kıyametine doğru koşmakta olan toplumumuza yolun yanlış olduğunu gösterecek ilmiyle amil, muhlis insanlara ihtiyaç vardır. Bunun elde edilebilmesi adına her türlü imkânda mevcuttur. Bunun yapılmaması topluca sorumlu olmamız anlamına gelir.
Celalettin Sipahioğlu 20.11.2014