
ÖLÜM VAR HACI
Celalettin SİPAHİOĞLU
Halk arasında kullanılan bu hatırlatma cümlesi, Allah adına baktığımızda, hayatı kaymış, ölümün bir terelellim gibi algılandığı toplumlara bir şey ifade etmesi mümkün değil.
Hayatını dünyevi eksen üzerine oturtanların sabahtan akşama uğruna koştukları dünya işleri arasında ölümü düşünmek gibi bir lükslerinin olması düşünülemez. Oysa hayatın en hakiki gerçeklerindendir, ölüm. Tıpkı hayat kadar, dokunulan temas edilen nesnelerdeki gerçeklik kadar kaçınılamaz bir hakikattir.
Dünyevileşmiş toplumlarda yaşayan iki arada bir derede kalmış Müslümanların da içine sindiremedikleri bir hakikattir ölüm. İnandığını söylediği değerler dünyasının, eseri hayatında görülmeyen insanların, ölümden sonra karşılaşacakları hesap günüyle alakalı imanları da zaaf halinde olduğu için, hesap şuuru içinde yaşanmış bir hayatın sonunda ölümü karşılayacak insanların yürekliliği yoktur onlarda.
Ölümlerin sonunda kaç yaşındaydı, yaşlımıydı, hastamıydı, kazadan mı öldü soruları sıralanır peş peşe. Sanki genç olunca, hasta olmayınca, kaza geçirmeyince ölünmeyecekmiş gibi. Hayatı anlamsızlaştıran kapitalizmin maddeci esaretine boyun eğmiş Müslümanların çaresizlik içinde ölümle ilgili kaçamak cümleleridir bunlar.
Şimdi bunca iş arasında kendimizi hayatın akışına kaptırmış gidiyorken, yaşadıklarımızdan keyf alıp, hazları kendimiz için tapınılan bir nesne haline getirmişken ölümü hatırlamanın sırası mı? Dünyaya bir daha mı geleceğiz sanki ? Fırsatı yakalamışken çılgınca hayatı yaşamak varken…. Falan ölümü düşünüp hayatın konforunu kaçırmanın ne anlamı var diyebilir birileri.
Hz. Ömer’le ilgili bir rivayette halife olduktan sonra bir görevli tayin ederek, her gün kendisine ölümü hatırlattırdığı anlatılır. Bütün müminler aslında birbirlerine karşı Allahın hakikatlerini hatırlatan, söylemesine gerek kalmadan ayinelik yapan kişiler olmak durumundadır. Müminler birbirlerine bakarak doğruyu görmeli, ikaz edildiğinde de kendisine dair bu iyiliği yaptığı için kardeşine teşekkür etmelidir.
Lakin hayatın debdebesine şeytan ile birlikte alkış tutan müminlerde olabiliyor. Onlara yapılan hatırlatmalara, yorumsal, zorlama, güya kendini kurtarıcı cümleler sıralamak suretiyle karşılık verebiliyorlar. Hatta karakter zafiyeti mevcutsa, biraz daha ileri giderek, karşıdakinin suç çetelesini sıralamak ve rahatlamak gibi bir eğilime de girebiliyorlar. Bilmiyorlar ki, hatırlatmaya, karşı atakla cevap vermek cahillerin işidir.
Ölümün unutulduğunu ve hasap gününde Allahın asla kandırılamayacağını bilenler, yapılan yanlışlara Allahın karşısında sıralayamayacağı mazeretleri beyan etmezler. Dünyada insanlara beyan edilen mazeretlere insanlar ikili ilişkiler hatırına, mevcut statü gereği olarak ya da başka sebeplerle ses çıkarmayabilirler. Amaa, kanunların tek koyucusunun Allahın olduğu, maç oynanırken değişmeyecek ve adamına göre muamele edilmeyecek kuralların geçerli olduğu o din gününde adamı yakaladılar mı Kayseri tabiriyle cıbıbık kuşu gibi öttürürler.
Allah azze ve celle Kerim olan Kitabında müminler birbirlerinin velileridir, kafirleri dost ve sırdaş edinmeyin buyurur. Bir kimsenin müminlerin velisi olduğunu düşünmek, müminlerle ilgili olmak, müminler adına kaygılı, diğergam olmak demektir. Göz göre göre ateşe atılan bir kardeşine seyirci kalmak mümine yakışır mı?
“Ey iman edenler kendinizi ve ehlinizi ateşin azabına düşmekten muhafaza edin” buyuran Rabbimizin buyruklarına karşı duyarsız kalmak gibi bir gaflete düşmemeliyiz. Bütün müminlerin birbirlerine karşı, kardeşlik, dua gibi zincirlerle sımsıkı bağlı olmaları gereğini düşünerek, fani dünyanın dağdağa ve debdebesine aldanmış isek bir birimizi uyarmalıyız. Ölüm Var, Ahiret hak, mizan hak, Cennet hak, cehennem hak.
Celalettin Sipahioğlu