
ŞEHİRLERİ AYAKTA TUTAN DİNAMİKLER
Celalettin SİPAHİOĞLU
Şehirler,ülkeler canlı organizmalardır. Onlara hayat veren değerler, onları ayakta tutan değerler; yaratılış hakikatine aykırı olmayan değerlerdir. Yani yaratılış hakikatine uygun olan değerlerdir. Alllah eşyayı yaratırken her birine fıtrat koymuş ve bu fıtrata uygun devam ettirilmesini istemiştir. Kişilerin varlık hakikati, Allaha kulluk hakikati olduğuna göre insanların yaşadıkları şehirlerin dizaynının da bu hakikat çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir.
Yaşadığımız şehrin geçmiş medeniyetlerden baki kalan değerlerine bir göz atalım, Asurlulardan bize kalan değerler bu şehrin bir ticaret merkezi olduğunu hatırlatırken, Roma ve Bizanstan kalan değerler kale , birkaç mezarlık ve yer altı şehirlerin den başkası değildir. Selçuklular ve beylikler döneminden kalan ise camiler medreseler, hanlar vakıf arazileri, binalar ve hayır hasenatı çağrıştıran eserlerdir. Osmanlıyı ise bir cami temsil etmektedir. Bunu neden yazdım biliyor musunuz? Geriye kalan bakıyenin, hatırlanacak şeylerin ne olduğuna dair kabaca bir fikir edinmek için. En kalıcı değerlerin Selçuklu,beylikler ve Osmanlı döneminde bırakılan eserler olduğunu anlatmaya gerek var mı? Bu üç dönemde kalan eserler insanın yer yüzündeki varlık sebebine uygun eserlerdir. İnsanı yaşat ki, şehirler yaşasın, ülkeler yaşasın zihniyetinin hakim olduğunun göstergesi olan eserlerdir.
Eğer şehirde geçmişe dair ekonominin gerçekten önemli bir değer olduğunu hatırlamak zorunda olsaydık, geriye kalan eserlerden ekonomik değer ifade eden eserlerin çoğunlukta olması gerekirdi. Ekonomiyi temsilen bize intikal eden kapalı çarşı dahi, esasen camileri medreseleri ayakta tutmak için oralardan elde edilen gelirlerin akar olabilmesi adına inşa edilmiş yapılardır. Kuru bir ticaret anlayışına ekonominin temel anlayış olmasına binaen dikilmiş taş yığınları değildir.
Yolları kaldırımları yaparken güzel yapmanın kaçınılmaz olduğunu düşünmemiz gerektiği gibi bu yolları ve kaldırımları kullanacak insanların geleceğe hangi zihniyetle taşınması gerektiği de önemlidir.
Salt şehirleri ayakta tutan değerlerin maddi değerler olduğunu düşünmek eksiktir, yanlıştır. Bir şehrin maddi alanda yapılan yatırımlarla güzelleştirilmesi kadar manevi alanda yapılan yatırımlarla da geleceğe sağlıklı taşınması mümkündür. Yoksa gelecekte Asurlular iyi ticaret ehli insanlardı denmekten başka bir şekilde anılmak mümkün olmaz.
Çevre dediğimiz doğal yapı Allahın bize verdiği mirastır, dağlarını para kazanılacak yer olar olarak görmek, altyapı oluşturacağız diye dağları kuşa çevirerek, suyun üzerine fabrikalar doldurmak sizi gelecekte güzellikle anılacak bir anlayışa taşımaz. Çünkü üzerini dağları kuşa çevirerek molozla doldurduğunuz sulara Allah geçici dünya mallarını yutmasını emredebilir. Zira siz dünyalıkları çoğaltmayı düşünürken, uhrevi olanları azaltıyorsanız, yada görmezden geliyorsanız Allahın eşyanın fıtratına yüklediği hakikatler devreye girer ve Salih olmayan dünyevi varlıklar yok olur.
Bir şehrin yönetiminde yasal yollardan iş başında olanlar, yetkilendirme arızasından dolayı her alanda kendini yetkin ve yeterli görür, şehre şu veya bu şekilde, az yada çok metafizik anlamda katkıda bulunan insanları hesaba katmadan yönetim sergilerse yanlış yapmış olur. Şehrin akil adamları ile istişare edilerek yapılması gereken işleri, yönetimden menfaatlenecek yada emir altındaki insanlarla istişarecilik yaparak ortaya koyarsanız gerçek istişareyi yapmış olamazsınız, böyle durumlarda istişare edilmiş gibi görünmesine rağmen gerçek istişare ortaya çıkmamıştır.
Bir şehrin söz söylemesi gereken İslam’ı temsil eden adamları doğrunun yanında olmalıdır. Doğru işlerin yapılması adına kılavuzluk etmelidir. Bu vasfa sahip insanların, darıltmamak, gücendirmemek adına şehri yöneten insanlarının yanlışlarına göz yummaları o şehrin felaketi demektir. Bütün Müslümanlar emri bil maruf ve nehyi anil münkerle görevlidir. Yapılan yanlışlara göz yummak suça iştirakten başkası değildir. Eğer birilerinin arkasını devlet ricaline, iktidara dayayarak, şehrin üzerinde şahıs sultası oluşturması söz konusu olursa, bu durumlar islamı temsil ettiğini düşünenleri ürkütmemeli ve korkutmamalıdır. Çünkü verilecek hesap şahıslara değil Allah’adır.
Bir zamanlar şehri yönetenlerin makamlarına kapısından giremediğimiz, merdivenlerinden geri çevrildiğimiz dönemleri hatırlamakla beraber, bunun ötesine geçtiğimiz şu zamanlarda şehir yöneticilerinin makamlarının merdivenlerinden çıkıp ilgili makamlarla görüşmelerin yapıldığı bir döneme gelmiş olabiliriz. Fakat bu görüşmelerden elde edilen sonuçlar önemli. Eğer bu görüşmeler makamdakilerin dileklerinin ötesinde bir şeylerin olmadığı konuşmalar şeklinde bir şey olmaktan öteye geçmiyorsa bu yapılan iş bir anlam ifade etmez. Yöneticilerin muhataplarını dinleyen akıl alan pozisyonuna düşürmemesi, kendi yönetiminde sağlıklı tavsiyelerin yapılabileceği ortamın diri tutulmasına sebep olur. Bu açıdan toplumun her kesiminden insanla görüşmeye açık olmak hem birey hem toplum için yararlıdır. Eğer yöneticiler kendi bildiklerinin dışına çıkmama gibi bir anlayış içinde iseler, daha dikkatli olmalıyız. Böyle durumlarda kimse gönlüne küsmemeli, varsa uyarılacak bir durum bu gerçekleştirilmeli yanlışın önüne geçmeye çalışılmalıdır. Biz birer mümin olarak kardeşlerimizi korumak ve kollamak zorundayız. Bir kardeşimizin bulunduğu yer itibarıyla yapması gerekenleri yapmamak suretiyle yada yanlış yapması sebebiyle ateşe maruz kalmasına rıza gösteremeyiz, zalimde olsa mazlumda olsa kardeşinize yardım ediniz diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Kardeşlerimizi yapmış oldukları eksik işlerden, yanlış işlerden dolayı uyarmak zorundayız. Yapılan işlerin güzel olanlarında da desteklerimizi esirgememeliyiz.
Allah azze ve celle Kur’anın da ayağı kayarak cehenneme düşenlerden hiç de iyi bahsetmemektedir. Yeryüzüne ayağımızı sağlam basarak ve geleceğe kalıcı izler bırakarak hesap gününe ulaşmalıyız. Birbirimizin, insanlarımızın ayağını kaydıracak zeminleri oluşturmamalıyız çünkü şeytan kaygan zeminde insanları daha kolay ifsat eder.
Hasılı şehirlerimizi Allah için imar etmeli, insanımızın kulluğunu daha güzel gerçekleştireceği şehirler, inşa etmeliyiz. Allaha, kainata, insana, eşyaya sağlıklı bakacak zeminlerin, şehirlerin ve bunları Allaha kulluğunu tahakkuk ettirecek selam yurdu yapacak insanların çoğaldığı, gelecek temennisiyle Allaha emanet olun.