Celalettin SİPAHİOĞLU

Tepkilerin Etkisizliği

Celalettin SİPAHİOĞLU

Türkiyede yaşayan Müslümanların İslam dünyası adına tepkiselliği daha çok Filistinle özdeş bir görüntü vermektedir. Bunun sebebi  filistindeki Müslümanların, terörist İsrail devleti tarafından sıkça taarruza ve etnik temizliğe yönelik mağduriyete uğratılmalarıdır diyebiliriz.

İşin aslına bakarsak Türkiyede de Müslümanlar yıllarca Filistin Müslümanlarının uğradığı mağduriyetlerin değişik boyutlarını yaşadılar.

Mağduriyetlerin en önemlisi  Allahın egemen  olduğu ve bu egemenliğin doğurduğu bütün güzelliklerden  mahrum  edilerek, yaratılmışların egemenliğine boyun eğdirilmektir. Bu güzelliğin ne demek olduğunu bilmeyenlerin böyle bir hak gaspında nasıl gayret etmeleri gerektiği  ve bu konuda nasıl bir ilahi yardıma mazhar olduklarını bilmemeleri de ayrı bir mahrumiyettir.

Tepelerine vurula, vurula seme tavuğa döndürülmüş bir toplumun içinden çıkan aykırılıklara itiraz edenlerin dahi, nasıl bir yol izleyeceğine dair bir bilgiye sahip olamamaları da bir diğer mahrumiyettir.

Devlet anlayışının körü, körüne itaat şeklinde anlaşıldığı günümüz dünyasında, ayakları adalet üzere yere basan bir devlette vatandaşların devleti yaptığı yanlışlarda uyarması devleti gocundurmaz, aksine yanlışını görme fırsatı verir.

Zümre devleti anlayışının egemen olduğu toplumlarda  devlete hakim olan zümreler başka fikriyata mensup olanları baskılayarak yola devam etmenin mümkün olacağını düşünürler. Bu sebeple de karşı taraftan dile getirilen yanlışı, düzeltme erdemini gösteremez ve yanlışta ısrar ederler.

1923 ten bu yana bu mantıkla ezilen toplumun sağlıklı itiraz ve sağlıklı tepki yolları geliştirememiş olması bundandır. 1923 demişken bu tarihten başlayan ve kökleri  tanzimata dayanan  egemen süreç bu günün tabiriyle tam bir proje süreçtir. O günün emperyalistleri İngilizler ve Almanlar Osmanlının yıkılışı ve anadoludaki devletçiğin kurulmasında en önemli aktörlerdir. Bölgede keşfedilen enerji kaynaklarının üzerine oturan imparatorluğu yıkarak, kolları kanatları kesilmiş leylek misali bütün gelecek imkanlarına pranga vurularak dar bir alana sıkıştırılan bu devletçiğin başına da  gelecekte hiçbir iktidar imkanı görünmeyen bir zümreyi getirmişlerdir. Normal şartlarda Osmanlı toplumunda   tebaa olmaktan öteye, hiçbir özelliği bulunmayacak bir zümrenin iktidar olma uğruna feda ettikleri vatan toprakları ve altında mevcut olan petrol  kaynakları şimdilerde yeniden birilerinin kontrolü adına Müslüman kanıyla eşit olarak akıtılmaktadır.

Bölgemizin altında bulunan ve üstündeki insanların acziyeti dolayısıyla emperyalistlerin eline geçmesine seyirci kaldığımız imkanlar, Müslümanların baş belası niteliğindedir.

Yazının başında değindiğim konuya dönecek olursak, tepkiselliğimizin ayarı, niteliği, niceliği konusunda sıkıntılıyız. Kendi problemlerimize nasıl tepki vereceğimize dair ciddi bir anlayış bunalımı içindeyiz. Müslümanların problemleri doğduğunda da ne yapacağımıza dair bir yol bulmakta da sıkıntı yaşıyoruz. Bunun sebebini değişik şekillerde ortaya koymamız mümkündür. Haksızlığa karşı duyarsız hale getirilmek bütün problemlerin en baş faktörüdür. Çevresinde oluşan haksızlıklara karşı duyarsızlaştırılmış insanların uzaklarda olanlara karşı nasıl tepki vereceği konusunda sağlıklı düşünmeleri mümkün değildir. Bu şartlarda emperyalistlerin geliştirdiği  yöntemler dışında  sağlıklı yöntemler geliştirilemez.

Şöyle düşünelim yaşadığımız bölgenin insanlarının, yöneticilerinin, cemaatlerinin, önemli şahsiyetlerinin  yapmış olduğu yanlışları hatır gönül adına, zümre adına, menfaat adına düzeltme yoluna  gidemiyorsak, uzaklarda yaşanan insanlık problemleri için sağlıklı tepkiler ortaya koyamayız. Çünkü biz her şeyden önce kendimize dair problemlere duyarsızlaşmışız. Kendi problemlerine duyarsızlaşan insanların başkalarının problemlerini ciddiyetle hissetmeleri mümkün değildir.

Kuruluşu 1923 e dayanan terörist bir devletin Müslüman kardeşlerimize yaptığı zulmün ne olduğunu hissedebilmemiz için öncelikle bize yapılan zulmü hissetmemiz gerekir. Düşünce dünyamızı silindir gibi ezmiş, inanacağımız değerlere pranga vurmuş bir zihniyetten rahatsız olmamamız, bizim için en büyük züldür. Mescidi Aksada terörist devletin askerine işaret parmağıyla hıncını bildiren yaşlı kadınlar kadar yüreğimiz yok bizim, terörist devletin askerinin karşısına muzaffer bir komutan edasıyla dikilen Filistinli çocuk kadar cesaretimiz yok bizim.

Cesaretsizliğimizin, duyarsızlığımızın altında yatan  sebepleri ortaya koymalı, önce kendimizi bu anlamda tedavi etmeliyiz ki İslam aklını yeniden kazanabilelim. Bu gün yeniden inşa edilmeye çalışılan Müslüman coğrafyasında Allahın yürütmekte olduğu hesaplarını görelim. Her ne kadar emperyalistler bu gün bu coğrafyayı kana buluyor, Müslüman cesetleri üzerine basarak ilerliyor görünse de, bilelim ki Allah bu bölgeyi temizliyor. Gelecek Allahın ve samimi müminlerindir.

Tepkisel olmak adına değil, haktan yana olmak adına; yaşadığımız, şehrin, ülkenin, coğrafyanın ve dünyanın yanlışlıklarına karşı samimi bir şekilde karşı koymalıyız.

Hiçbir zaman unutmamamız gereken birkaç ilahi düstur;

Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır. (nisa, 140)

Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O'ndan başka bir veli yoktur.(rad, 11)

Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. (ali İmran, 110)

 

Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? (saf, 2)

 

Yazarın Diğer Yazıları