Ensar ŞAHİN

Kudüs-ü Şerif Mahzun, Mescid-i Aksa Tutsak!

Ensar ŞAHİN

Kudüs-ü Şerif Mahzun, Mescid-i Aksa Tutsak!

“Ancak üç mescidi ziyaret için yola çıkılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim şu mescidim (Mesci-i Nebi)!” buyuran “hatem-ül enbiya Hz. Muhammed Mustafa” (sav) sevgisiyle kutlu yolculuk başladı.      

Kalbi, Kudüs-ü Şerif ve Mescid-i Aksa için atan güzide öğretmenlerden oluşan ekibin yolculuğu; Kayseri’den İstanbul’a, İstanbul’dan Amman’a, Amman’dan Kudüs’ü Şerif’e ve Mescid-i Aksa’ya...

Hacca ve umreye gidenler Kâbe’ye yaklaşınca “Lebbeyk Allahümme lebbeyk..., buyur Allah’ım buyur...” diye telbiye getirirler ya; biz de mübarek topraklara girdikten sonra dilimizde tekbirler, salavatlar, hamdeleler ile sevdamızı harlıyoruz.

Kudüs-ü Şerif bizim ebedî davamız...
Mescidi Aksa, 17 ay namaz kıldığımız ilk kıblemiz; Peygamber Efendimiz (sav)’in Mirac’a yükseldiği mübarek mekânımız.

Kafilemizde, Kayseri başta olmak üzere Samsun, Ankara, İstanbul, Mersin,  Giresun ve Bursa’dan ihvanlar var. Grubun maskotu haline gelen yedi aylık İrem bebekten yetmişine merdiven dayamış Fadime annemize kadar her yaştan Mümin ve Mümine’ler var.

Yolculuğumuz, otobüsle Ürdün topraklarında önemli yerleri ziyaret ederek başladı. Filistin’in Batı Şeria bölgesinde bulunan, dünyanın en eski şehirlerinden biri olarak kabul edilen ve deniz seviyesinin 258 metre altında bulunan Eriha şehrinde hurmalarımızı alıyoruz.

Eriha şehri ile Kudüs-ü Şerif arasında bir bölgede “Ulûl azim” peygamberlerden  Hz. Musa (aleyhisselam) karşılıyor bizi. Hz. Musa (as)’in kabrinin bulunduğu yere kırmızı (kızıl) kum tepeleri deniyor.

İsrailliler, buranın Hz. Musa’nın kabri olduğuna inanmıyorlar. Daha doğrusu, Yahudiler Hz. Musa (aleyhisselam)’ın kabrini önemsemiyorlar. Bunun için Yahudiler gelmiyorlar buraya. Kırk yıl İsrailoğullarını çölde dolaştırdı diye Hz. Musa’ya kızgınlar. Hz. Musa’nın kabri sakin bir bölgede kimsesiz kalmış, büyükçe bir yapı/mabet içerisinde. Burası, yalnızca ziyaretçilerin uğradığı garipçe bir yer. İsmi Musa olan ve sadakalarımızı verdiğimiz bir de görevlisi var.

Yahudiler için Hz. İbrahim (as) en ulu atadır, büyük peygamberdir. Sonra da İsrailoğulları devletini kurduğu için Hz. Davud ve Hz. Süleyman’a sahip çıkarlar.

Kızıl kum tepelerinden Hz. Musa (as)’a dua ederek ve Kur’an-ı Kerim’de kıssası en çok anlatılan bu peygamberimizden şefaat beklentisi ile ayrılıyoruz.

Halhul beldesinde Hz. Yunus (as)’ın kabri var. Balık sahibi anlamına gelen “zün-nûn” sıfatına haiz olan Yunus (as), kavmini terk edince Yafa şehrine gelir. Burada büyük bir fırtına çıkar ve deniz dalgalanır. Yunus (as)’ın bindiği geminin batmaması için bir kaç kişinin inmesi gerekir. Kura atılınca defalarca Yunus (as)’a çıkar. Gemiden denize atılan Yunus (as)’ı balık yutar. Allah (celle celâlûh), kuluna zarar vermemesi için balığa emreder. Balığın karnında hatasını anlayan Yunus (as), “Lâ ilahe illa ente subhaneke, innî küntü minez-zalimîn = Senden başka ilah yoktur. Sen yücesin, eksiklikten münezzehsin. Ben zalimlerden oldum.” duasını ederek günahlarına  tevbe eder. Kavminin yanına döner ki, hepsi imana gelmiş...

İsrail askerlerinin kontrollü araması sonunda diğer peygamber efendilerimizi (as) ziyaret etmek istedik. Hz. İbrahim camisinin içinde Hz.İshak, Hz.Yûsuf ve eşlerinin kabrini ziyaret ettik; namaz kıldık, Yasini şerif okuduk, dualar ettik ve anı olması için kafile olarak resimler çektirdik.

El-Halil şehrinde kullanılan arabalar Filistin plakalı olduğu için Kudüs-ü Şerif’e giremiyor. Ramallah ve Beytül-lahim’de yaşayan Araplar da Kudüs-ü Şerif’e giremiyorlar. Girebilmeleri için İsrail’den özel izin almaları gerekiyor.

Dönüşte, Beytül-lahim’de yemyeşil, çok kaliteli üzüm bağları dikkatlerimizi çekiyor. Sebebi, Hz. İbrahim (as) bereketine bağlanıyor. Halil İbrahim sofrasıyla meşhur olmuş  bereket ve cömertlik bu topraklarda hâlâ devam ediyor.

İsrailliler, Kudüs şehrini başkent olarak yasalarına koydular. Doğu ve Batı olarak bölünmesini kabul etmiyorlar. Siyonist Yahudiler, ABD başkanı Trump’tan aldıkları cesaretle Kudüs’ü Şerif  işgaline devam ediyorlar. Müslümanların siyaseten sessizliği de bu işgale örtülü destek veriyor.

Hakikat şu ki, Birleşmiş Milletler raporuna göre İsrail, Doğu Kudüs’te işgalci durumda.

1994’te bir siyonist Yahudi Mescid-i Aksa’ya girerek silahla cemaati taradı. Bu, Yahudiler için bir taktikti. Yahudiler bir yere çökmek isterlerse orada olay çıkarırlar, bir feda/kurban verirler, sonra da uyduruktan özür dileyerek askerlerini oraya dikerler. Bu taktik, siyonistlerin işgal planıdır.

Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman makamını ziyaret etmek için niyetlenip yola çıkıyoruz.. Girdiğimiz Havra/Sinagog’da Yahudiler, makamda Tevrat veya Zebur okuyorlar. Biz de ekip olarak başladık Yasin-i Şerif okumaya ve dua etmeye...

Kudüs-ü Şerif sokaklarında gezerken her yerde Osmanlı eserlerini görüyoruz. Sultan Abdulhamit sokağından yürüyoruz...
El-Halil kapısının yukarısında herkesin görebileceği şu anlamlı yazı dikkatlerimizi celbediyor: “Lâ ilahe illallah İbrahim halilullah”

Sultan 2. Abdülhamid, kıvrak zekasıyla “Muhammed Rasulullah” değil, her inancın kabul ettiği Hz. İbrahim peygamberin ismini yazdırarak Kudüs’ü Şerif’in evrensel bir inanç şehri olduğu ve Osmanlı’nın her inanca saygılı olduğu mesajını veriyor.

  “Lâ ilahe illallah İbrahim halilullah” yazan kapıya İsrailliler “Yafa kapısı”, Filistinliler “El-Halil” kapısı diyorlar.

Mescid-i Aksa Tutsak, Hüzünlü!

Mescid-i Aksa, bir mescidin adı değil, içerisinde yedi tane mescidin de olduğu, 144 bin metre kare alana verilen isimdir. Bu ismi, İsra suresi birinci ayette Allah (cc) koymuştur.
Mescidi Aksa’nın altı büyük kapısından girince, altın kaplamalı heybetli sarı kubbesiyle Kubbetüs-Sahra karşılıyor bizi.

Kubbetüs-Sahra mescidinin hemen yanında Hz. Muhammed (sav)’in peygamberlere huzur namazı kıldırdığı mihrabı/musalla makamı var.

Kubbetüs-Sahra’nın içinde “asılı taş” anlamına gelen Hacer-i Muallak (Muallak kayası) var. Peygamber Efendimizin (sav) bu taşın üzerinden Mirac’a çıktığı kabul ediliyor. Muallak kayası yalnızca Müslümanlar için değil, Hıristiyan ve Yahudiler için de kutsaldır.
Yahudiler bu kayanın ortasında bulunan delikten Hz. İbrahim, oğlu İshak’ı burada kurban ettiğine inanıyorlar. Hıristiyanlar da haçlı döneminde bu kayadan parçalar kopararak Avrupa’da altın değerinde satmışlar.

Mescid-i Aksa’nın içinde Kıble Mescidi, Mervan Mescidi, Peygamberimizin İsra mucizesinde bineğini bağladığı Burak Mescidi, Hz. Süleyman’ın söz dinlemeyen, yaramazlık yapan cinleri hapsettiği Rahmet Mescidi bulunur.

Bu mescitlerin hepsinde namaz kılıp dualar ettik. Özel dua isteğinde bulunan herkes için de tek tek dualar ettik. Yardım yapan hayırsever kardeşlerimizin emanetlerini Kudüs’ü Şerif’in yetim çocuklarına ulaştırdık elhamdulillah. Rabbim kabul etsin. Ahirette amel defterlerinde görsünler inşaallah.

Mescid-i Aksa’nın kapısında nöbet tutan Siyonist İsrail askerlerinin zulmünden ibadet etme özgürlüğü kısıtlı! Yani milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı coğrafyanın içinde Mescid-i Aksa, bir avuç Siyonist Yahudi elinde tutsak!

Kudüs-ü Şerif Boynu bükük, Mahzun!

Tarih boyunca en önemli ve kutsal şehirlerden biri olarak kabul edilen Kudüs-ü Şerif, Müslümanların fethine kadar kan ve vahşet dolu bir maziye sahipti. 
637 yılında Kudüs'ün ileri gelenlerinin, Kudüs-ü Şerif’i Halife Hz. Ömer'e (ra) teslim etmeleriyle bu kutsal şehirde sevgi, saygı, hoşgörü ve nizam devriye girdi.
1517-1917 yılları arası Osmanlıların hakimiyeti altında olan Kudüs-ü Şerif adaletin, huzurun, barışın ve güvenin şehri oldu.
Kudüs-ü Şerif’te, Hıristiyanlar için çok kutsal olan ve hac mekânı kabul ettikleri Kıyamet Kilisesi var. Bu kilisenin girişinde bir Musalla taşı var. Ziyarete gelen Hıristiyanlar, bu taşı öperek, el-yüz sürerek kutsuyorlar. Karşı duvarda Hz. İsa (as)’ın çarmıha gerilişinin ikonaları var. Buradaki kiliseler hep ortodokstur. Yani Rum ve Ermeni kiliseleridir. 
Kıyamet kilisesinin anahtarı hâlâ Filistinli iki ailenin elindedir. Biri kilisenin kapısını açıyor, diğeri kapatıyor.

Bu kilisede bir sorun çıktığı zaman Osmanlı padişahları ferman yazıyor. Kilisenin balkonundaki pencerenin önünde yüz yıllardır bekleyen bir merdiven var. Kimsenin dokunamadığı bu merdivenin  hikayesi şöyledir:

 Kıyamet Kilisesinin temizliğini yapan Hıristiyan mezhepleri arasında zaman zaman olaylar, kavgalar çıkıyordu. Aralarında sorunları çözemeyen mezhep mensupları davalarını Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid’e bildirirler. Padişah, hükmünü verir, “Hiç bir mezhep mensubunun bu merdivene elini vurmamasını”  bildriri.
Yaklaşık iki asırdır bu merdivene dokunulamaması Osmanlı Sultanı Abdülmecid'in fermanının bugün dahi geçerliliğini koruduğunu gösteriyor.
Merdivenin yerinden oynatılabilmesi için İstanbul'dan yeni bir ferman gelmesi gerekiyor. Halifelik de kalktığına göre bu durum kültürel bir inanç olarak devam ediyor.
Kudüs-ü Şerif sevdalıları olarak biz, bunlara şahit olduk. 
Biz, Kudüs-ü Şerif’e geldik, gördük, ürperdik.

Rabbim, içinde Kudüs-ü Şerif davası bulunan;
Mescid-i Aksa sevdasıyla yanıp tutuşan;
bu mübarek beldelerin Siyonist işgalinden kurtarılması için bir şeyler yapmaya çalışan her Müslüman’a da ziyaret etmeyi nasip etsin inşaallah.

Not: Bu yazıda geçen konular rivayet olarak nakledildiği için hata olabilir. El-Alîm olan Allah(cc) en iyisini bilir.

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslam diyordu.

Yazarın Diğer Yazıları