Fevzi CEYLAN

RİNGO RİNGO ŞİŞELER

Fevzi CEYLAN

 Kayseri geceleri, yıldızlarının aydınlığına bakarak sizi bir yerlere götürebilir. Erciyes’ten,  Erkiletten, Mimarsinan’dan,  Beştepelerden , Talas’tan şehri gece izlediğinizde kendinizde bir dinginlik bir iç huzuru hissedersiniz.

 Gece, kendini ne kadar da gizlese de arabaların farları, sokak lambaları, iş yerlerinin ışıkları, binaların lambaları, insanların ışıltılı bakışları ve geceyi yaran hırçın havai fişekler gecenin o gizlenme tılsımını elinden alıyor.
Havai fişeklerin yoğunlaştığı bir cumartesi.Işıkların aydınlığında, arabamın göğsünü rüzgara vermiş,ilerliyorum.Cebimde bu aralar az bulunan, altın yüreklere takılacak, bir çeyrek altın.
İki hafta öncesinden cep telefonuma kaydetmiştim. Bu cumartesi düğün var diye. Davetiyeyi elime aldığımda, ilk yorumlar kafamda oluştu. Kaliteli bir kağıt, estetik bir zarf.Zarfın içinde mutluluk cümleleri.Anne baba isimleri.
O gün o zarfı elimde uzun uzun tuttum. Bu zarfa karar verebilmek için kaç zarf tek tek karar süzgecinden geçirilmişti acaba? Zarfın içi o kadar kalabalık geldi ki bana ilk gün. Kız isteme. Aileler yeni tanışmış.Gençlerin uyum sorunu. Ailelerin uyum sorunu. Endişeler, kaygılar,heyecanlar,kaynana,kayınbaba,kahveler,alışverişler, daha neler neler…
İşte zamanı gelmişti.Havai fişeklerin ışıltıları arasında ilerliyorum.Hisarcık’ın yokuşunu çıktıktan sonra kıvrım kıvrım yollardan salona ulaştım.Arabama park yeri aramadan uygun bir yere koymanın rahatlığıyla, usta şöforlerin bir bakışını bıraktım arabama.Kendime içten bir övgü bıraktım.İyi park ettin diye.
Düğün sahipleri şık elbiselerle, gülen yüzlerle karşıladılar bizi. Düğün tebrikleri iletildikten  sonra masamıza oturduk. Yüksek sesli müzik neredeyse misafirleri de yerinden zıplatacak. Yanımızdaki insanla bir cümle konuşamıyoruz.O bağırıyor,  ben bağırıyorum.Anladım ki birbirimizi duymuyoruz.Bıraktım kendimi müziğin gürültüsüne.
Konuşmak imkansızlaşınca, etrafı izler oldum. Gelin ve damat salona girdiğinde alkışlar yükseldi.Arkalarda uzun boylu bir adamın bakışları tarif edilecek gibi değildi.Gözlerinde buğu mu vardı, şebnem mi oturduğum yerden pek seçemiyordum.Halinde yükseklerden süzülen bir kartalın etrafı seyreden bir havası vardı.Mağrur ve yorgun.
Müzik durmaksızın çalıyor. Gelin ve damat ortada, etrafında misafirler, mutlulukla, coşkuyla oynuyorlar. Uzun boylu adam uzaktan, derin derin izliyor,oynayanları.”Kim bu?” dediğimde,”kızın babası” dediler.İçim parçalandı.Göz kapaklarıma sanki bir sel hücum etti. Herkes ellerini havaya kaldırmış, deli deli sallıyordu. Ringo ringo şişeler.Ringo ringo şişeler.Şarkı hızlandıkça eller daha da bir coşuyor, uzaktan bakan baba daha da bir hüzünleniyor.Gözlerini ayıramıyordu kızından.Biz daha fazla kalamadık.Babanın bakışlarını ringo ringo şişeler türküsünün ritüelleri arasında bırakarak ayrıldım salondan.
Hisarcıktan aşağı şehre doğru süzülürken arabamla, ,aklımda  bir kız babası, havada uçuşan eller ve ringo ringo şişeler kalmıştı…

Yazarın Diğer Yazıları