Hakan TOPUZOĞLU

Dijitalleşme, Yapay Zekâ Ve Geleceğe Dair Büyük Sorular

Hakan TOPUZOĞLU

Hepimiz şunu hissediyoruz: Son 10 yılda hayatımız çok değişti. Telefonlarımız değişti, çalışma şeklimiz değişti, iletişimimiz değişti. Ama asıl soru şu: Gerçekten büyük dönüşümü yaşadık mı, yoksa daha yeni mi başlıyoruz?
Benim cevabım net: Daha yeni başlıyoruz. Son 10 yıl dijitalleşmenin altyapısını kurduk. Asıl devrim, bu altyapının üzerine inşa edilen yapay zekâ ile geliyor. Artık sistemler sadece kayıt tutmuyor, düşünmeye başlıyor. İşte kırılma noktası tam olarak burası.

Bu noktada sık sorulan bir soru var: Yapay zekâ bir araç mı, yoksa bir amaç mı?
Ben bunu çok net görüyorum: Yapay zekâ bir araçtır. Ama tarihte ilk defa bu kadar güçlü bir araçla karşı karşıyayız. Yanlış kullanılırsa büyük sorunlara yol açabilir, doğru kullanılırsa insanlığı bir üst seviyeye taşıyabilir. Yani mesele teknoloji değil, niyet ve vizyondur.

Peki bu dönüşüm meslekleri nasıl etkileyecek?
Şunu kabullenmemiz gerekiyor: Yapay zekâ bazı işleri bizden daha hızlı, daha hatasız yapıyor. Tekrarlayan, kural bazlı görevler ciddi şekilde azalacak. Ama bu “meslekler yok olacak” anlamına gelmiyor. Meslekler şekil değiştiriyor. Yazılımcı kod yazmaktan çok, problemi tanımlayan kişiye dönüşüyor. Muhasebeci hesap yapan değil, veriyi yorumlayan oluyor.

Şirketler tarafında ise tablo daha net.
Dijital dönüşüme ayak uyduramayan şirketler için önümüzdeki 5 yıl oldukça zor. Bu artık bir “yenilik” meselesi değil, bir hayatta kalma meselesi. Veriye dayalı karar almayan, süreçlerini dijitalleştirmeyen, müşterisini tanımayan şirketlerin rekabet şansı kalmıyor.

Bu noktada doğal olarak bir korku ortaya çıkıyor:
Yapay zekâ kendi kararlarını vermeye başlarsa ne olacak? Kontrolü kaybeder miyiz?
Aslında korkmamız gereken şey yapay zekâ değil, onu kontrolsüz ve etik dışı kullanmak. Şeffaflık, denetim ve insan onayı olduğu sürece yapay zekâ bir tehdit değil, güçlü bir destek mekanizmasıdır.

Dijitalleşmenin sosyal etkilerine de değinmek gerekiyor.
Bizi birbirimize mi bağlıyor, yoksa yalnızlaştırıyor mu?
Cevap ikisi de. Teknoloji bizi yakınlaştırma potansiyeline sahip ama doğru kullanmazsak yalnızlaştırıyor. Burada sorumluluk tamamen bize ait. Dijital dengeyi kurabilen kazanıyor.

Bir diğer büyük başlık: Dezenformasyon ve deepfake.
Artık gördüğümüz her şeye inanamayız. Görsel bile kanıt olmaktan çıktı. Bu çağda en önemli becerilerden biri dijital şüphecilik. Kaynağı sorgulamak, doğrulamak ve özellikle duygularımıza hitap eden içeriklere karşı temkinli olmak zorundayız.

Peki bugün okula başlayan bir çocuk bu dünyaya nasıl hazırlanmalı?
Ezber bilgiyle değil. Eleştirel düşünme, problem çözme, yenilikçilik, inovatif bakış açısı ve etik farkındalıkla. Çünkü bilgiye erişim kolaylaştıkça, doğru soruyu sormak daha değerli hale geliyor.

2030 yılına geldiğimizde günlük hayatımız nasıl olacak?
Akıllı evler, akıllı şehirler, kişisel yapay zekâ asistanları hayatın doğal bir parçası olacak. Ama ilginç olan şu: Teknoloji daha görünmez hale gelecek. Biz ekrana değil, hayata bakacağız.

İnsan yetenekleri bu süreçte kaybolur mu?
Hayır. Yapay zekâ üretir ama hissetmez. Yenilikçiliğin arkasındaki duygu, deneyim ve sezgi hâlâ insana ait. Sanatın ruhu kopyalanamaz.

Elbette yapay zekânın hem çok iyi hem de çok kötü örnekleri var.
Doğru kullanıldığında hayat kurtarıyor, yanlış verilerle beslendiğinde büyük hatalar yapabiliyor. Yani yapay zekâ ne iyi ne kötüdür; ona ne verdiğinizle şekillenir.

Türkiye açısından baktığımızda; insan kaynağımız güçlü ama altyapı yatırımlarını artırmamız gerekiyor. Veri merkezi, yüksek işlem gücü ve stratejik teknoloji yatırımları bu yarışta belirleyici olacak.

Bulut bilişim, edge computing, donanım-yazılım dengesi…
Bunların hepsi bir bütün. Asıl devrim tek bir alanda değil, hepsinin birlikte evrilmesinde yaşanacak.

Güvenlik tarafında ise klasik önlemler artık yeterli değil. Proaktif, akıllı ve sürekli güvenlik anlayışına geçmek zorundayız.

Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Gerçek dijital dönüşüm teknolojiyle değil, kültürle başlar. Zihniyet değişmeden, en iyi sistemler bile başarısız olur.

Gelecek korkulacak bir yer değil.
Doğru hazırlanırsak, insanı merkeze koyarsak ve etik pusulamızı kaybetmezsek, yapay zekâ çağını bir tehdit değil, büyük bir fırsat olarak yaşayabiliriz.

Teşekkür ederim.

 

Yazarın Diğer Yazıları