İster demokrasi, ister cumhuriyet, ister şeriat olsun siyasi modeller üzerinde konuşmadan önce Erdemli toplumu var eden değer ve ilkelerini ne olduğunu tesbit etmek, bunların ilahi temellerinin ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Günümüzde başta batı toplumları olmak üzere bir çok toplumun değerlerinin ilahi referansı olmaması toplumun sapkın bir yöne doğru kaymasına sebep olmaktadır. Ayrıca bu toplumlar kendisini Yüce bir konuma getirip ilahi bir misyon yüklemektedir. Böyle toplumların ürettiği kanunlar ilahi bir kanunmuş gibi vazife görmektedir. Bu yüzden batı devletlerinde kanunlar kutsalın yerine geçer.
Burada şöyle bir soru sorulabilir. İlahi bir referansı olmayan toplumlar neden sapkın bir yöne doğru kayar? Çünkü ilahi kaynaklı değer ve inanç, insanı yalnızken bile disipline eder. Yaratıcıya karşı sorumlu olduğuna inanan insan, her şartta yanlış ve günah olan davranışı yapmamaya çalışacaktır. Bir toplumda inanç, değer, kültür zayıfladıkça yozlaşma, çıkarcılık, menfaatperestlik artar. Burada şöyle bir itiraz gelebilir. Batı toplumları inanç konusunda zayıflar ancak disiplinliler, kuralcılar, kanunlara uyuyorlar ve bütün dünyanın gıpta ile baktıkları zenginlikleri var. Bu nasıl oluyor? Bir toplumun disiplinli olması onların hayatı iyi okumasıyla ilgili ve bunu genele yayabilmesiyle alakalı bir durumdur. Kuralcı ve kanunlara uyması da suçların cezasının çok ağır olması ve bunu toplumun kabullenmesi ile ilgili bir durumdur. Batının zenginliği ise teknoloji ve bilimi sömürü aracı olarak kullanıp dünyanın geri kalanını sömürmesiyle alakalıdır.
Erdemli toplumun ana özelliği Allah-tabiat-insan arasındaki uyum ve bütünlükten geçer. Bu üç varlık mertebesindeki herhangi bir kopukluk toplumun temellerine dinamit koymaktır. Bu yüzden toplumun önce Yüce Allahı sonra tabiatı ve kendisini iyi tanıması gerekir. Yüce Allah’ın tanımak, en iyi onun Esmaül Hüsnasını anlayarak gerçekleşir. Esmaül Hüsna’yı da en iyi Kurandaki bağlantılarıyla anlayabiliriz. Tabiatı anlamak da batılıların yaptığı gibi bilimi sömürü aracı olarak kullanarak değil üzerinden menfaat devşirmeden, varlıkları manipüle etmeden olduğu gibi kabul ederek ve araştırarak gerçekleşmesi gerekir. Batı, sömürü nesnesi haline getirmediği ve menfaat devşiremediği insan dahil hiçbir varlığı araştırma konusu yapmaz ve bilimin sahasına sokmaz. Örneğin kendisi haricindeki toplulukları didik didik bilimsel araştırma konusu olarak seçer. Amaçları, araştırdıkları topluluğa ya da insanlara hizmet etmek değil vakti ve zamanı geldiğinde o toplum nasıl ayrıştırılabilir, içinde hangi yaralar kanatılabilir, fitne o toplumda nasıl yayılır gibi şeytani emellerine hizmet için yaparlar. Batı toplumlarını araştırmak için dışarıdan herhangi birr bilim adamı izin istese kesinlikle vermezler. Çünkü kendilerinin yaptığı şeytanlığı başkasının da kendilerine yapmasından korkarlar.
İnsanı tanımak da önce Rabbini tanımaktan geçer. Rabbini bilen kendini bilir. Çünkü Yüce Allah insanoğluna ruhundan üflemiştir.
O yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. Sonra onun neslini önemsenmeyen bir suyun özünden yaratıp sürdürmüştür. Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! (Secde 7-9).
Farabi, Erdemli toplum idealinin gerçekleştiği yer olarak şehirleri görür. Tarihteki bütün büyük şehirler dini bir inşa sürecinde ortaya çıkmıştır. Bütün peygamberler büyük şehirlere gönderilmiştir. Peygamber efendimiz ticaret şehri olan Mekke’de dünyaya gelmiştir. Pagan Yunanlılar bile Polis’in yani şehrin kurulmasını dini ritüellere bağlamışlardır. İslam tarihi aynı zamanda şehirleşme tarihidir. Müslüman topluluklar fethettikleri yerlerde irili ufaklı şehirler kurmuşlar, şehirleşmeyi medenileşmenin bir basamağı olarak görmüşlerdir. İslam hukuku şehir hukukudur ve şehir kültürünün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmıştır. Şehir rafine bir kültürü, sanatı, zanaatı, ticaret ve yaşama kültürünü temsil eder.
Bu manada islam; şehre, şehirleşmeye ve şehir hayatına yabancı bir din değildir. Hatta son bin yılın en büyük ve en estetik şehirleri İslam dünyasından çıkmıştır. Modern dönemde sekülerleşmenin şehirleşmeyle aynı anlama gelmesi sizi yanıltmasın. Bu aslında sekülerleşmenin din gibi hareket etmeye çalıştığının da göstergesidir. Sekülerleşme, tahtına oturduktan sonra şehir dindarlığı yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Burada bizim için asıl önemli olan konu Erdemli toplumun şehirlerde kurulabilmesidir. Bu işi sekülerleşme ile kol kola girerek yapmak imkansız görünüyor. Ancak binlerce yıllık tecrübeden yararlanarak bir yol bulunacaktır. İnsanlar farklı din-dil-kültür geleneklerine takip ederek farklı toplumlar kurabilirler. Fakat Erdemli toplum oluşturmanın temeli adaleti tesis etmekten, inanç ve değerlerimizi yaşamaktan geçtiğini unutmamız gerekir.