Mahmut BIYIKLI

Kayseri Kültür Analizi

Mahmut BIYIKLI

Hafta sonu Türkiye’nin her bölgesinden gelen kültür adamlarıyla Kayseri’de buluştuk. Kültür politikalarını, maarif davamızı, dünümüzü, bugünümüzü ve yarınlarımızı konuştuk.

Ortak dertleri taşıyan münevverlerin başlıca sorunlara yönelik kalıcı çözüm önerilerini dinledik. Memleket meselelerini masaya yatırıp ayrıntılarıyla irdeledik. Sivil alanı diri tutarak ülkenin yükünü nasıl alabiliriz diye kafa yorduk. 

Hiçbir zaman kendimizi alacaklı gibi hissetmediğimiz Türkiye’mize borcumuzu nasıl öderiz sorusunun cevabını aradık. Dinimizin ve dilimizin müdafisi merhum ve mağfur Mehmet Doğan’ın vasiyetine sadık kalarak kendimize yeni ödevler verdik. Türkiye Yazarlar Birliği’nin ikinci elli yılında kültürel cephede yapılacak çalışmaların yol haritasını belirledik. 

İki gün boyunca aydınlarla kesintisiz fikir mesaisi yaptık.
Aynı zamanda ölümsüz bir şarkının peşinde, aynı ufka doğru yürüyen dostlarla bir araya gelmenin mutluluğunu yaşadık. Hal hatır sorduk, dertleştik, dâvâya dair yoldaşlığımızı yeniledik. 

KÜLTÜR BELEDİYECİLİĞİNDE ÖNCÜ BİR İSİM
Dolu dolu geçen programa ev sahipliği yapan Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın’ı özellikle anmak isterim. Kısıtlı imkânlara rağmen gösterdiği sahiplenici tavır ve gönülden ev sahipliği, bu organizasyonu sadece teknik olarak değil, anlam olarak da zenginleştirdi.

Yalçın, klasik belediyecilik anlayışının ötesine geçerek, şehri yalnızca yol, kaldırım ve betonla değil; kitapla, sanatla, fikirle inşa etmeye girişmiş. Onun kültür ve edebiyat dostu kimliğini Talas’ta yıllardır yürütülen nitelikli kültürel faaliyetlerden biliyoruz.

Kültür belediyeciliğini Talas’ta başarılı bir şekilde uygulayan Mustafa Yalçın Kayseri misafirperverliğinin de en güzel örneğini bize gösterdi. Akşam Yaman Dede Konağı’nda sabah Osmanlı kültür sokağında yanımızdan hiç ayrılmadı. Anadolu’nun dört bir yanından gelen yazarlar keşke bizim de böyle bir belediye başkanımız olsa demekten kendini alamadı.

Başkanın gösterdiği bu örnek duruş, şehirlerimizin sadece fiziki değil, ruhi imarına da öncülük eden bir anlayışa ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu göstermektedir. Sadece bir kısmına şahitlik ettiğimiz güzel hizmetleri daim olsun İnşallah.

SAHAFLAR ÇARŞISI
Sahaflar Çarşısı denilince akla hemen İstanbul gelir. Yıllar içinde değişime uğrasa da Sahaflar Çarşısı’nın kültürümüzde ayrı bir yeri var. Bugün sembolik olarak bile olsa korunması, yaşatılması gerekir diye düşünüyorum. 

Şeyhü’s-sahhafîn merhum Muzaffer Ozak, sahaflık için; “Ölmüş insanların terekelerini, ölecek insanlara satma sanatıdır.” dermiş. 

Meşhur sahaflardan Raif Yelkenci, yazma eserler bulunmayan yerlere sahaf denilmeyeceğini söyler. 

Tabelasında Sahaf yazılan yerlerde artık ikinci el kitap satılıyor. Nadir eserler bulmak imkânsız gibi. Talas’ta açılan Sahaflar Çarşısı da nostaljik bir anlam taşıyor. Kayseri’de misafir olan yazarlarla açılışına katıldık. En azından sahaf kavramının canlı tutulması açısından bile tebrik edilesi bir durum. Kitapçıların bir arada bulunması Kayserili okurlar için bir şans. 

TÜRKÇE SOKAĞI
Bir milletin dili, sadece konuşma aracı değil; aynı zamanda geçmişin birikimi, geleceğin teminatıdır. Dil, hafızadır; ruhu olmayan milletin dili de kalmaz, sesi de… Dil giderse il de gider, gelecek de gider. Bu sebeple millet olarak topyekûn Türkçemize sahip çıkmak zorundayız. 

Türkiye’nin savunması dilden başlar. Türkçe bizim manevi vatanımızdır. Tabelaları kuşatan yabancı kelimeler sinsi bir istila ve kültürel işgalden başka bir şey değildir. Bu konuda yerel yönetimlere büyük iş düşmektedir. 

Türkçesi varken kimlik bunalımının göstergesi olan özenti kelimelere izin verilmemelidir. Bize düşen, bu güzel dili günlük hayatın her alanında doğru ve özenli kullanmaktır. Çünkü Türkçeyi korumak sadece bir dil meselesi değildir; bu, aynı zamanda kimliğimizi, kültürümüzü ve benliğimizi koruma mücadelesidir.

İşte böyle bir vasatta umut veren bir girişim olan Türkçe Sokağı Projesi’ni Talas’ta görmek bizi ziyadesiyle mutlu etti. Türkçenin yaşaması, yaşatılması ve özellikle genç nesillere doğru bir şekilde aktarılması için başlatılan bu çalışma, dil hassasiyetinin geliştirilmesi adına çok anlamlı olmuş.

Sokağı gezen bir genç sadece tabelalara asılan beyitleri ezberlese bile dil zevki ve şuuru kazanır.

ÇANAKKALE MÜZESİ
Talas’a gelmek hepimize iyi geldi. Burada taş bile konuşuyor; geçmişin tanığı olmuş her duvar, her yapı bir şeyler anlatmak ister gibi. Açık hava müzesi gibi olan Talas’ta yeni müzeler görmek bizi ayrı bir heyecanlandırdı.

Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın’ın öncülüğünde kurulan “Çanakkale’den Cumhuriyet’e 100. Yıl Müzesi” muhteşem bir hizmet olmuş.

Osmanlı Kültür Sokağı’na kurulmuş bu müze; sanki Çanakkale’nin dumanı hâlâ tüten siperlerinden alınmış bir avuç toprak gibi duruyor. Müzede sergilenen eserlerin her biri bir şehidin hatırası gibi dokunuyor insanın yüreğine.

Erciyes Üniversitesi’nden emekli öğretim görevlisi Ahmet Nedim Kilci’nin yirmi yıllık çabasıyla toplanan bu emanetler, yalnızca birer savaş malzemesi değil; mazinin şanını bugüne taşıyan sessiz şahitler.

Müze sadece geçmişi anlatmakla kalmıyor, geleceği inşa etmeye de katkı sunuyor. İçindeki ihtisas kütüphanesiyle, yapılan faaliyetlerle genç dimağlara Çanakkale ruhunu nakşediyor.

Tarihin birikimi, bugünün diliyle anlatılıyor. Çıkınca bir müzeden çıkmış gibi değil, cepheden yeni gelmiş gibi bir duyguya kapılıyorsunuz. Emek ve yürek verenler var olsun. 

KİTAP DOSTU BİR BAKKAL
Talas’ta güzel bir insanla tanıştık. Sahaflar Çarşısı açılışında izleyicilere sorular sordu. Bilenlere kitap hediye etti. Bunu öyle bir incelikle yaptı ki herkesin dikkatini çekti. Maksadının sorularına cevap aramaktan ziyade insanların eline kitap ulaştırma gayreti olduğu belliydi. Adı Ali Peker olan bu güzel insanı tanıyınca daha çok sevdik. Çok ilginç bir hikayesi var.

Ali Peker bir bakkal. Ama sıradışı bir bakkal. Seneler önce Sanayi Sitesi’nde çalışan çocuklara kitap sevgisi aşılamak amacıyla dükkânının camına genel kültür soruları asmaya başlar. Bu sorulara doğru cevap veren çocuklara çikolata veya meşrubat gibi küçük hediyeler vererek ilgilerini canlı tutmayı başarır. Proje kısa sürede büyük ilgi görür. Hayırsever Kayserililer kitaplara sponsor olur. 

Bu yoğun ilgi, onu yerel bir televizyon kanalı olan Kay-TV’de haftalık bir yarışma programı yapmaya sevk eder. “Bakkal Camından Renkli Cama” adlı programda, genel kültür sorularına doğru cevap veren izleyicilere kitaplar gönderir. Böylelikle on binlerce insana kitap ulaştırır.

Kitaba, kelama, düşünceye, irfana kıymet veren bir adam Ali Peker. Horasan erenlerinin mayalama vazifesini bu çağda farklı metodlarla devam ettiriyor. 

Kayseri ve özellikle Talas kültürüne hakim olan Ali Peker, kitapla birlikte etrafına ışık saçıyor, güzellik yayıyor. Onun gibi güzel insanlar sayesinde bu toprakların umudu hep diri kalıyor.

KAYSERİ BASINI
Kayseri, yerel medya alanında oldukça dinamik bir şehir olarak öne çıkıyor. Gazeteler, televizyon kanalları, radyo yayınları ve dijital haber siteleri, şehrin kültürel ve sosyal gündemini kesintisiz şekilde kamuoyuna aktarmaya devam ediyor.
Türkiye Yazarlar Birliği olarak bizler de Kayseri’nin en önemli televizyon kanallarından biri olan TV1’in konuğu olarak, hem kültürel hem de Türkiye gündemine dair önemli değerlendirmelerde bulunduk. Ayrıca TVKayseri gibi diğer yerel kanallara da yazar ve sanatçı dostlarımızla birlikte konuk olarak katıldık.

Başta Kayseri Gündem gazetesi olmak üzere şehrin tüm önemli gazeteleri, görüşlerimize ve demeçlerimize geniş bir şekilde yer vererek, Kayseri’nin kültür hayatına dair kamuoyunu bilgilendirdi.

DERTLİ BİR ADAM
Anadol’unun her yerinde yaşadığı şehre değer katmak için çabalayan vakıf insanlar vardır. Adanmışlık ruhuyla gece gündüz çalışırlar. Onlar bu toprakların ruhunu diri tutmak için çabalayan sessiz kahramanlardır. O kahramanların çoğunu vakıflarda, derneklerde sıkça görürüz. İnsana hizmet anlayışıyla kurulan müesseselerin ayakta kalması ve insanlığa şifa sunması noktasında kendilerini sorumlu hissederler.

İşte Ahmet Taş onlardan birdir. Gönüllü Kuruluşlar Teşekkülü Başkanı kimliğiyle hayırlı çalışmalara öncülük etmektedir. İslami çalışmalar yapan vakıfların bir ve beraber hareket etmesi hususunda katkısı tartışılmaz. Bölen değil birleştirenlerdendir.  Sessiz sedasız ama derin izler bırakan bir gayretin sahibidir. Ümmeti ilgilendiren her meselede öne çıkması, mazlumlar için yapılan her eyleme öncülük etmesi takdire şayan bir durumdur.
Ahmet Taş, sivil toplumu ihmal etmediği gibi basına da ayrı bir önem veriyor. Yerel televizyonlarda sık sık programlara katılıp gündeme dair görüşlerini paylaşıyor. Ayrıca yerel gazetelerde köşe yazıları kaleme alıyor. Gönül Gözüyle ve Dertli Yazılar isimli iki kitabı var. Kitap isimlerinden de anlaşılacağı üzere derdi, davası olduğu için gönüllülük gerektiren bütün çalışmalarda onu görüyoruz.

KAYSERİ’NİN DERGİLERİ
Kayseri, dergicilik tarihinde özel bir yere sahip. Alim Gerçel’in yayın yönetmenliğinde çıkan Erciyes dergisi altı yüzüncü sayıya yaklaştı. Anadolu’da yayınlanan en uzun ömürlü dergi unvanına sahip.

İlk sayısı 1910’larda çıkan dergi en çok ilmi makale yayınlayan dergiler arasında da ilk sıralarda yer alıyor. Uzun dönemdir mahalle muhtarlığı yapan edebiyat ve medeniyet sevdalısı Alim Gerçel’e Kültür bakanlığı mutlaka üstün hizmet ödülü vermeli. 
Sadece Erciyes değil şehirde bir hevesle başlayıp kapanan çok sayıda dergi var. Geçtiğimiz yıllarda düzenlediğimiz bir sempozyumda Kayseri dergileri sergisi açılmıştı. Meğerse adını bile duymadığımız nice güzel dergiler çıkmış. Kimileri ikinci sayıyı görmeden kapanmış, kimileri yüz sayıyı aşmış, kimileri kırka kadar direnebilmiş.

Şimdilerde Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin himayesinde şehir dergileri çıkıyor. Dergilerin niteliği yüksek. Dursun Çiçek gibi entelektüel bir ismin öncülüğünde başlaması büyük şans. 
Yoksa dergiler sadece imkânla çıkmaz, insanla çıkar. İmkânı geniş olan çok sayıda kurumun çıkardığı dergilerin durumu ortada. Kayseri şehir dergileri, ücretsiz olarak isteyenlere gönderiliyor. 

Kayseri’nin dışarıda tanıtımını yapması için güzel bir imkân sunuyor. Her ne kadar belediyeciliği yol altyapı çalışması olarak gören bürokrat arkadaşlar “Buna ne gerek var, masraf etmeye değmez,” dese de okurun fendi belediyeci dostları yendi. İnşallah yol kazasına uğramadan dergiler yoluna devam eder.
Kayseri’de ısrarla çıkan bir dergi de Ihlamur. Çalışkan ve gayretli bir öğretmen olan Hakan Sarı’nın öncülüğünde çıkan dergi güzel bir grafik yakaladı. Hakan Sarı özellikle akademisyenlerin katkılarıyla kitaplar da yayımlıyor. Kişisel bir girişimle yüz sayıyı aşan dergi bir başarı hikâyesi. Türkiye’nin her yerine ulaşan Ihlamur’un Kayserililer farkında mı, bilmiyorum.

Zoru başaran Kültür girişimcisi Hakan Sarı’yı tebrik etmek gerek. Ticari zekâsını pastırma ve sucuk gibi çok getirisi olan alanlara harcamak yerine, neredeyse hiç alıcısı olmayan kültürel bir sahaya vakfetmek delilikten başka bir şey değil.

Kayserililer, kültür, sanat, edebiyatla uğraşan her insana aynı soruyu yöneltirler: “Bunlardan ne kazanıyorsun?”

Kazanmadığınızı söylediğinizde, “Boş işlerle uğraşıyorsun” diyerek yüzünüze acıyarak bakarlar. 

Üstüne bir de kazanmayı bırakın, cebinizden harcadığınızı söylediğinizde deli olduğunuza kanaat getirip selamı sabahı keserler. Hakan Sarı bunu bildiği için olsa gerek, şehir merkezinden uzak durup Bünyan’dan ses veriyor dünyaya.
Kayseri’de on beş yıldan beri çıkan Cıngı dergisi de inadını sürdürüyor. Buna ben “kutsal inat” diyorum. Siz şehrin kültürüne, sanatına katkı için çocuğunuzun süt parasından kesersiniz. Ama sizi o şehri yönetenler ne görür, ne takdir eder, ne destek olur. Ah ki ah… 

Türkiye’de bir vali, bir belediye başkanı çıkıp “Şehrimizde çıkan bütün dergilerin basım, dağıtım masraflarını karşılayacağız; bütün okullara göndereceğiz” dese ne olur? 

Bir derginin masrafı, protokol yemeklerinin israfından bile az. Cıngı dergisi iki ayda bir selam veriyor. Kayseri Yazarlar, Şairler ve Sanatçılar Derneği’nin himayesinde çıkan dergiye uzun ömürler diliyorum.

ERCİYES’İN BAĞRINDA BİR ŞAİR
Program vesilesiyle bir araya geldiğimiz kıymetli isimlerden biri de Kayserili şair Bekir Oğuz Başaran idi. Onun kelimeyle kurduğu dostluk, şiirle inşa ettiği dünyalar Kayseri’nin kültür atlasında müstesna bir yer tutar. Sadece şiir yazmakla kalmayan, şiirin yaşadığı yerlere nefes olan Başaran, taşıdığı edebî birikimiyle adeta bir kültür hafızası gibi. Mütevazı duruşunun ardında, derinlikli bir irfan ve ince bir estetik anlayışı taşıyan Şair uzun yıllar vatana millete devlete bağlı nesiller yetiştiren bir muallim.
Akademiye de ciddi hizmetleri oldu. Emeklilik yıllarını Türk edebiyatına emek vererek geçirmekte. Taşrada hakettiği değeri görmese de Onun varlığı, şehre değer, edebiyata umut katmaktadır. 

Fethi Gemuhluoğlu’nun nasihatını dinleyip öğrencilik yıllarından sonra İstanbul’da kalsa, ünü ve hizmeti bütün Türkiye’ye daha güçlü bir şekilde yayılacakken, Erciyes hasretine dayanamayıp Kayseri’yi seçmiştir. Şimdilerde manzum portreler yazarak gönüllere girmeye, dostlarına şiirden hediyeler sunmaya devam etmektedir. Severek okuduğumuz kitapların sahibi olan Oğuzbaşaran yeni eserlerin de müjdesini verdi. Ömrüne bereket olsun İnşallah.

KÜLTÜR ADAMLARI KIRGIN
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımız Memduh Büyükkılıç elli yıldır siyasetin içinde. Tecrübe konusunda eline su dökecek insan sayısı azdır. Şehre büyük hizmetler de yaptı. 

Gönül isterdi ki, onun döneminde kültür-sanat alanında devrim yapılsın. Kayseri, kültür şehri olarak anılsın, parmakla gösterilsin. Ama yapılamadı maalesef. 

Kültür belediyeciliği konusunda Kayseri hiçbir rol üstlenmedi. Kültürden kastımın, milyonlar ödenerek getirilen popüler sanatçılara verdirilen konserler olmadığını söylememe bilmem gerek var mı? 

Elçiye zeval olmaz. Kayseri’deki kültür adamları Büyükşehir’e kırgınlıklarını ifade ettiler. Buna çok üzüldüm. Belediyedeki üst düzey bir yetkili, şehirle ilgili sempozyum öneren yazar bir dostumuza “Biz para getirmeyen işlerle ilgilenmiyoruz” demiş. Vah ki vah… Ne diyelim, ne söyleyelim? Kime ne anlatalım? Kime derdimizi aktaralım? Kimin omzuna yaslanıp ağlayalım? 
Makarr-ı ulema olma şerefine ermiş bir şehrin yöneticisine yakışmayan sözler. Farabi, erdemli şehrin yöneticisinin özelliklerini çok güzel anlatır. Açıp okunmasında fayda var. Kıymetli Memduh Başkandan istirhamımız, şehirdeki bütün kültür insanlarını toplayıp gönüllerini alması ve çalışmalarına destek olmasıdır.

KAYSERİ’DE SİYASET YAPMAK
Milliyetçi-muhafazakâr bir kimliğe sahip olan Kayseri, AK Parti’nin kalesi olarak bilinen şehirlerden birisidir. Şehirde Cumhurbaşkanımızı sevip dua edenlerin oranı yüzde yüze yakındır. Ama ne yazık ki AK Parti son seçimde tarihinin en az oyunu almıştır. 

Yerel siyasetçiler suçu tamamıyla emeklilere atıyor. Özeleştiri yapan kimseyi görmedim. Sokağa inip vatandaşı dinlediğinizde durum başka görünüyor. Halkımız kendisinin muhatap alınmasını istiyor. Derdini anlatacak vekil görmek istiyor. Memleketin sorunlarına vakıf, halkın içinden, halk için çalışacak temsilciler isteniyor. Belediyeye gittiğinde tepeden bakanlara tahammülü yok. Muhatap aranıyor. 

Bir dokunduğunuzda bin ah işitiyorsunuz. Teşkilatlar, Instagram’lık fotoğraflar vermek yerine halkın içine inmeli, sokağın nabzını tutmalı. Göstermelik paylaşımlar yerine samimi dokunuşlarda bulunmalı. Yoksa Kayseri gibi bir şehirde hezimet yaşanabilir. 

Özellikle ilçelerin ve köylerin şikayetleri dinlenmeli, çözüm üretilmeli. Artık hiçbir şehir çantada keklik değil. 

Merhum babasının kıymetli soy isminden başka siyasi sermayesi olan Fatih Erbakan’ın partisinin yüz elli bini aşkın oy alıp ikinci parti olması önemli bir uyarı. Kızgın ve kırgın kitle mesajını net bir şekilde veriyor. Umulur ki teşkilatlar bu sonuçlardan gerekli dersi çıkarırlar. Kayseri’de siyaset yapmak bedel ister. O bedeli ödemeden istenilen sonucu almak mümkün değildir. 

CEMİL BABA
Kayseri’de bulunduğumuz süre içinde şehrin manevi mimarlarından olan Cemil Baba’yı sık sık andık. “Malınız mülkünüz sizi gurura düşürmesin ki, onda dünyalık kokusu vardır. Kâinatı hükmü altında bulunduran Allah, bu eseriyle gururlanmazken, insana ne oluyor da küçük eserleriyle gururlanıyor?” diyen Cemil Baba çok sırlı birisi. Erenler diyarı Kayseri’nin güzellerinden bir güzel. Yaman Dede Konağı’nda başka şehirlerden gelen dostlara merhumla ilgili şu kıssayı anlattım:

Cemil Baba merhum, sabahları çarşıyı boydan boya gezermiş. Esnaflar ona saygı ve sevgi gösterirler, izzet ikramda bulunurlar, bu konuda da birbirleriyle yarışırlarmış. O sırada çarşıya yeni bir esnaf gelmiş. Cemil Baba’ya esnafın bu ilgisini yadırgamış. Cemil Baba’nın kılık kıyafetine bakmış, beğenmemiş.
“Kirlide keramet mi olur?” demiş. Yüzünü başka tarafa çevirip Cemil Baba’yı görmezlikten gelmiş:
“Şu kirliye herkes Cemil Baba deyip ayağa kalkıyor” diye de esnafı ayıplamış.

O gece adam rüya görmüş. Rüyasında dört kişi bu adamı tuttukları gibi, bir Camiikebir’in minaresine, bir Kurşunlu’nun minaresine, bir Bürüngüz Camii’nin minaresine çıkarmışlar ve “Atalım mı aşağı?” diye de adamı minareden sallandırıyormuş. Adam sabaha kadar ölüm kalım mücadelesi vermiş. Korkudan ölecekmiş neredeyse. Sabahleyin kan ter içinde uyanmış, güç bela dükkânını açmış. Bakmış, karşıdan Cemil Baba geliyor.

Hemen koşup sarılmış:
“Buyur baba, bir çay, bir soğukluk ikram edeyim.”
Cemil Baba, adamın yüzüne bakmadan:
“Minareyi görmeseydin, aklın başına gelmezdi?” demiş.

DEFTERİ AÇIK TUTANLAR
Emek ve eser sahiplerinin kutlu gayreti istikbalin inşası adına ayrı bir anlam taşıyor. Kültürel üretimi salih bir amel olarak gören aydınlık yüzlü insanlar koşu bittikten sonra da koşuya devam ediyor. Ebediliğin sırrının farkındalar. Çünkü geriye sadece eserlerin kalacağının şuurundalar. Defteri açık tutmak bütün mesele. Ne mal, ne makam, ne rütbe… İnsan bıraktığı iz kadardır.

Mütefekkir Mehmet Doğan ömrü boyunca bütün Türk yazarlarına memleket namına gördükleri boşlukları doldurmayı ve ülkemizin aydınlık yarınları için mütemadiyen üretmeyi salık verdi.

Türkiye Yazarlar Birliği şimdilerde onun izini sürerek boşlukları doldurma azmi ve kararlılığı içinde. Birlik ruhu içinde hareket eden kurum dinamik bir yapıya sahip.

TYB ailesinin bu denli diri, üretken ve omuz omuza bir yapıya sahip olmasında Genel Başkan Musa Kazım Arıcan’ın dirayetli ve kuşatıcı yönetiminin büyük payı var. Arıcan, Doğan’dan kalan emanetin ağırlığının farkında. Onun yerli ve milli çizgisinden milim sapma göstermeden hareketi geleceğe taşımanın gayretini gösteriyor. Ömrüne bereket.

ERCİYESE VEDA
Her şehrin bir karakteri vardır. Kimi şehirler bir ırmağın kenarında büyür, kimisi denizin kokusuyla yoğrulur. Kayseri ise bir dağın, Erciyes’in yamacında varlığını sürdürür.

Bizim için Erciyes sadece bir dağ değil, bir millet ruhunun mücessem hâlidir. Dıştan baktığınızda sıradan bir dağ görürsünüz ama yaklaştıkça anlarsınız ki, orası Anadolu’nun suskun hafızasıdır. Yüksekliğinde bir irade, sessizliğinde bir vakar saklıdır.

Çocukluğum onunla arkadaşlık yaparak geçti. Ne zaman kafam karışsa, içim daralsa hemen ona bakardım. Zaman zaman zirvesi dumanlı olsa da duruşu hep sağlamdı. Sarsılmaz, sabırlı ve vakur haliyle bana çok şey anlatırdı.

Eğilmeden dik durmayı, fırtınalarda yıkılmamayı, sert esen rüzgarlara aldırmamayı hep Erciyes’ten öğrendim. 

Erciyes bana çocukluğumla birlikte şefkat kahramanı annemi de hatırlatır. Dağa doğru yaşlı gözlerle bakıp ağ gelin türküsünü söyleyen kaderi kaf yerine kef ile yazılan o çilekeş Anadolu kadınını görürüm her bakışımda. Yanık sesiyle söylediği ağıtlar hiç çıkmaz kulağımdan.

‘Ağ gelin de indi m’ola yayladan
Kaşın değil gözün beni ağladan
Bu güzellik sana kadir Mevla’dan
Alırım ahdımı koymam ağ gelin

Ağ gelin de oturmuş daşın üstüne
Daramış zülfünü kaşın üstüne
Bir selamın gelmiş başım üstüne
Ölürüm de ahdını koymam ağ gelin.’

Şehirden ayrılmadan önce, sabahın erken saatlerinde kalkıp Erciyes’le vedalaştım. 

Her veda zordur ama bazıları insanın içinden bir parçayı da yanında götürür. Ben Kayseri’den her ayrılışımda ardımda sadece bir şehir değil, bir dağ değil unutulmaz hatıralarla örülü bir çocukluk ve ilk gençlik bırakırım. 

Her vedada çocuklaşır duygulanırım. Yine öyle oldu. Bütün vücudumla dağa doğru dönüp kısık bir sesle hoşça kal diyebildim.

Uçağa yetiştirmek için nazik uyarılarda bulunan şoförümüz duygulandığımı sezmiş olacak ki Hisarcık’a doğru inerken şu güzel türküyü söylemeye başladı.

Gesi bağlarında dolanıyorum,
Yitirdim yârimi aman aranıyorum.
Bir çift selamına güveniyorum,
Gel otur yanıma hâlin söyleyim.”
Eyvallah koca Kayseri. Ömrümüz olursa yine geliriz İnşallah.  Şimdilik Allaha ısmarladık.

 

Yazarın Diğer Yazıları