Mehmet AYMAN

A'raftayım

Mehmet AYMAN

A'raftayım

Bismillah

Aralıklı da olsa neredeyse kırk yıldır çeşitli ortamlarda yazarım. Sürekli yazmayı bir türlü başaramadım ve bir meleke haline getiremedim. 

Neden diye merak eden olursa hemen cevap verip meraklarını gidereyim.

Ben yazı yazmayı hiçbir zaman yazar olmak, yazdıklarım üzerinden para kazanmak, tanınıp şöhret olmak vs gibi sebeplerle tercih eden biri olmadım, alamadım.
Şayet böyle bir amaç için yazsam ve onun için çabalayıp kendimi o yönde geliştirsem elbette başarılı olabilirdim diye düşünüyorum.

Zira yazıyla para kazanan birçok profesyonelin yazdıklarının çoğunu okudum ve düzeylerini biliyorum. Aralıklı değil de sürekli yazmayı tercih etseydim ben de o seviyeye ulaşabilirdim. Buna kanaatim tamdı.

Daha gençlik yıllarımda tanıştığım ve bir çoğuyla sohbet etme imkânı bulduğum nice meşhur gazeteci ve yazarın hiç birisinin düşünce ve fikirleri beni öyle çok fazla şaşırtmadı ve heyecanlandırmadı. Yine hiç birisi benim zihin dünyamda ardından bir ömür hayranlıkla takip ettirecek kadar etkili olmadı. 

Üstat Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören ve belki sayıları iki elin parmak sayısını geçmeyen yazar ve çizerin bir kısım metinlerinden çok etkilendiğimi de söylemeden geçsem onlara haksızlık ederim. 

Birçoğunun yazdıklarının sadece yazıdan ibaret olduğunu yazı dışında kalan hayatlarını bizler gibi sıradan insanlar olarak yaşadıklarını görünce ve duyup, okuyunca yaşadığım hayal kırıklığını da unutamam.

Zira belki gençliğin verdiği heyecan ve acelecilikle çıtayı yüksek tutup her birini bir yazarın ötesinde birer lider, ideal birer örnek insan gibi görüp yanılmıştım.

Çok sonraları anladım ki modern insan için yazmak başlangıçta bir tutku bir ideal olsa da sonraları bir geçim kaynağı, bir meslek haline geliyor ve her hafta belki de her gün yazmaz zorunlu oluyor. İşte o zaman yazmak eylemi bir idealin bir fikrin. Bir düşüncenin aktarım aracı olmaktan çıkıp ticari ve iktisadi bir eylem haline geliyor.

Halbuki bendeniz yazmayı insanların bir takım maddi manevi, zihinsel vs bir takım sorunlarının çözümüne katkı sağlayıp onları rahatlatacak faydalı bir eylem olarak tahayyül ediyordum. Okuduğum her metne de bu gözle bakıp okudum. Öyle ya okuyana bir katkısı, bir faydası olmayan bir yazıyı yazmanın ne anlamı vardı?

Yazdığım çok az sayıda yazı dışında okuyucudan bir geri dönüş da alamadım maalesef. Yazdıklarımız ya okunmuyordu, ya da insanları etkileyecek ve onlara “Bir yazı okudum fikrim değişti” veya sayesinde bir şey öğrendim dedirtecek düzeyde bir yazı değildi

Bu yüzden de yazmayı bırakmıştım zira okuduğum bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyordu ve sanki bana doğrudan: “Faydasız işleri terk etmesi, bir kişinin iyi Müslüman olmasındandır.” Diyordu.

Şimdilerde ise hala kararsızım ve neredeyse a’raftayım. Çok seyrek görüştüğümüz bazı arkadaşlar filan yazını veya şiirini okudum, radyo programını dinledim, beğendim deyince sevinmiyorum desem yalan olur.

Ama henüz kararımı tam olarak değiştirmiş sayılmam. Çünkü yazmakla ilgili fikrim hala değişmedi. Peygamber Efendimizin (sas)“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73)sözünün/duasının ardındayım.

Yarın ola hayr ola. 

 

Yazarın Diğer Yazıları