Geçen haftadan devam
Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ashabından bir kısmı ona sordular:
"Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağına kaniyiz."
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?" diye sordu. Oradakiler "Evet!.." deyince:
"İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez)." dedi." [Müslim, İman 209 (132); Ebu Dâvud, Edeb 118 (5110)]
Yine Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, dile getirmedikleri veya yapmadıkları müddetçe, içlerinden geçirdikleri şeylerden dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz.” Nesâî, Talâk, 22
2- Kendimizin bile farkında olmadan yaptığımız ama sonradan hatırlatılınca belki mahcup olup düzeltmeye çalıştığımız zaaflarımız yani hatalarımız veya günahlarımız.
3-Hem kendimizin hem başkalarının bildiği ve bizim onunla yaşamaya devam ettidiğimiz psikolojik ve ahlaki zaaflarımız.
Bu üçüncü maddede zikrettiğimiz zaafların birçoğu toplum tarafından “ayıp” yasalar tarafından “suç” din tarafından da haram/günah olarak kabul edilip sorumluluk ve cezai yaptırımı gerektiren zaaflardır.
Her insanda fıtri/verili olarak bulunan unutkanlık, korku, öfke, isteme ve acelecilik gibi bir takım zaaflarımız da bir hikmete binaen bulunmakla birlikte yanlış yerde, zamansız ve ölçüsüz kullanıldığında zararlı, doğru zamanda ve yerinde kullanıldığında son derece faydalı sonuçlar doğurabilecek zaaflardır. Mesela; İnsan, unutkan bir varlıktır ve nisyan yani unutmak psikolojik bir zâfiyettir. Bu zâfiyet yaşam boyu devam ederse insana ve çevresindekilere zararı dokunabilir. İradi bir durum olmadığı ve ‘kasd-ı mahsusa” da bulunmadığı için ahlaki bir sorumluluk doğurmaz. Yani unutkan bir insan bu durumundan dolayı ahlak zayıflığı ile itham edilemez. Bu özellik Hz Âdemden bu yana tüm insanlığın fıtri bir özelliğidir ve tedavisi de yoktur. Her insan az veya çok unutur. “Doğrusu daha önce Âdem’den ahit almıştık da, unuttu…” Taha, 115
İnsanda bulunan ve ahlaki sorumluluk doğuran bir takım psikolojik zaafları da şöylece sıralamak mümkündür.
1-Arzu ve istek gücünün aşırılığı ve kontrol edilemeyişinden doğan şehvet düşkünlüğü:
“Kadınlar, oğullar, yığınla altın ve gümüş, cins atlar, en’am (koyun, keçi, sığır, deve) ve ekinler gibi hubbu’ş-şehevat insanlara süslü gösterildi.”Âl-i İmran, 14
Eğer insan kendisine verilen bu duyguları kontrol edemez ve ömrünü bu şeylerin sınırsızca temini konusunda heba ederse şüphesiz ki ziyan edenlerden olacaktır. Bu dünyalıkları /dünya zevklerini sınırsızca temin etmeye çalışan nefsani güce de hırs denir. Hırs’a da insandaki arzu gücü gibi kontrol edilemeyen derecede olursa ahlaki, dini ve yasal olarak olumsuz sonuçlar doğuran bir zâfiyet halini alır.
Fıtraten verili bir takım nefsani /ahlaki özelliklerde asl olan onların vasat/orta halinde kullanılması her türlü aşırılıktan(ifrat ve tefritten) uzak durulmasıdır. Örneğin hırs İnsanda belli ölçüde bulunmazsa veya insan kendisinde var olan o gücü hiç kullanmazsa dünya maişeti için çalışmaz miskin miskin yatar ve asalak bir hayat yaşar. Kişide hiç olmazsa maişetini temin edecek ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirecek kadar hırs olmalıdır.
Bunun aksine insan olması gereken orta halden daha farzla hırslı olursa, bu sefer de o hırsı uğruna kendi nefsine ve başkalarına haksızlık edip adalete mani olabilir. Çünkü adalet her anlamda dengede olma yani aşırılıklardan uzak durmayla sağlanır. Denge taraflardan birinin lehine diğerinin aleyhine bozulduğu zaman adaletsizlik te ortaya çıkmış demektir