
Mahalle sakinlerine…
Murat ÇAKIR
Daha mesainin bitmesine bir saat vardı. Bilgisayar başında oyalanıyor ama ne yaptığını o da bilmiyordu. Son zamanlar da baş ağrısı iyice artmıştı. “Ben çıkıyorum” dedi arkadaşlarının yüzlerine bakmadan. Garaja indi görevliyi farketmeden arabasına oturdu. Aslına bakarsanız etrafına da fazla dikkat etmiyordu. Son zamanlarda hep düşünceliydi. Onu tanıyanlar değiştiğini artık gülmediğinden, konuşmadığından bahsediyorlardı. Evet hayat enerjisi ile dolu günleri artık ölümü özleyen günler olarak değişmişti. Eve çıktı canı hiç yemek istemiyordu, çok düşünceliydi; öylece oturuyor kafasından geçenleri toparlamaya çalışıyordu ama o olanlara o kadar şaşırıyordu ki kafası patlayacak şekilde ağrıyor düşündükçe ağrısı daha da artıyordu. Bir bardak su ile içtiği ilaç daha etkisini göstermemişti. Aklında hep aynı soru vardı ve soruyordu kendi kendine;
İnsanlar neden böyle idi. Samimiyetsizliklerinde o kadar samimiydiler ki inanmamak elde değildi. Sahte gülüşler hatta kahkahalar, sahte iltifatlar, birbirini övmeler, halbuki aynı insanlardı birbirlerinin kuyusunu kazıp onlardan menfaatlenmeye çalışmak isteyenler. İşin enteresan kısmı bunu herkes biliyordu. Lakin söylemler hiç değişmezdi. Aslına bakarsanız bunu yapanlar. BİZİM MAHALLENİN SAKİNLERİNDENDİ..
İplerini koparmış, cinnete doğru dolu dizgin akıyorken zaman, itidalli ve dirayetli duruşunu koruyamayan, kardeşlik hukukunu gözetememiş, cinnet çağının ateşine benzin taşıyan MAHALLE SAKİNLERİNE söylenmesi gereken bir kaç kelam yazdı oracıkta...
Yorulduk artık. Kardeşlerimizin dilindeki dikenlerin gönlümüze batmasından yorulduk. Besmele çekip yola başlamak için adım atmaya niyet etmişken, bilmem kaçıncı kez yola çıkacak adımı atmaya teşebbüs etmekten, her defasında geriye çekilmekten yorulduk. Yüreğimize basarak geçip gitmenizden yorulduk. Hakkın teşkilatlanmasına imkan vermeyip, teşkilatlı batılın karşısında bizi savunmasız bırakmanızdan yorulduk. Yapamayacağınız işlere talip olup, bizi yarı yolda bırakmanızdan yorulduk. Bahçenizden süpürüp sokağa attıklarınızı bize reva görmenizden yorulduk. Hak yolunda çabamızı gerçekleştirmek isterken bizleri kardeş değil de maraba görmenizden yorulduk. Kardeşlerinizin samimi çabalarını boşa çıkarmanızdan yorulduk. İki kardeşimizin arasındaki yangına onlar su beklerken benzin taşıyıp daha da alevlendirmenizden yorulduk. Destek değil köstek olmanızdan yorulduk. Hulasa; Hakkın kelamını Hak için değil de kendi nefsinizin isteklerini meşrulaştırmak için kullanmanızdan yorulduk. Ve bunları samimi kardeşimiz gibi gösterip hiç beklemediğimiz anda bizden habersiz yapmış olmanızdan yorulduk...
Ve yine ağrımaya başladı onca ilaç içmesine rağmen başı…
Birden aklına birbirimizle uğraşmaktan, “mazlum coğrafya” diyememekten, “bu topraklardaki acı ve gözyaşı dinmeli, herkes bu meselenin farkına varmalı” diyememekten! Mazlum coğrafya kan ağlarken dünya buna sessiz kalıyor birşeyler yapmalıyız diyememekten!
Arakan bir yandan Suriye ve Kudüs bir yandan... Biz Srebrenista'yı ne zaman unuttuk;
İslam coğrafyası ne zaman bu hale geldi deyip durdu sabaha kadar hiç uyumadan ve bir ayet geldi aklına;
“Sana bu Kitabı, anlaşmazlığa düştükleri konuları açık açık anlatasın bir de inanıp güvenen bir topluluğa yol gösterici ve ikram olsun diye indirdik.” (NAHL SURESİ 64)