Murat SERİM

Roman Toplumunun Önyargılar Ve Ayrımcılıkla Mücadelesi

Murat SERİM

Roman Toplumunun Önyargılar Ve Ayrımcılıkla Mücadelesi

Değerli dostlar; Fatih Karagümrük, Sulukule semtindeyiz. Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Şükrü Pündük Bey’le söyleşimize devam ediyoruz. 

Romanlar hakkında Türkiye'de doğru bilinen yanlışlar ya da önyargılar nelerdir? 

Biliyorsunuz önyargı bizim için en kötü bir olay. Bu, sırf Romanlarla alakalı değil. Bütün etnik gruplar olarak kim varsa kimse önyargıyla anılmaması lazım. 

Çok doğru söylüyorsunuz.

Çünkü önyargı çok kötü bir şeydir. Hani derler ya bir laf var ‘’Uzaktan davulun sesi hoş gelir.’’ Bir de içine girip görmek lazım denir ya. Önyargılarla hep yargıladılar bizi. Mesela çocuk dışarıda ağlıyor. Annesi kolundan tutuyor onu çekiyor ‘’Bak gel yürü yoksa seni Çingenelere veririm.’’ diye korkutuyor. Bu çok yaygındır. Yahut da biz okulda okurken biz bunları yaşadık. Yanında oturduğun çocuğun silgisi kaybolurdu. Kim çalmıştır? Çingene çalmıştır, derlerdi. Ya da Çingen’in yanına benim çocuğumu oturtturma, diyordu. Bizim gaco tabir ettiğimiz arkadaşlar bu önyargılarla bizleri çok ötekileştirdiler. Mesela hırsızlık olur, Çingeneler yapmıştır. İşte bir şey olur, Çingeneler almıştır. Yani hep böyle bizim üzerimize bu lafları söylemişlerdir. Bu önyargı da bizim için çok kötü bir şey. Aslında bazı şeyler söylemek istiyorum ama tabii o toplumların rahatsız olmaması için bunları söylemiyorum burada. Onlar da bu toplumda bu şekilde önyargılı oldukları için bundan çok muzdarip oluyorlar. O yüzden sırf Romanlarla ilgili değil, tüm etnik gruplar hakkında verilen önyargılar bizi üzüyor. 

O zaman ‘’Türkiye'de Roman olmak’’ Roman birisi olarak ne demektir? 

Türkiye'de Roman olmak zorluk demektir. Doğuştan 5-0 maça eksik başlıyorsunuz. 5-0 mağlupsunuz. Roman olmak zor. Roman olmak toprağın çocuğu demektir. Toprakla bir yaşayan, doğayla bir yaşayan insanlar demektir. Mücadele etmek demektir. Yani demin de söyledim ya, doğuştan 5-0 maça mağlup başlıyoruz. Çünkü günümüzdeki yaşadığımız ortamda bizi önyargılarıyla yıktıkları için hayat çok zor. Roman olmak çok zor bir şey yani. Çünkü barınmasından, istihdamından, eğitiminden, sağlığından tutun, her yerde bir zorluk çıkıyor. 

Peki, kamu hizmeti alırken de ayrımcılıkla karşılaşıyor musunuz? Ayrımcılığa uğruyor musunuz? 

Şu anda günümüzü soruyorsanız bunlar biraz daha azaldı. Ama daha önceden kanunlarda birtakım düzenlemeler yapılmadan önce bunlarla çok mücadele ediyorduk. 

Yani bu kavramlar günümüze kadar gerçekten değişime uğradı. Ama daha önceden çok ötekileştirildik, ayrımcılık yapıldı, ayrımcılığa maruz kaldık, diyorsunuz. 

Tabii çok maruz kaldık. Yani şu anda bunu anlatmamamdaki sebep, o kamu görevinde çalışan arkadaşları da töhmet altında bırakmamak amacıyla anlatmıyorum.

İsim vermeden ifade edebilirsiniz. 

Mesela bizim kolluk kuvvetlerimiz var biliyorsunuz. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemiyorum. Ama günümüze gelirsek şu anki Cumhurbaşkanımızın bize yapmış olduğu çok büyük iyilikler var. Mesela konuşmamızın ilerleyen zamanlarında onu da ifade edeceğiz. Polis salahiyeti kanunlarında maddenin değiştirilmesi bizim için çok önemliydi. 

Tam da orayla ilgili şöyle bir giriş yapayım. Roman açılımıyla alakalı. 10 Aralık 2009 tarihinde Türkiye'nin 36 ilinden 5 federasyon ve 80 il temsilcisinden oluşan 120 kişilik Roman grubu, dönemin bakanı sayın Faruk Çelik ve milletvekili Ali Koyuncu'nun öncülüğünde, sizin de olduğunuz İstanbul’da Conrad Otel'de düzenlenen, 8 saat süren Roman Çalıştayı’nda bir araya geldi. Hükümetin demokratik açılım çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiği bu Roman Çalıştayı raporunda hangi tespit, görüş, düşünce ve öneriler paylaşılmıştır? 

Roman açılımında en büyük 4 tane maddemiz vardı ve buna 5.sini de ekledik. Eğitim, barınma, sağlık ve uyuşturucuyla mücadele konusunda. Buna daha çok madde eklenirdi ama 4 ana madde koyduk. İlk konumuz bizim istihdamdı. İstihdamdan sonra eğitim, barınma, sağlık ve en sonunda 5. madde olarak da uyuşturucuyla mücadele. Çünkü bizim mahallelerimizde istihdam olmadığı için uyuşturucu baronları gelip mahallemizdeki insanları ‘’İşte bak işin yok, gücün yok, al şunu, sat. Çoluğuna çocuğuna bakarsın.’’ diyerek uyuşturucuyu buraya soktular ve bu uyuşturucu buraya sokulduğu için çocuklarımızın gelişimi ve hayata atılımı çok zora girdi.

Yani Roman gençlerini kullandılar, diyorsunuz. 

Çok kullandılar. Bu sadece sırf Romanlarla alakalı değil. Bütün varoş mahallelerinde bu yapıldı. Çünkü istihdamı bulamadığınız zaman eğitimi alamıyorsunuz, sağlığı alamıyorsunuz, barınmayı alamıyorsunuz. O yüzden artık bize hükümet ve yetkililer hep önce eğitim diye başladılar. Hayır, önce eğitim değil, önce istihdam, sonra eğitim. 

Başka hangi konu başlıklarında çalışıldı? 

Bu dört ana konu başlıklarında çalışıldı. Biz de oradaydık, dört konu başlığı vardı. 

Eğitimden bahsettiniz. Romanların eğitim durumları nasıldır? 

Eğitim durumlarımızı şöyle anlatayım: Kentsel dönüşüm 2005'te başladı. 2005'te başlayan kentsel dönüşümden sonra 2009-2013'te bu Roman açılımları başladıktan sonra eğitim seviyemiz bayağı yükselmeye başladı. Bu açılımlar olduktan sonra diyorum. Çünkü çocuklarımıza bizim okumamız gerektiğini, eğitim almamız gerektiğini daha iyi bir şekilde anlattık. Çünkü derneklerin ve federasyonların bunda çok büyük destekleri oldu. Önceliğimiz eğitim olduğu için de dernekleştiğimiz zaman, federasyonlaştığımız zaman bizler de akademisyen arkadaşlarımızla tanışmaya başladık. Eğitim alan arkadaşlarımızla başladık, çocuklarımızı ufak yaşta üniversitelere götürdük. Onlarla ilgili şöyle bir anımı anlatayım size. 

Ne yaşadığınızı merak ettim, anlatır mısınız?

Kasımpaşa Bilgi Üniversitesine, oraya götürdüm çocukları. O zaman bizim derneğimizde müzisyen çocuklarımız vardı, müzisyen kızlarımız, dans eden kızlarımız vardı. Onların da yaşları 13, 12, 11 yaşlarındaydılar. Onları götürdük üniversiteye, çocuklar içeri girdiği zaman baktılar ki ‘’Bunların ne işi var burada?’’ dediler. Sakallı sakallı adamlar, kocaman kadınlar ne yapıyorlar burada, üniversitede ne işleri var? Onlar çünkü üniversitenin ne olduğunu bilmiyorlardı, hiç görmemişlerdi. O çocukların, o sakallı insanların, kocaman kızların, kocaman adamlar buraya niye geliyorlar diye. Orada ders anlatan öğretmenlerin onlara üniversitede ders verdiklerini bilmiyordu çocuklar. Onu görünce şaşırdı çocuklar yani. Demek ki bir yer daha var böyle okumak gereken diye öğrendiler. Çocuklar ondan sonra biz de katılmak isteriz dedikleri zaman baktık ki zamanla hakikaten üniversiteye giden çocuklarımız da oldu. Öyle yetişen, üniversitede okumayı hedefleyen çocuklarımız oldu. Liseye giden çocuklarımız arttı. Şimdi okuma seviyemiz biraz daha yükseldi. 

Ailelerin eğitime verdiği önem gitgide artıyor, diyorsunuz.

Artıyor çünkü neden? Günümüzde bu şartlara uymamız gerektiğini anlıyor insanlar. Hakikaten sigortanın ne kadar önemli olduğunu anladık mesela. Sosyal sigortanın ne kadar önemli olduğunu anladık.

3. bölümün sonu

 

Yazarın Diğer Yazıları