Murat SERİM

Tezhip Sanatında Altın Ezme

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Hocam, kağıt boyayıp aharlamak nedir?

Aslında eskiden Doğu’dan gelen kervanlarla -özellikle Çin’den ithal ediliyormuş kağıtlarımızın büyük bir çoğunluğu- ordan ham hâliyle gelen kağıtlar bunlar. Tabi renkleri beyaza yakın doğal tonlar. Peki, bunlar nasıl renklendiriliyor? Tabi ki hiçbir şekilde kimyasal değil. Mümkün olduğunca oksit de kullanılsa buna zarar vermeyecek hâlde kullanmışlar atalarımız. Bunlarla ilgili tarihleri içeren kitaplar da var. Onun dışında çay, kahve, soğan kabuğu, ceviz kabuğu hatta aharın içine katılan boyalı maddeler de var. Ahar dediğimiz şey ne? Önce ordan başlamak lazım. Ahar kelimesi kağıdın yüzeyine kayganlık elde edebilmek ve gözenekleri doyurmak üzerine rahat çalışmayı kolaylaştırmak amaçlı sürülen bir maddedir. Bunun iki türü olur. Bir tanesi yumurta aharı, diğeri nişasta aharı. Nişasta aharını kağıdın direkt üzerine çalışabilirsiniz ama yumurta olduğu zaman hattatların yazabileceği kayganlık oluşmaya başlar ki bu da şu rahatlığı sağlar: Yazılan yazıdaki hatayı rahatlıkla silebilmeyi, tezhipteki hatayı tabi rahatlıkla silip hatta kazıma tekniğiyle bile ordan tamamen motifi yok edebilmeyi sağlayacak kadar güçlü bir zemin oluşur. Bu ahar sistemi ham kağıtların üzerine Osmanlı’da çok kuvvetli bir şekilde uygulanmış ve mühredanlar tarafından da mührelenmiş?

Kim tarafından hocam?

Mühredanlar. Mühredan ne demek? Kağıt aharı tamamlandıktan belli bir süre sonra ıhlamur ağacı üzerine özel taşlardan bu akik olabilir, tesviye edilmiş bir cam olabilir, deniz kabuğu olabilir. Bu tarz malzemelerle yüzeye tekrar iyice bastırarak kağıdı parlatma yöntemi. Aynı zamanda liflerin de sıkılaşmasını sağlıyor bu yöntem. Bu tabi hattatların çok tercih ettiği hâlâ günümüzde devam eden bir teknik. Yani kağıdı terbiye etme tekniği. Bizim daha çok tercih ettiğimiz nişasta aharı. El yapımı kağıtlarımıza da devam ediyoruz bu arada ama aharlanmadan kullanmıyoruz. O zaman da öyleydi hâlâ de böyle devam ediyor.

Anladım. Bir altın ezmek kavramı var hocam. 

Altın ezmek aslında bizim en baş malzememiz. Şöyle söyleyim: Altın, Allah’ın kelamının değerine değer katmak, daha da güzelleştirmek amaçlı kullanılabilen o dönemlerde en değerli maden. Bunu fırçayla sürülebilecek hâle getirmek en önemlisi. Çok ince varaklar, daha sonra parmaklarımızla Arap zamkı yardımıyla bazen de halis bal yardımıyla bunları biz ezeriz. Ezdikten sonra bazı işlemlerden geçirir boya kıvamında ama mat bir görünümde olur. Yani bizim fırçayla tabaktan alıp sürebileceğimiz kadar incelir. Boya kıvamına getirilir yani. Sonra da mührelerle parlatılır. Parlatılmak istenirse mühre kullanılır parlatılmak istenmezse mat bırakılabilir. Tamamen müzehhibin tercihine kalır. Yani altın ezmenin âdeti burdan geliyor.

Altın sürmek peki hocam…

Altın sürmek ezilmiş altının kağıda tatbikat edilmesi.

Anladım hocam. Cetvel çekmek nedir?

Eskiden sadece cetvel çeken cetvelkeşler varmış bu arada. Çünkü Mushaflar elle yazılıp çoğaltıldığı için veyahut ilmi kitaplar veyahut tarih kitapları şehnameler vs.

O zaman şu anda yok demek ki.

Şu an var ama cetvelkeş yok. Cetvelleri de biz çekiyoruz artık müzehhipler olarak. Çünkü eskiden bir nakkaşhane ekip çalışmasıydı. Mühredanlar, ahar yapanlar, boya yapanlar, bunlara cetvel çekenler, tuğra çekenler -tuğra çekenlere tuğrakeş denirmiş mesela-hepsinin görevi ayrıymış. Sonunda bu kolektif bir çalışmanın sonunda bir eser ortaya çıkarmış. Özelikle de sanatsal bir eserse. Bu bağlamda günümüze baktığımızda şu an biz işimizi kendimiz yapıyoruz. Altını da kendimiz eziyoruz, gerçi ezen arkadaşlarımız artık mevcut ama eskiden böyle değildi, çok farklıydı. Yazımızı kendimiz yapıştırıyoruz. Murakkamızı kendimiz yapıyoruz. Hatta fırçalar bile müzehhipler tarafından yapılırmış. Şimdi ithal ediyoruz maalesef.

Maalesef, diyorsunuz. :(

Dolayısıyla tezhip tamamen şahsi bir duruma dönüştüğü için artık cetvelkeşlerimiz yok ama cetvel çekmek ne demek? Önce onu açıklayalım. Hat kağıdı yapıştırıldıktan murakka gerildikten ve üzerine yapıştırıldıktan sonra o kağıdın sınırını tamamen kapatmak, o yapıştırılan kağıdın bir kot farkı var malum, tam murakkaya değen kısmı diyelim, oradaki görüntünün kötü görünmemesi için aynı zamanda da yapılacak tezhiple yazı arasında bir mesafe oluşturabilmek amaçlı kullanılan cetvellerimiz var. Bunların kimisine kuzu denir, kimisine iplik denir, kimisine zencerek denir. Bunlar 3 milim, 2 milim, 1 milim, yarım milimle başlar, 2-3-4-5-6 hatta 1 santimi geçen ölçülerde de kullanılabilir. Bazen çok cetvelli eserler vardır. Bazen de daha az cetvelli ama burdaki asıl maksat hem o kağıdın yapıştırıldığı izin kapatılması ve en önemlisi de yapılacak olan tezyinatın yazıdan bir miktar uzaklaştırılması için.

Hocam bir de halkâr kavramı var.

Halkâri süsleme de diyoruz buna. Halkâr bizim günümüz için bunu söylersek sayfa kenarlarında zemin olmaksızın altın ve boya kullanılarak yapılan süsleme tarzı. Bunların birkaç çeşidi var. Taramalı halkârlarımız var, sulandırmalı halkârlarımız var, renkli olduğunda şikaf halkâr deriz, kontürlü tahrirli halkârlarımız var, çok çeşidini söylemek mümkün. Ancak levhada tezhip yapmaya geldi mi zeminlere göre de değişkenlik gösterir.

Şikaf kavramı nedir hocam?

Şikaf renkli halkâr. Yani sulu veya toprak boya tercih ediyorsanız bununla desenin bazı bölümlerini renklendirme veya tamamını renkli çalışma ve tekrar yine renkli tahrir çekme şeklinde tamamlanan -tahrir bizde terim ama normalde kontür diyebiliriz buna- süsleme tarzıdır. Daha iri yazılara özellikle celi dediğimiz yazılarda daha çok kullandığımız bir türdür. Çünkü yazı inceldikçe tezhibin de incelmesi, yazı irileştikçe halkâri tezyinata kadar değişen ölçülerde süsleme yapılması söz konusudur. Ben öyle düşünüyorum en azından.

Tezhipte bir de kıta kavramı nedir? 

Kıtalar birkaç çeşit aslında. Koltuklu dediğimiz yazının sağında ve solunda farklı yazı çeşitleriyle yazılır. Mesela sülüs nesihte sağında ve solunda dikdörtgen boşluklara koltuk deriz. Eğer bu mayil formundaysa yani meyilli yazılan bir talik yazı olabilir, üçgen formlar çıkar o zaman. Dik üçgen veya eşkenar üçgen, farklı üçgen formlar var, derecelerine göre değişir. Hattatın yazısına uygun bıraktığı alan daha doğrusu bizim koltuk alanlarımızdır. Bunların tamamına kıta denir. İster dikdörtgen koltuk olsun, ister üçgen koltuk olsun, ister kare olsun tamamına koltuklu kıtalar deniliyor tamamına. Yazı çeşitleri özellikle de mesela sülüs yazılmıştır altına tekrar sülüs tekrar nesih bu tür kıtalar da mevcut. Biraz önce söylediğim talik levhalar da mevcut mayil olanlar. Çeşit çeşit bunların örneklerini görmek mümkün.

Bir desen tasarlamak neyi ifade etmektedir?

Desen tasarlamak aslında bizim sanat tarafımızın sanatını gösteren tarafımız. Neden bunu söyledim? Çünkü uygulama kısmı işçilik kısmı. Kararlarımızı biz desen aşamasında veririz. Seçeceğimiz motifin hangisi olacağına tasarımın önemli olarak yazıya uyup uymayacağına –yazı etrafına özellikle çalışılıyorsa- ve yazının asıl boyutları doluluk boşluk oranı, aslında yazı bizi biçimlendiriyor. Yazı eğer çok ince çalışıldıysa biz o inceliğe ineriz. Yazı irileştikçe ve girift hâle geldikçe celi sülüste mesela veya celi divanede ola ki bizim daha farklı çalışmamız icap eder. Ve türlerine göre de farklılıklar var. O yüzden tezhip çeşitlerini konuşuyoruz şu anda. Her yazının gerektirdiği bir yakışanı Rikkat Kunt Hoca’mızın da dediği gibi ‘Tezhip yazının giysisidir.’ cümlesi aslında üzerine oturan kıyafet gibidir. Mesela yazınız çok iri. Siz çok ince bir tezhip çalıştınız. Tamamen başka âlemde olan iki sanat dalı hâline gelir. Aslında burada uyumu yakalamak çok önemli. Özellikle de boyut ve doluluk noktasında.

Hocam, siz anlattıkça tezhip sanatına olan hayranlığım daha da artıyor.
2. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları