Mustafa BOSTANCI

En uzun gece!

Mustafa BOSTANCI

 15 Temmuz Cuma saat 20:00 civarında, TRT tarafından organize edilen ve öğrencilerimizin de ödül aldığı TRT Geleceğin İletişimcileri yarışma törenindeydim.

Hem öğrencilerimizin aldığı ödüllerle onların heyecanını paylaşıyor hem de bir araya gelemediğimiz dostları görmenin mutluluğunu yaşıyordum.
Her fırsatta sosyal medyadan ülke gündemini takip etmeyi ihmal etmeyen biri olarak zaman zaman telefonumu kontrol ediyordum.
Önce İstanbul’daki köprülerin tek yönlü olarak ulaşıma kapatıldığı bilgisi geldi, sonra Ankara’da alçaktan uçan jetler..
Öncelikle bir terör saldırısı olabileceği fikri hasıl oldu.
Artık salonda duramayarak kendimi dışarı attım.
Kapıdaki güvenlik görevlileri de henüz net bir bilgiye sahip değildi.
Telefonda görüştüğüm birkaç arkadaşım darbe olabileceğini dile getiriyordu.
Sosyal medyada çok kısa süreli bir yavaşlama yaşandı.
Kendimi biran önce eve atmalı ve neler olup bittiğini öğrenmeliydim. Çünkü böyle zamanlarda özellikle sosyal medyada karşılaştığım her bilgiye güvenmiyorum.
Başbakan Yıldırım’ın televizyona yaptığı açıklama memleketin geri dönülmesi zor bir döneme girebileceğine işaret ediyordu:  “Bu bir darbe teşebbüsü!”
Sosyal medyanın bu süreçteki önemine inanarak tweet atmayı ihmal etmedim:
Bu milleti çiğnemeden darbe yapabileceklerini zannedenler gaflet içindedir!
Hem televizyondan, hem sosyal medyadan gelişmeleri takip etmeye başladım.
Kısa bir süre sonra TRT’de bildiri okunuyor, kendilerini yurtta sulh konseyi olarak adlandıran ekip bu bildiriyle devlet idaresine el konulduğunu duyuyordu.
Darbe girişimine olan tepkimizi sosyal medya üzerinden dile getirirken, aynı zamanda endişeli bir bekleyiş hakimdi.
Memur-Sen başkanı Ali Yalçın Twitter üzerinden yaptığı paylaşımla sendika üyelerini ve tüm halkı sokağa ve demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyordu.
Çok geçmeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan telefon üzerinden görüntülü olarak televizyon ekranlarına bağlandı: 
“Milletimizi illerimizin meydanlarına ve havalimanlarına davet ediyorum”
Böylesine tarihi bir gecede evde oturmaktan utanıyordum. 
Keçiören meydanına indiğimde gördüğüm manzara beni çok mutlu etti.
Her siyasi görüşten vatandaşlar hep bir ağızdan yaşananları protesto ediyordu.
Yürüyerek Kızılay’a yöneldik.
Tüm Ankara kitleler halinde Kızılay’a akıyordu.
Sıhhiyeden sonra gördüğümüz manzara ise üzüntü vericiydi.
Tankların ezdiği arabalar, yıkılmış duvarlar..
TBMM ve Genelkurmay tarafına yürümeye başladık.
Henüz farkında değildik, tarihin öznesi ve şahidi olduğumuzun..
Milletin meclisinin havadan bombalandığını ve yükselen dumanları gözlerimle gördüm.
İyi eğitim almış, yabancı dil bilen ve dünyayı çok iyi tanıyan profesyonel bir savaş pilotu kendi ülkesinin meclisini bombalıyordu.
Adanmışlıkları memlekete değil, bambaşka mihraklara olan hainler her şeyi göze almışlardı.
Halkı korkutmak ve dağıtmak için jetler alçaktan uçuyor fakat millet genç-yaşlı, kadın-erkek, büyük-küçük demeden yürümeye devam ediyordu.
Genelkurmay ve emniyet genel müdürlüğü arasındaki yolda havadan üzerimize ateş açıldı, kendimizi yerde bulduk.
Helikopter resmen sivillere ateş ediyordu.
Tekrar Kızılay meydanı tarafına, daha güvenli bir yere yöneldik.
Çatışma ve bomba sesleri kesilmiyordu.
16 Temmuz sabahı bambaşka bir Türkiye’ye uyanabilirdik.
Yaşadığımız ne senaryo, ne rüyaydı!
Allah bu memleketi bir kez daha korudu.

Yazarın Diğer Yazıları