
Olağanüstü Halden Olağan Hale
Mustafa BOSTANCI
Ülke olarak olağanüstü bir süreçten geçiyoruz.
En uzun gece geçmiş olsa da, uyanık kalmaya devam etmemiz gereken nice geceler olduğunu biliyoruz.
Halk olarak irademize sahip çıkıyor, Başkomutanımızın çağrısını emir telakki ettiğimizden beri ikinci bir emre kadar meydanları boş bırakmıyoruz.
Bu duruşu “Erdoğan fanatizmi” olarak eleştirenler olabilir.
Fakat mesele ideolojik ve siyasi görüşlerden öte “memleket meselesi”dir.
Vatan mevzubahis olduğunda geriye kalan her şey teferruat, yaşananlar ise olağanüstüdür.
İşte bu yüzdendir ki dil, din, ırk, ideoloji ve parti ayrı gözetmeksizin, önce vatan diyen herkes meydanlardadır.
Bir halk gündüz işinde gece meydanlarda nöbette ise bu durum olağan hayatın bir yansıması değildir.
Memleketin kaderi üzerinde söz sahibi olan yöneticilerimizin en yakınındaki isimlerin bile uzun bir süredir ihanet içerisinde olduklarını öğrenmek halkta kaygı yaratmıştır.
Buralara kadar sızanların devletin hangi kademelerinde neler yapabileceğini hayal etmek dahi istemiyoruz.
Darbe kalkışmasında kilit rol oynayanların ifadeleri gün yüzüne çıktıkça, meselenin ne kadar ciddi olduğu bir kez daha anlaşılıyor.
İçinde bulunduğumuz olağanüstü halden olağan hale geçmek için hükümet yurt genelinde üç ay süreyle “OHAL” ilan etmiştir.
Üstüne basa basa ifade edilen şey ise bunun bir “sıkı yönetim” olmadığıdır.
OHAL’de halkın gündelik hayatını kısıtlayacak sıkı tedbirler değil, mülki makamların vatan hainleri ile mücadelede güçlendirilmesini sağlayan kararlar vardır.
Tersten bir okuma gerçekleştirmeye ihtiyaç var.
Kurumların daha hızlı karar alabilmesi, vatan hainleriyle etkili mücadele edilebilmesi ve biran önce memleketin olağan haline kavuşabilmesi için yoğun mesai sarfedilecek üç aylık bir dönemden bahsediyoruz.
Dolayısıyla bu süreç hem hukuki çerçevesi, hem de ilk ağızdan yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere gayet şeffaf olarak yönetilecektir.
Şüphesiz bu süreci bir kaos ortamı gibi yansıtmak isteyen algı tüccarları boş durmayacaktır.
Bu girişimlere pirim vermemek gerekiyor.
Bizlere düşen, bu süreçte devletimize güvenerek sabretmek, endişeye kapılmamak ve tıpkı ayeti kerimede ifade edildiği gibi şükretmektir.
Gerçek şu ki, sizler çaresiz birkaç kişi iken Allah, size Bedir'de sırf yardımı ile zafer verdi. O halde Allah'tan korkun ki, şükretmiş olasınız. Ali İmran, 123.