
İSLAM OLMADAN HUZUR ASLAAA!
Nihat KURTOĞLU
İnsanoğlu dünyaya geldikten itibaren çevresini ve olan biteni anlamaya koyulur. Öyle ya kimim, neyim, nereden geldim ve nereye yolculuğum. Ben varsam ustam da olmalı. Yaratılışımdaki amaç nedir? Yaratılmışsam yaratanım da olmalı. yaratanım varsa, kimdir, nasıldır? Hangi sıfat ve özelliktedir? Yarattıklarından ne istiyor? Çocuklarımdan biri bana; (camileri göstererek haşa);Baba, Allah bu mu? Diye sormuş ben daha cevabı düşünmeden,”Sen (haşa)Allah’ı dövebilir misin?” Sorusunu yöneltmişti. Soyut bir konuyu küçücük bir çocuğa direksiyon başında nasıl anlatacağımı şaşırmıştım. Şimdi çocuklarım büyüdü ve önemli oranda Allah’ı© biliyorlar çok şükür. Yaratan ve kulları arasındaki sinyaller kesilmedi. İlkokuldan sonra merkez İHL’ye başlamadan meydanda orta ve ileri yaştaki Kayserili kardeşlerimizin malumu, Allah dostlarından Cemil babaya rastlamıştık rahmetli annemle de, Cemil baba başımı okşamış ve ;“İmam-hatıba yazdır gızım,imam hatıba, guran öğrensin.” Diyerek dua ve tavsiyede bulunmuştu. Zamanı geldiğinde normal kayıt zamanını kaçırmıştık, imam-hatipin kayıtları dolmuş, kayıt yaptıramamıştım ve koridorda merdivenlere oturmuş ağlarken bir amca gelip neden ağladığımı sormuş ve ben de durumu anlattıktan sonra beni elimden tutup kayıt yaptırmıştı. O amca kimdi? Hala bilmiyorum ama Cemil babanın duaları aklımdan ve gözümün önünden hiç gitmiyor.
Rabbime şükürler olsun 7 yıllık esaslı bir eğitimi sorunsuz ve sıkıntısız tamamlamak nasip oldu. Sıkıntısız diyorum çünkü sağcı solcu, İslamcı(!) şucu bucu onlarca isim altında bu milletin evladı paramparça edilmiş, birbirine kırdırılıyordu. Darbeci Kenan Evren o kadar adil(!) biriydi ki bunu,” adalet olsun diye bir sağdan bir soldan astırdım.” Cümlesiyle ifade ediyor ve huzurlu bir duruş sergiliyordu. Sınıf arkadaşı öldürülmüş biri olarak ben bu sancılı süreci ufak tefek sıkıntılarla hafif atlattığımı düşünüyor ve şükrediyorum. O gün yaşadığımız olayları ve bu günü daha iyi anlayabiliyorum. Emperyal güçlerin en önemli ve etkili taktikleri bölmek, parçalamak ve istediği gibi yönetmek. Anasını kaybetmiş öksüz ve yetim insanımız bu tuzaklardan uzunca bir süre kendini kurtaramamıştır ve hala bu süreç devam ettirilmeye çalışılıyor gördüğünüz gibi. Koskoca bir Osmanlı vizyonu ve misyonuyla tarihe gömülmüşken onun görevini sürdürecek, dünya Müslümanlarının liderliğini yapabilecek yegane devlet ve millet olan Türkiye’ye ve halkına böyle bir fırsatı tekrar yakalamaması için içerden ve dışarıdan her türlü işlemler yapılmakta ve özellikle son yıllarda artırılarak devam ettirilmektedir.
Bunun Milet olarak artık farkındayız, ona göre bu milletin asli fonksiyonlarına dönebilmesi ve özgüvenine kavuşabilmesi için akl-ı selim sahibi bütün vatan evlatlarına esaslı ve zorlu görevler düşmektedir. Osmanlının son yy’ını ve cumhuriyetin ilk 3 çeyreğini bu anlamda çok ta verimli sayamayacağımız bir gerçektir. Osmanlı’nın sonlarına doğru Tanzimat fermanıyla başlatılan batılılaşma süreci aynı zaman ve oranda öz kimlik ve benliğinden uzaklaşma, milli ve manevi kodlarını kaybet(tir)me süreci olmuştur. Son yıllarda iktidara gelen muhafazakar, dindar kadroların geçmişe oranla gözle görülebilir maddi ve fiziki başarılara imza atması,çılgın projeler planlaması, köprüler, yollar, kentsel dönüşümler yapması milli gelirin önemli oranda artırılması, toplumun maddi refah düzeyini belirli ve önemli ölçüde yükseltmiştir. Bu nedenle maddi ve ruhi olarak iki yönü bulunan insanın ve dolayısıyla toplum yapısının madde lehine dengesinin bozulduğunu görmemek mümkün müdür? İnsanların ve toplumların huzuru ve mutluluğu maddi ve manevi dengelerin sağlıklı ve istikrarlı bir biçimde oluşturulması ve sürdürülmesiyle mümkündür. Hal böyle iken günümüzde istikrarlı ve şuurlu bir dindarlaşmadan söz etmek imkansızdır. Bunun açık tezahürlerini çarşı pazarda görmek mümkündür. Hakikatı arayan ve yaşamaya çalışan insanların içine düştükleri tuhaf durumlar gözlerden kaçmamaktadır. Bir genç kızın başörtüsüyle parklarda yabancı bir erkekle sarmaş dolaş olmasını, başına başörtüsü takıp altına dar bir kot pantolon giymesini, tesettürlü bir bayanın (bugün harama yakın mekruhtan tutun harama kadar değerlendirilebilen, binlerce zararlı maddeyi barındıran sağlığa son derece zararlı olduğu kesinleşen) sigara içiyor olmasını, İslami giysi ve kişiliğinin davranışlara, karakterlere yeterince yansımamasını, dindar hanımların neredeyse materyalizmin mabetleri statüsündeki avm’lerin bir numaralı müşterisi ve mübtelası olmasını vs. hangi bilim adamı, psikolog ve hangi İslam alimi açıklayabilir? Elbette bütün doğumlar veya toplumsal dönüşümler sancılı olacaktır. Aslımıza rücu ederken bu dönüşümün sağlıklı ve istikrarlı olmasını sağlayacak bir takım tedbirlerin alınması gerekir. Doğu ve Batı kültürleri arasına sıkışan insanımız sığ sulara ve kayalıklara sıkışan balina ve yunuslar gibi acı çekmekte ve kurtarılmayı beklemektedir. Yüzlerce yıldır birikmiş, kangren olmuş, müzmin sıkıntı ve dertlerini teşhis ve tedavi edebilecek, dini, milli, insani, sosyal ve ekonomik sorunlarını çözebilecek ve kendisini yeniden İslam’ın fıtri ve özgün uçsuz bucaksız ummanlarına ulaştıracak, ufkunu ve yolunu açacak, Yaratanıyla ve bütün mahlukatla yeniden sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlayacak kurum ve sistemlerin sağlıklı bir yapıda oluşturulması son derece ehemmiyet arzetmektedir. İçinde bulunduğumuz süreçte köklü kurumlara sahip oluncaya kadar kişilere, kurumlara, belediyelere, STK’lara, vakıflara kısacası işi insan olan bütün birimlere hayati görevler düşmektedir. Bu uzun fetretin, ayrılığın, uzaklığın, hasretin ve kopukluğun oluşturduğu yapay farklılıkları ve ayrılıkları ne olur gündemimize almayalım. Bu şartlarda böylesi farklılıkların olabileceğini unutmayalım. İslami kurum ve kuruluşlar olmadan çözülemeyecek kadar önemli ve zor meselelerin kardeşliğimize zarar vermesini engelleyelim. Bunun için ümmet içindeki ayrılıklar ve farklılıklar için her zamankinden daha hoşgörülü , daha sabırlı ve şefkatli davranmamızın gerekli olduğunu bilelim. Gelin yazımızı bir ayet ve bir duayla bitirelim; “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin.” Allah’ım! Bizlere yeniden kendine kul olma peygamberine ümmet olma bilincini ihsan eyle! Amin