Sadullah KAVAK

Ben Siyasetten Anlamam…

Sadullah KAVAK

Her insan bir siyasetçidir. Siyaset hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır. Her ne kadar ben siyasetten anlamam dese de bir birey işte o siyasetin en merkezinde en derin siyaseti yapmaktadır. Bir kere ben siyasetten anlamıyorum diyerek ilk siyaseti yapmış oluyoruz…
İki kişi bir araya geldiğinde ülke sorunları diye başladığın da araya üçüncü geldiğinde bir de bakmışsınız ki hükümeti de kurarlar devleti de düşürürler, savaşır dünyaya hâkim olurlar.
Evet, siyaset böyle bir şey Ben siyasetten anlamam…
Günümüzde siyaset, sorun çözmek yerine sorunlar üzerinden gerginlikler oluşturmakta ve toplumu sert bir şekilde kutulaştırmaktadır. Ülkemizin, üretilen gerginlikleri ve kamplaşmayı artık taşıyamadığını görmekteyiz. Bizlere bu anlayış tamamen soğuk savaş döneminden kalma olup bu çatışmacı siyaset anlayışından uzaklaşmak zorundayız.
Her ne olur ise olsun toplumsal çözümleri hukuki bir zeminde ve demokratik bir ortamda çözmeyi bilebilen bir anlayışı savunmalıyız. Ülkemiz coğrafyasında yaşayan tüm insanları âdemin nesli olarak kabul etmişsek neden bir takım oyunların ve hesapların içerisinde farklı amaçlara hizmet edilmek istenmesini çocukların dahi anladığı bir günde neyin davası güdülmekte ve cahilane bir şekilde masallarda dinlediğimiz. Dağa çıkarak veya silahlanarak sorunların çözümüne gidilmesi ve beraberce kurulmuş bir devlete başkaldırmak sizce kullanılmaktan başka bir şey değil de nedir?
Evet, döndük dolaştık ve başa geldik. Konunun özü eğitimsizlikten ve çıkar çatışması olduğu ayan ve beyan ortada değil mi?
Beyin takımımıza sahip çıkmalıyız ve onları adeta birer cımbızla keşfederek sahiplenmeliyiz. Coğrafyamızın önemi ta mil addan önce 4 veya 5 binlere dayanıyor. Belki de daha da eski böyle bir coğrafya üzerinde yaşamanın elbette bir faturası var dır. Ama böyle kullanılarak değil ortak kültürel değerlerimizi göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz.
Bir defa siyasal sorunların temeline iyi inmemiz lazım ve Siyasal Sistemin Temel sorunları yada çıkmazları nelerdir. İyi analiz etmek durumundayız.
 Ülkemize esasında siyasal sistem 1839’lara dayanmakta daha eskisi de vardır ama esası bu tarihten itibaren başlamaktadır. Tanzimatlar, Reformlar, Meşrutiyetler derken Ana oluşum Cumhuriyet ardından içte ve dışta yaşanılan bir takım dünya tarihine giren olaylar akabinde yakın tarihimiz olan 80’li yıllardan sonrasında kısaca şöyle bir ele alacak olur isek;
 
1) Siyasal Sistemin Temel Çıkmazları:
 
1980 ihtilalı ile birlikte siyasetimiz hızlı bir şekilde fikri temellerden uzaklaşmaya başlamış ve sosyolojik tabanı olmayan zayıf siyasi hareketler Türkiye siyasetinin son 30 yılına damga vurmuştur. Fikrî temellerden uzaklaşmanın farklı nedenleri olduğu gibi bu nedenler iç ve dış etkenler tarafından şekillendirilmektedir.
 
Bunlardan birincisi ve belki de en önemlisi Tanzimat döneminden başlayarak Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte devam eden Mutlak Batıcılık anlayışıdır. Osmanlının çöküş dönemi ile birlikte yenilgi psikoloji ile hareket eden siyasi elit modernleşmeyi Batılılaşmak olarak algılamış ve sosyal tabanı olmayan partiler veya oluşumlar ile siyasete yön vermeye çalışmıştır.
Tanzimat döneminde ülkeye yerleşen siyasal elitlerin bu dönemde halktan kopuk hayat tarzları sosyal hayattan uzak düşünce ve siyasi görüşleri Siyasal sistem içinde kendiliğinden bir Bürokratik Oligarşik grup yaratmış ve bu grup uzun yıllar Türk siyasi hayatına yön vermiştir. Bu grupların siyaset yapma tarzları da çeşitli dönemlerde gerek anayasal düzenlemeler ile gerekse zor kullanılmak suretiyle güvence altına alınmış ve kökleri derinlere kadar inmiştir.
Yıllarca devam eden bu Bürokratik Oligarşi halk üzerinde bir baskı oluşturmuş ve toplum bu grupların istediği bir yaşam tarzı sürmeye başlamıştır.
 
Diğer bir husus Bilgiye dayalı siyaset yerine karşıtlıklar ve korkular üzerinden siyaset yapma alışkanlığıdır. Buradaki siyasi düşünce anlamındaki çıkmaz; ilkelerin ortaya konulması veya fikri bir süreklilik oluşturmaktan ziyade bir görüşe karşı olma veya bir grubu karşımıza alma şeklinde kendini göstermektedir. Fikri ve siyasi karşılığı olmayan, sosyal sorunların çözümüne hiçbir katkısı olmayan konuların bir güç gösterisi şeklinde tartışılması ve bu tartışma neticesinde bir güç devşirme ortaya çıkmaktadır.
 
Siyasal Sistemimizin önemli açmazlarından ve temel sorunlarından biriside dışa bağımlılık olup belki de en önemlisidir. Özellikle 1980 ihtilalinden sonra Türkiye Neoliberal Politikalara ve Küresel Sermaye gruplarına karşı tamamen korumasız hale gelmiş ve Siyaset tamamen bu politikalara ve Küresel sermayeye teslim olmuştur. Uluslararası Kuruluşlar, İMF, AB, ve küresel sermaye gruplarının inisiyatifi neticesinde ekonomik olarak dışa bağımlı bir politika oluşmuş ve sağlam ekonomik temeller atılamamıştır. Ekonomik gücü eline geçiren siyasal elit tabaka siyasete yön verme hevesine girmiş ve bunda da etkili olmuştur.
 
         Siyasal sistemimizin temel çıkmazlarının aşılmasının birinci ve en önemli ayağı Siyaset sosyolojimizin bizim medeniyet değerlerimizin üzerine oturması ve siyasetin kendi mecrasına getirilmesi ile mümkündür.
         Siyasetin bizim halkımızın değerleri ve milletin egemenliği üzerine kurulması gerekliliği açıktır. Fikri süreklilik esas alınarak sosyal tabana yayılmış bir siyasal sistemin savrulması kaybolması düşünülemez ve sağlam bir siyasal sistemde bu temeller üzerine inşa edilmelidir.
Devamı pek yakında…
 
Kalın Sağlıcakla… 

Yazarın Diğer Yazıları