
Bakışlar ve Duyuşlar
Suat DAĞ
Yıllar yılı bakım, onarım ve revizyon görmeyen arabalar, araçlar vardır hani… Böyle araçların yol gidişleri hep sarsıntılı olur… Bu bakımsız araçların yerinden gevşemiş, kaporta tutan cıvatalar, araçta teneke tıngırtısını dayanılmaz derecede artırır. Bu arabalar seyir sırasında rot başı çıkartır, akis kırar, yol gidişlerinde teneke atarlar… Böylesi arabalara "külüstür" derler, halk arasında… Bu külüstürlerin, yaşam mekânı olan trafikte seyirleri hep sarsıntılı ve sorunludurlar…
Toplumlarda öyledir… İlimden ve ölçüden bağımızı koparınca külüstür arabalara döneriz... Açılmamış ufkumuz, yücelmemiş duygularımız, bir ömür yetindiğimiz, yenilenmemiş bayat ve köhne bilgilerle, maksat dışı ve limitinin pek altında beynimizi kullanırken pek tabi olarak, dökülürüz… Duyularımızı kullanırken yine pejmürde ve döküntülüyüzdür… Çünkü duygularımıza, "kötü ahlak veya cehalet" dediğimiz, negatif "etik" normlar yükleyerek onu toprak beterliğinde çökeltiye dönüştürürüz. Bu pek yüceliklere aday insan için, dip derinliklerde meskûn olmak demektir. (Bilmem ki, bulunduğumuz bilgi, ufuk ve gönül zemininden Hz. Mevlana'nın, Rubailerindeki engin manaların fezasına bakacak olduğumuzda, bu sözümün haklılık payı ortaya çıkar mı? ) Öyle oluca cahil aklımız, dar ufkumuz dip derinliklerin yanılgılarını- halüsinasyonlarını yaşamak sandırır bize… Bu döküntümüz doğal hayatı algılayıp, yorumlamakta belli eder kendini… Çünkü doğanın hayatımıza esin kaynağı olan potansiyeline nazarlarımız kör bakışlıdır. Tabiatın yaşamımıza rehberlik yapmak için didinip durma çabasını umarsızca ıskalarız. Zaten beynimizin biricik gıdası olan bilgiyi, okuyarak kitaplardan almayı, birkaç asırdır hayatımızdan iş olmaktan çıkardık… Yani toplumlarda, kemale yönelik olması gereken hayat dinamizmi ters istikamette, ifsada devinir… Çünkü bilgisizliğin, ufuksuzluğun, aşksızlığın yeri, yerin dibidir ya… Yerin dibinin müktesebatı olan gıybet gibi, hasetlik gibi, küçük görmek gibi, kin ve nefret gibi sosyal hayatı ifsat eden "etik" özellikler, insanların temel niteliği halini alır… Zira bu, insanlığın baş belası olan nefsi emarenin karakteristiği ve temel özelliğidir.
Bu durum sosyal hayat için daha vahim bir anlam ifade eder. Bilcümle makul olmayan davranışlarımızda ve başka davranışları, isabetsiz ve keyfi yorumlayışlarımızda kendini gösterir… Bilgiyle yenilenmemiş aklımızın ve eğitilmemiş ahlakımızın sorunlarını yaşar- yaşatırız… Zira nefsi emareyle yaşanılan hayatlar yani bireysel olarak zor yaşanılan ve zorlaştırılan toplum hayatının endeksini verir sosyologlara…
Bilinmesini isterim ki: Nefsi Emare, insan varlığında iyiliğe pek yer vermez. Öyle olunca bakışlarımız pozitif değerlere, ruhani berraklıkla değil de, selim akıldan pek nasibini almamış nefsin özürlü bakışıyla bakar ve duyarız…
Selam sunar, esenlik dilerim