Suat DAĞ

İki Hoca Efendiye Avam İtirazıdır - 2

Suat DAĞ

Bu ikinci yazımda İhsan Eliaçık Hoca Efendi'yi konu edecektik…
 
Konuya İhsan Hoca Efendi'nin sözleriyle başlayalım:
 
"Hz. Musa AS, stratejiyi iyi bilen bir insandı; denizin med ve cezir zamanını biliyordu. Med ve cezir anına, yani denizin yarılma zamanına rast getirerek, tebaasıyla denizi aşmayı amaçladı…  Hz. Musa AS. Kendisine uyanlarla birlikte, suyun çekilme anında ordusuyla birlikte denizi geçti, Firavunun orduları, denize girince suların yükselme anına rast geldikleri için boğuldular."
 
"Bana Dinden Anlat" başlıklı tv. Sohbeti esnasında duyduğum Değerli Hoca Efendinin beyanlarıdır…
 
Değerli hocam; çok zorlama beyanlarınıza şahit oluyoruz. Niye öyle ki?!
 
Seviyoruz sizi hocam! Geçmiş çileli emeklerinizden dolayı, seviyoruz sizi… Hocam bir zamanlar ki, sabitkadem hakikatin tam ortasında adeta, iki ayağınızla sımsıkı duruşunuzdaki günlerin hatırı, belki de, hakkı var üzerimizde..Tıpkı Değerli İslamoğlu Hocamızın derin dalışlarından ufkumuzun kanatlarını emsalsiz düşünce incileriyle süslemesindeki  hatırı ve hakkı olduğu gibi… Ama ne var ki doğru beyanları alkışlarken, beyanlardaki emin olduğumuz, yanlışları da mütalaa ederek, sizin gibi düşünen kardeşlerimize vefa hissi içinde pozitif katkıdır niyetimiz.
 
Evet, İhsan Hocam, cahil cüretini sana yakıştıramam… Ama ne menem şey, inandığın dine uymayan görüşler; pozitif ilimlerden bile destek görmeyen fikirler…  Bizzat sizden duyduğum sözünüz: "Ben Peygamberin zamanında yaşasaydım ona bile muhalefet ederdim! Tabi onu sevmemek babında değil…" Ne anlayalım şimdi?… Yüce Nebi S.AV. Efendimize uymamız ve itaat etmemiz hususunda Yüce Allah (C.C.) kesin emri yok mu?
 
Değerli hocam; " Olmak Etkisi" diye bir makale yazmıştım. ( internette geçmiş, Kayseri Gündem Gazetesi yazılarım arasında vardır.) O makalede konu edilen, "olmak hırsının" etkisiyle mi, izaha muhtaç politik eylemleriniz ve çok tartışılan bir dolu dini söylemleriniz? Ve bu fikir stresiniz niye? Diye, kardeşlik hakkıyla, sorası geliyor insanın…  Yok, öyle değil de, yoksa değerli şahsınızda ümit var olduğum, yakin perspektifinizi ihmal veya iptal mi ettiniz? Veya mümineistikamet disiplini bahşeden hakikat sezgisi sorunu mu? Hocam hepimiz için tövbe lazımdır. Eksiklerimizden dolayı hepimiz tövbeye sarılmayı nasip etsin Mevla… Âmin!
 
Okurlarım belki de sorabilirler; "Yakin Perspektifi ve Hakikat Sezgisi nedir?" diye…  Kitapların desteği olmasa, bu soruya cevap vermek, haddim değil… İyi ki Yüce Rabb'imizin inayeti ve kitapların desteği varda… Cüretimizi bağışlayın efendim:
 
Efendim "Yakin Perspektifi: " Hakikat bilgisinin, (Tevhidi Bilgi) entelektüel emekle bilince içirilmesidir… Veya müminin varlığının inanç eksenli bilinç aşkınlığıdır… Yani kutlu farkındalığın hal ve kaale dönüşmesidir. 'Zira bilinç, psikolojiyi değiştirir. Bahsettiğimiz"Hakikat Sezgisi " ise:  İnanç merkezli aşkın bilginin, bilgi ötesi idrake ve sezgiye dönüşmesi ve "Hakkal Yakın" adını almasıdır. Bu nedenle de azamet hissinin insanı mahviyet ekolünde disipline etmesidir. Yani kul varlık periyodunun hiçbir noktasında Yaradan'dan koparsa olmadığını görmesi ve varlığından feragat etmektir. (ifna olmak)- Müminin yokluk iddiasının ve varlığından feragatin bitme sınırı Rabbi'yle olma noktasıdır. Yani aczi yetini / yokluğunu mutlak var olana itirazsız tabi kılma sürecidir. Mümin bu oluşla, (mahviyetle) oluşun (Beka) aslıyla kulun tahkim olmasıdır. 'Azamet hissi' derken tasavvuf kitaplarında geçen bilinç/ idrak ve sezgi mevki olan "Üns ve Heybet; Celal ve Cemal Mevkileridir." İşte bu aciz de dâhil, bütün entelektüellerin sorunları, ölmeden önce olmak etkisi eksenine /cazibesine girmesidir. Takdir edersiniz ki insan varlığında ilahi travma görmemiş, yani capcanlı duran hüküm ferma nefsin, şeytanla birlikte insan duygularına saptırıcı neleri fısıldayacağı hepimizin malumudur. Yüce Mevla sevdikleri hakkı için bütün Müslümanları ve içinde bizleri de tevhitle donatsın; Âmin! Gerisi hikâye efendim!
 
Denile bilir ki, "Üns ve Heybet Tecellilerinin hikmeti,  Mümin üzerinde etkisi nedir ki? Bi-İznillah kulun düz durmasında tartışılmaz etkendir. Çünkü müminin aklının ve duygularının yıkanmasıdır. Onun için Mutmainine Makamına "İtminan/ emin olma- Makamı da" denilmesi ondandır. Takdir edersiniz ki preslenmiş demirin köşeli duruşu kalmaz. O mümin hiç günah işlemez mi? İşleye bilir… Ama kasti olmaz; has bel beşer olur. Daima açık duran tövbe müessesiyle, gelişen zaman içinde ve Yüce Allah'ın (C.C.) keremiyle istikamet çizgisinde istikrar bulur. Yüce Allah'ım sevdikleri hakkı için bizlere de ebedi olarak istikamet nasip etsin! Âmin! Peki, bunun istisnası olmaz mı? Olur. Peygamberlerden (A.S.) başka hiç kimse günahtan korunmuş değildir. Yani, imtihan sırrının gereği olarak iradeyi cüziye daima olacaktır. Ama onlarının iradeyi cüz iyesi/ veya nefsi köşeli değildir. Bununla birlikte hiç kimse, günah tehlikesinden hali değildir. Mevla hepimizi korusun! Sevdikleri hürmetine… Âmin!
 
Ha; değerli hocam, sevgili kardeşim İhsan efendiye dost ve kardeş serzenişleri yapıyorduk…
 
Hocam; 'pozitif bilimlerden bile destek görmeyen fikirleriniz' dedim de aklıma geldi: Yukarda ki sizden alıntımda, "Kızıl Deniz'in yarılma olayının med- cezirle olduğunu söylüyorsunuz. "Denizin yarılma hadisesinin mucize olmadığını…" iddia derken, Yüce Allah'ın sonsuz kudretini sınırlanmış olmuyor musunuz? Mucizevî, sınırsız bir KÂİNAT gözümüzün önünde dururken Hz. Musa'nın A.S. Kızıl denizi Mucizevî olarak asayla yarıp karşı kıyıya geçmesi çok mu zor? Kaldı ki,eğer sizin söylediğiniz gibi, " med-cezir olayı" olsaydı o med- cezirin takvim periyodu içinde, hep olması gerekmez miydi? Tarihi kayıtlarda görmez, belgesellerde izlemez miydik… Ben altmış yaşını geçtim, bütün ciddiyetimle arz ederim ki, okuduğum hiçbir tarihi kayıtlarda ve izlediğim onca belgesellerde,  Kızıl Deniz'i ordulara yol olacak kadar med- cezir vaki olduğu kayıtlarına hiç rastlamadım…
 
Selam sunar, esenlik dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları