2025 Aile Yılında, 'Aile Kan Ağlıyor'
Ünal TAYFUR
Aile yılı ilan edildi, fakat aile yapımızın kan kaybı durdurulamıyor. Devletin en üst makamları bu konuyu gündemde tutuyor, tedbirler açıklanıyor, fakat alınan önlemler pansuman etkisinden öteye geçemiyor. Çevredeki bozulma, aile içindeki çözülme öylesine hızlı ilerliyor ki, dünün koruyucu ve birbirine sahip çıkan anne-baba-evlat ilişkisi bugün yerini yabancılaşmaya bırakıyor.
Bir zamanlar çalışan hanımlar, eşine ve ailesine bağlılığı bir haysiyet meselesi olarak görür, zorunlu olmadıkça kendini tehlikeli ortamlarda bulmazdı. Çalışmak, vakar ve şeref içinde yaşamanın bir parçasıydı. Bugün ise bunun tam zıddı örnekler gündeme geliyor. Eğitim politikalarıyla sınıfta kalma kaldırıldı, okullar hızla çoğaltıldı, gençler niteliksiz bir şekilde mezun edildi. Aynı yanlış politikaların devamında kadınların çalışması teşvik edildi. Elbette çalışmak teşvik edilsin, fakat onurlu, şahsiyetli, kişilikli bir duruşla çalışabilecekleri mekanlar hazırlanmadan “illaki çalış” noktasına getirildiler. İşte bu noktada ailelerin düzeni bozuldu, parçalanmalar hızlandı, sıkıntılar derinleşti.
Bugün bir genç kız, çoğu zaman sadece evden kurtulmak adına karın tokluğuna üç kuruşluk işlerde çalışıyor. Daha önce hanımefendi kimliğiyle bu tür yerlerde çalışmaya utanacak olan kızlarımız, şimdi sokakta eline tutuşturulan bir kâğıtla parfüm pazarlıyor, herhangi bir ürün tanıtıyor. Onursuzca, haysiyetsizce emekleri zayi edilerek harcanıp gidiyorlar. Bu tablo, sadece bireysel bir kayıp değil; toplumun vicdanının da kaybıdır.
Bunun yanında aile yapısının bozulmasında ekonomik ve kültürel baskılar da büyük rol oynamaktadır. Düğünler öylesine masraflı hale gelmiştir ki, neredeyse 500-700 bin liranın altında düğün yapmak mümkün değildir. Bu durum gençlerin evlilikten uzaklaşmasına, aile kurma hayallerinin ertelenmesine yol açmaktadır. Aynı şekilde asgari ücretin üzerinde seyreden ev kiraları, yeni yuva kurmayı imkânsız hale getirmektedir.
Kültürel alanda ise dizilerde nikahsız birliktelikler ve aile düzenini hiçe sayan imajlar sürekli ön plana çıkarılmaktadır. Rastgele ilişkiler ve cinselliğin teşhir edilmesi, gençlerin zihninde aile kurumunu değersizleştirmekte, sorumluluk yerine haz kültürünü öne çıkarmaktadır. Bu da aile bağlarını zayıflatmakta, toplumun geleceğini tehdit etmektedir.
Bir zamanlar ailelerimizde üç-beş çocuk normal kabul edilirdi, hatta az sayılırdı. Sekiz, on, on iki çocuklu ailelerimiz vardı. Bugün ise sürekli Aile Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı tarafından nüfusumuzun tehlike sınırının altına düştüğü uyarıları yapılıyor. Bu uyarılar boşuna değil; toplumun geleceği için ciddi bir risk söz konusu.
Gerçekten samimi idareciler için teklifimi yineliyorum: aile yapımızı güçlendirmek ve nüfusumuzu artırmak istiyorsanız önceliğiniz kadınlarımız olmalı. Özellikle hizmet sektöründe düşük ücretlerle çalışan kadınlarımızı evlerinde geçinecek kadar bir devlet maaşıyla desteklemek gerekir. Böylece hem yetişen nesil aile sevgisiyle büyür, hem de kadınlarımız kendilerine verilen değerin kıymetini bilir.
Nüfus artışı sadece rakamlarla değil, değerlerle sağlanır. Çocukların aile sevgisiyle büyümesi, kadınların kendilerini kıymetli hissetmesi, gençlerin evlilikten kaçmaması, toplumun geleceğini garanti altına alır. Bugün alınacak samimi ve cesur kararlar, yarının güçlü Türkiye’sini inşa edecektir.
---