
Bir Mezarlığın Gölgesinde: Bosna'nın Sessiz Çocukları
Ünal TAYFUR
Ben Mestan. Çocukken annem bana mezarlıklardan korkmamam gerektiğini söylerdi. “Orada susanlar, bizden daha çok şey bilir,” derdi. Biz Bosna’da mezarlığın gölgesinde büyüdük. Konuşmayan taşlar, koruyamayan duvarlar ve susan dünyanın ortasında çocuk kaldık. Sesimiz önce çatladı, sonra kurudu, sonra tarihe gömüldü.
Bosna Savaşı başladığında sekiz yaşındaydım[^1]. Şehir sessizliğe bürünmüştü; bazen yalnızca cami minaresinden gelen ezan sesiyle yaşadığımızı anlardık. Günler ilerledikçe sokaklar boşaldı, oyunlar sustu, fısıldanan korkular büyüdü. Savaş bizim eve silahla değil, sessizlikle girdi. Babam duvar diplerine un saklamaya başladı, annem mendillerin içine dua yazdı. Komşular artık selamlaşmazdı; göz göze gelmemek, yaşamak için bir yöntemdi.
1995 Temmuz’unda Srebrenitsa’ya doğru yola çıktık[^2]. Birleşmiş Milletler’in “güvenli bölge” ilan ettiği yere sığındık. Tel örgüler arkasında Hollandalı askerler vardı; biz ise güven bekliyorduk. Annem, "Sadakat sadece insana değil, kutsal söze verilir," demişti. O gün anladım ki bazı sözler tutulmaz. Ve bazı sözlerin tutulmayışı binlerce insanı mezarsız bırakır.
BM'nin gözetimindeki kampta bize "Burada güvendesiniz" denildi[^3]. Sonra erkekler ayrıldı; "sorguya alınacaklar" dendi. Ama ne sorgu geldi, ne cevap. Babamın yüzünü son kez tel örgünün diğer tarafında gördüm; susuyordu ama gözleri haykırıyordu. "Kimseyi unutma," dedi sessizce. O söz, mezarlık kadar ağır bir yük taşıdı çocukluğuma.
O gün 8.372 Boşnak Müslüman katledildi[^4]. Uluslararası toplum sustu, Birleşmiş Milletler geç kaldı, dünya göz yumdu. NATO hava operasyonları ancak üç yıl sonra başladı. Rusya’nın vetosu, Avrupa’nın diplomatik nöbeti, insanlığın vicdani felci… Tüm bunlar bizim sessizliğimizin üzerine kapandı. Ama biz sessizliği unutmadık; onu yaşadık.
Babamdan kalan şey, bir mendildi. Annemin yazdığı dualarla sarılmıştı. Onu saklıyorum. Çünkü o mendil, bizim sadakatimizin en saf hali. Bir halkın göçü değil; bir halkın hatırlama biçimi. Mezarlıklar doldu ama çoğu taşı yok. Çünkü ölenler değil, saklayanlar anlatır bu hikâyeyi.
Savaşta 50.000 kadın sistematik tecavüze uğradı[^5]; Vişegrad’da yeni doğmuş bir bebek yakıldı[^6]. Rogatica’daki esir kampında 101 yaşındaki Hanka Nine, “Biz unutulduk ama sadakatimiz unutulmadı,” dedi son nefesinde. Onu hiç görmedim ama o cümleyi hep taşıyorum. Çünkü biz, unutulan çocuklar değiliz; hatırlayan sessizleriz.
Ben hâlâ buradayım. Bir yazının içinde, bir dua cümlesinde, bir taşın gölgesinde. Sadakat bizim için sadece bir değer değil; bir mezarlığın sessiz hatırlatıcısı. Ve bu mezarlık hâlâ gölge düşürüyor toprağın üzerine. Çünkü biz, çocukken mezarlığın gölgesinde kaldık. Ve orada büyüdük.
---
[^1]: Wikipedia, “Bosna Savaşı”, https://tr.wikipedia.org/wiki/Bosna_Savaşı
[^2]: DersTarih, “Bosna Savaşı Nedir? Sonuçları ve Antlaşması”, https://derstarih.com/bosna-savasi/
[^3]: UN Security Council Records, “Srebrenica Safe Area Status”, 1995.
[^4]: UN General Assembly, Resolution on International Day of Reflection and Commemoration of the 1995 Srebrenica Genocide, 2024.
[^5]: Balkan Investigative Reporting Network (BIRN), “Bosnia’s Wartime Sexual Violence Legacy”, 2021.
[^6]: ICTY Archives, Testimony from Višegrad Trials, The Hague, 1999.
---