Ünal TAYFUR

Sorumluluk Kime Ait?

Ünal TAYFUR

Kanunlar, yönetmelikler ve mevzuat; bir ülkenin insanlara insanca yaşayabilecekleri bir düzen sunmak için ortaya konulur. Asıl amaç, toplumsal barışı, adaleti ve huzuru temin etmektir. Ne var ki bu düzenlemeler zamanla amacından sapıyor, kimi zaman da uygulamada insanları huzursuz eden bir baskı unsuruna dönüşüyorsa, yapılması gereken tek şey vardır: Tadilat. Bir başka deyişle, insanı sıkıştıran, sahada karşılığı olmayan, görevlileri de vatandaşı da zora sokan her düzenleme yeniden gözden geçirilmelidir. Kanun koyucular bir masa başında çıkardıkları bir kanunun yanlışlarını yıllarca bir millete çektirme hakkına sahip değildir. Mevzuatın arkasına sığınıp gerçek hayatta yaşanan sorunları görmezden gelmek de büyük bir vebaldir.

Sahaya inen her yetkili aslında çok iyi bilir ki “kâğıt üzerindeki düzen” çoğu zaman sahadaki karşılığı ile çelişmektedir. Bir belediye başkanının itiraf niteliğindeki cümleleri bunu fazlasıyla göstermektedir: “Seyyar satıcılarla başımız dertte. Zabıta müdahale ettiğinde zabıtayı dövüyorlar, sövüyorlar, her yolu deniyorlar. Bizim karşı koyma hakkımız yok. Zabıtanın ne silahı var, ne tutuklama yetkisi var. Sadece ceza yazmaya çalışıyor ama bedeli hep o ödüyor. Müdahaleye giden zabıta dayak yiyip geri geliyor.” Bu sözler bir yöneticinin şikâyeti değil, mevzuat ile gerçek hayat arasındaki uçurumun çarpıcı bir fotoğrafıdır.

Kaldırıma aracını park eden vatandaşa ceza yazabilmek için bile prosedür zincirine bağlı bir sistem içinde debeleniyoruz. Trafik polisi ancak şikâyet edilirse geliyor, şikâyet mahalline ulaştığında araç oradaysa ceza kesebiliyor; değilse hiçbir şey yapılamıyor. Dahası, polis bir kere geldikten sonra aynı bölgeye bir daha uğramıyor. Vatandaş bunu bildiği için de “Polis bir daha gelene kadar yanlış yapmaya devam edebilirim.” mantığıyla hareket ediyor. Böyle bir döngüde disiplin, düzen, caydırıcılık nasıl sağlanabilir?

Yerel yönetimlerin bu konulardaki sıkıntılarını dinleyen herkes aslında aynı sorunu dile getiriyor: İnsanların yaşadığı sahayı Ankara’dan yönetmeye çalışıyoruz. Oysa şehir yerinden yönetilir. Sokakta yürüyen, dükkan açan, ekmek peşinde koşan, mahallesinde huzur arayan insanlar hangi sorunla karşılaşıyorsa çözüm de orada üretilmelidir. Merkezin çıkardığı her mevzuat sahada uygulanabilir olmak zorundadır; değilse o kanun yalnızca kâğıt üzerinde yaşar, vatandaş ile görevliyi karşı karşıya getirir.

Huzur, masa başında değil, sokakta kurulur. Bunu anlamanın yolu da sahaya inmektir. Bir karar, bir düzenleme veya bir yetki sınırlaması vatandaşı da görevlileri de zor durumda bırakıyorsa, hiç vakit kaybetmeden tadil edilmelidir. Çünkü yanlış bir kanunu yıllarca millete ödetmek adalet değil, yönetim zaafıdır. Yetkililer şikâyet eden değil, çözüm üreten tarafta olmalıdır. Şehrin huzuru için, yanlışın nerede olduğunu görmek, onu yerinde tespit etmek ve ortadan kaldırmak şarttır.

Bugün Türkiye’nin birçok şehrinde tekrarlanan sorunları çözmenin yolu, mevzuatın arkasına saklanmak değil, mevzuatı insanı merkeze alarak yeniden düzenlemektir. Yasa, yönetmelik ve kural; insanı yaşatmak için vardır. İnsan huzursuzsa kanun hiç kimseye huzur vermez. Bu nedenle sahadaki gerçeklik neyi işaret ediyorsa, hukuk düzeni de oraya bakmak zorundadır. Kanun koyucuların en büyük görevi, milletin yükünü artırmak değil, onu hafifletmektir.

Yorumlar 1
Kadir Dinçel 08 Aralık 2025 11:09

Ünal hocam, yüreğine sağlık. Çok önemli bir konu ama belediyeler elini taşın altına koymuyor. Çarşıda cadde ve sokakları dürümcüler kafeciler işgal etmiş.

Yazarın Diğer Yazıları