Ünal TAYFUR

Yerel Yönetimin Sessizliği ve Toplumsal Çürüme

Ünal TAYFUR

Kaldırımlar artık yürümek için değil, esnafın tezgâhını genişletmek için kullanılıyor. Yaşlı bir kadın bastonuyla yoldan yürümek zorunda kaldığında, sadece fiziksel bir engelle değil, toplumun vicdanını yitirmiş haliyle de karşılaşıyor. Belediyenin sessizliği, bu işgali meşrulaştırıyor. Oysa kaldırımlar, kamusal alanın en sade ama en anlamlı simgesidir. Herkesindir. Herkesin eşitçe yürüyebildiği bir kaldırım, adaletin en yalın halidir.

Camilerin abdest suları, toplu taşıma araçlarını yıkamak için kullanılıyor. Bu, sadece suyun yanlış kullanımı değil; kutsalın araçsallaştırılmasıdır. Belediyeler ya görmüyor ya da görse bile müdahale edemiyor. Bu edilgenlik, kamu otoritesinin halk nezdindeki itibarını zedeliyor. Çünkü halk, artık “devlet var ama yok gibi” demeye başladı. Bu cümle, bir toplumun umut kaybının özetidir.

Bazı mahallelerde çöp günlerce alınmıyor. Parklar, çekirdek kabukları, su şişeleri ve fast-food artıklarıyla dolu. Temizlik görevlisi görüyor ama müdahale edemiyor. Çünkü “sana ne” diyen bir hoyratlık, “küfür eden” bir kabalık karşısında yalnız bırakılmış. Görevli, görevini yaparken yalnız. Zabıta, asli görevi olmayan asayiş işlerine koşuluyor. Ve çoğu zaman, görevini yaparken darp ediliyor. Bu, sadece bir güvenlik sorunu değil; bir sistemin çöküşüdür.

Ve semt pazarları… Türkiye’nin bazı şehirlerinde örnek uygulamalarla düzenli, temiz ve denetimli pazarlar kurulmuşken; birçok yerde hâlâ çürük ürünler ön sıralara gizlenip vatandaşa sunuluyor. Bu, sadece esnafın ahlaki zaafı değil; yerel yönetimin denetim eksikliğidir. Vatandaşa çürük ürün satmak ne kadar ahlaksızlıksa, buna göz yummak da aynı ölçüde sorumluluk ihlalidir. Belediyeler, caydırıcı cezalarla, sürekli denetimle ve halkla işbirliğiyle bu düzeni sağlamak zorundadır. Semt pazarı, sadece alışveriş değil; güvenin, dürüstlüğün ve kamusal ahlakın sınandığı bir alandır.

Yerel yönetim, halkın en yakınındaki devlettir. Bu yakınlık, sadece hizmetle değil; vicdanla, adaletle ve cesaretle anlam kazanır. Bir belediye başkanı, halkının acısını duymuyorsa, tatildeyken bir mahallenin perişanlığına kulak tıkıyorsa, o makam sadece bir koltuktan ibarettir. Oysa halk, hizmete layıktır; çünkü insan olduğu için değerlidir. Bu değeri hissettirmek, yerel yönetimlerin asli görevidir.

Devletin zirvesine kadar uzanan bu güven krizinin çözümü, yerelden başlar. Her memur, her müdür, her başkan; karşısındaki insanın bir hikâyesi olduğunu bilmeli. O hikâyeye saygı duymalı. Bilgisayar ekranında görünen evraklar, sadece belgeler değil; bir hayatın, bir mücadelenin izleridir. O izlere saygı duymayan bir sistem, ne kadar dijitalleşirse dijitalleşsin, insanı merkezine alamaz.

Bu şehirde, kamu görevlisi halktan korkuyor; halk kamu görevlisine güvenmiyor. Bu karşılıklı güvensizlik, yerel yönetimin en temel işlevini yitirdiğini gösteriyor. Oysa yerel yönetim, sadece asfalt döken, çöp toplayan bir mekanizma değildir. Vicdanın, sadakatin ve toplumsal sorumluluğun en görünür yüzüdür. Ve biz, bu ülkenin vicdan sahibi insanları olarak, bu düzenin değişmesi gerektiğini haykırmalıyız. Çünkü yerel yönetimler, sadece hizmet ettikleri sürece anlamlıdır. Hizmetin özü ise insana değer vermektir. Gerisi sadece prosedürdür.

---

 Kaynaklarla Derinleştirme:

- Doğan, Kadir Caner. “Yerel Yönetimlerde Reform ve Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Klasik Sorunlarına Çözüm Önerileri.” AUSBD, 2023; 6(11): 65–74.  
- “Yerel Yönetimler: Sorunlar ve Çözümler.”  
- UNDP Türkiye. “Yerel Yönetim Reformu Sürecinin Kurumsallaşması Projesi.”  

---

Yorumlar 1
Nuri Balı 21 Ağustos 2025 08:01

Kesinlikle doğru tespitler yapılmış ayrıca esnaflar satacağı ürünleri kaldırımlara yollara dizmeye başlamış sergilemeye başlamış hiç kimsenin sesi çıkmıyor sağlam insanlar bile geçemiyor

Yazarın Diğer Yazıları