Üzeyir İKİZOĞLU

'YA DA''NIZ VAR MI?

Üzeyir İKİZOĞLU

Siyasi alanda, kültürel alanda, hukuk alanında, din anlayışı alanında, eğitim alanında, sağlık alanında, savunma alanında, ideoloji alanında, toplumsal bilinç alanında meydana gelen değişimler bir saat gibi durmadan devam ediyor. Satranç oyunu gibi dar bir alanda insanlık, yaşam mücadelesi veriyor. Bu mücadelede ayakta kalmak için bir hamleyi değil en az 3 hamle ötesini düşünmemiz gerekiyor. Aynı zamanda da rakibimizin bize karşı yapabileceği hamleleri öncesinden tahmin edip, her türlü saldırıya karşı güçlü bir savunma yapabilmeliyiz. Dünya düzeni, güç dengeleri değişiyor. Değişen dünya düzeninde güçlü bir pay ve söz sahibi olabilmek için “ya da” lara sahip teşekküller oluşturmak gerekiyor. Bunun içinde ‘ya da’ diyerek konuşabilecek bireyler yetiştirmek gerekir.
‘YA DA’ LAR NEDEN ÖNEMLİ
 ‘Ya da’ diye bilmek, her türlü tehlikeye karşı sahip oluna bilecek en sağlam kalkandır.  Bireye veya gruba karşı sunulan olgulara veya olaylara karşı ‘ya da’ diye bildiğin sürece varsın ve güçlüsündür. Bununla birlikte ‘ya da’ diye bilmek beraberinde engin bir tecrübe ve deneyim ister. Fikri olgunluğa ve doluluğa sahip olmayan bedenler hiçbir duruma karşı ‘ya da’ ile yaklaşamaz. 
Karşılaştığımız olaylara ve ya ideolojilere karşı iki seçenek var önümüzde. Bunlardan birisi karşımıza çıkanı kabul etmek ve teslim olmak. İkinci tercih hakkımız ise karşımıza çıkanlara karşı “ya da” lar üretmek. İkinci yolu yani ‘ya da’ lar üretme tercihini seçenler her zaman kazanan taraftır. ‘Ya da’ ları belki yanlış olabilir, tehlikeli sonuçlar meydana getire bilir ama bununla beraberde teslimiyetten kurtulur ve ben varım diye bilir. ‘Ya da’ lar insanı geliştirir, olgunlaştırır.  Dünyayı ‘ya da’ lara sahip olan insanlar yönetir. Tarihte bu şahneler defalarca yaşanmıştır. Gelecekte de böyle olacaktır. Bizlerde ‘ya da’lar üretebilecek şekilde kendimizi yetiştirerek, insan olarak omuzlarımıza yüklenecek yükleri taşımaya hazır hale gelmeliyiz. Dünyada karşı karşıya olduğumuz sistem ve küfür düzenine karşı ‘ya da’ diye bilmek için ayaklarımızın sapa sağlam yere basması gerekmektedir. Bastığımız yer sağlam değilse ayağımız her an kaydırılmaya namzettir. Bu nedenle nereye bastığımızı bilmeliyiz. Bastığımız yeri bilerek, sağlam adımlarla ileriye adımlar atmalıyız.  Gözümüz çevrede değil sadece ileride olmalıdır. İleriye bakmalıyız,  hep ileriye. Geriyi, geçmişi kucaklayarak geleceğe bakmalıyız. 
Unutulmamalıdır ki hiçbir âdemoğlu kendi eli ve emeği ile kazandığından daha hayırlı ve daha lezzetli bir lokma yiyemez.  Müslüman Türk gençliği omuzlarındaki yükün önemini idrak ederek sürekli çalışmalı ve üretmelidir. Ürettiklerimiz küçükte olsa onun lezzeti çok büyük olacaktır.
Yazımı kısa bir hikâye ile sonlandırmak istiyorum. Bir gün genç delikanlının biri evlenmeye karar vermiş ve durumu ailesine açmış. Babası oğluna evlenmek istiyorsan yarın bana bir altın getir demiş. O söz üzerine oğlan samimi bir arkadaşından bir altın almış ve babasına götürmüş. Babası altını eline almış ve bunda bir şeyler eksik demiş. Altını nehre atmış. Daha sonra baba oğluna hala evlenmek istiyorsan bana bir altın daha getir demiş. Genç adam yine ertesi gün bir altınla çıka gelmiş. Fakat bu seferde annesinden almış. Babasına vermiş altını. Baba altını eline almış ve buda eksik demiş ve onu da nehre atmış çocuk şaşırmış kaşmış bu işe. Babası oğluna alın teri olan bir altın istediğini söylemiş. Genç adam bunun üzerine gitmiş bir hafta boyunca gece gündüz bulduğu işte çalışmış ve bir altın parası kazanmış. Altını alıp babasına götürüp vermiş. Babası altını eline almış ve altını nehire atmak için elini kaldırmış ki oğlu babasının elini tutmuş. “Napıyorsun baba ben o altını almak için kaç gün çalıştım ne kadar emek harcadım biliyor musun?” Demiş. Bu söz üzerine babada; “işte beklediğim davranış buydu. Artık paranın ve emeğin kıymetini öğrendin. Evlene bilirsin” demiş.
 Bu hikâyeden de anlaşılacağı gibi bir hedefimiz varsa, bu hedefe kendi çabalarımızla, emeğimizle gidelim. Bunun içinde beynimizi çalıştıralım. Yeni fikirler üretelim. Biz olalım. ‘Ya da’ diyelim.

Yazarın Diğer Yazıları