Akademide, Kayserili Alim Asım Köksal anlatıldı
T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin birlikte düzenlediği 'Kayseri Uluslar arası Öğrenciler Akademisi' konuşan Uzdent Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Karacalar, dedesi Kayserili Büyük İslam Alimi Mustafa Asım Köksal'ın hayatı, mücadelesi ve ortaya koyduğu eserlerini anlattı. Karacalar: 'Mustafa Asım Köksal bütün ömrünü Peygamber sevdalısı olarak yaşamış, onun mesajlarını, Kur'an ahlakını bizlere aktarmak hususunda büyük gayretler sarf etmiştir' dedi.
T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin birlikte düzenlediği 'Kayseri Uluslar arası Öğrenciler Akademisi' 12. hafta dersleri ile devam etti. Kayseri ve Civarı Elektrik Şirketi Konferans Salonu'nda devam eden akademi derslerinin 1. oturumunda Uzdent Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Karacalar dedesi Kayserili büyük İslam alimi Mustafa Asım Köksal'ı anlattı. Onun hayatını ve mücadelesini ele aldı. Köksal'ın eserlerinden ve en önemlisi de İslam Tarihi eserini nasıl kaleme aldığı ile ilgili hatıralarını paylaştı. Akademinin 2. oturumunda Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Fatih Ertugay, 'Türk Siyasetinin Yapısal Dinamikleri' konusunu ele aldı. 3. oturumda ise, Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Levent Görüşük, 'Doğuda ve Batıda Devlet ve Siyaset Felsefesi' konusunu ele alarak, Makyevel'in Prens ve Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig eserleri bağlamında doğuda ve batıdaki devlet ve siyaset algısını değerlendirdi.
KAYSERİLİ BÜYÜK İSLAM ALİMİ MUSTAFA ASIM KÖKSAL'IN HAYATI ve MÜCADELESİ
Uluslararası Öğrenciler Akademisi 1. oturumunda konuşan Uzdent Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Karacalar, dedesi Kayserili Büyük İslam Alimi Mustafa Asım Köksal'ın hayatı, mücadelesi ve ortaya koyduğu eserlerini anlattı. Karacalar konuşmasında şunları kaydetti:
'Mustafa Asım hoca Kayseri'nin Develi ilçesiden büyük bir alimdir. Kendisi İslam Tarihi yazdı ve tarihe geçti. Bazı yazarlarımız böyle diyor. Mustafa Asım Köksal bütün ömrünü Peygamber sevdalısı olarak yaşamış, onun mesajlarını, Kur'an ahlakını bizlere aktarmak hususunda büyük gayretler sarfetmiştir. 1913 yılında Kayseri'nin Develi ilçesinde dünyaya geldi. 1913 yılı Osmanlı'da 1. Dünya'nın arefesidir. İmkansızlıkların olduğu bir dönem. Osmanlı'da doğru dürüst üretim yok, batıda birçok üretim imkanları var. Osmanlının tek ürettiği gıda maddeleri var ve bu malları ucuza satarak ve çok pahalı sanayi ürünleri almakta ve gelir gider dengesi çok bozuk. Osmanlı üzerinde batılıların emelleri yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Batılıların Osmanlı'daki petrol kaynaklarına göz dikmiştir. Dünya bu haldeyken 1913 yılında Mustafa Asım Efendi Develi'de dünyaya gelir. Babası henüz yaşına basmadan, Hafız Edip Efendi Arjantin'e gider. O günün şartlarında zorlu bir yolculuk sonrası Arjantin'e gider. O günün şartlarında Arjantin ilginç bir yerdir. O günün şartlarında birçok Osmanlı vatandaşı yaklaşık 15 bin Osmanlı vatandaşı Arjantin'e göç etmiştir. Suriye, Filistin ve birçok yerden oraya gitmiştir. Hafız Edip Efendi geride üç tane evlat bırakmıştır. İbrahim, Ahmet ve Mustafa Asım Efendi. Mustafa Asım Efendi'nin çocukluğu çok sıkıntılarla geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı ardından Kurtuluş savaşının zor günleridir. Dedesi Yakup Efendi Develi'de itibar gören birisidir. Babası olmadığı için dedesinin himayesinde büyür. Dedesi ile birlikte tasavvuf sohbetlerine gider. Orada dedesinin terbiyesinde ilk temeller atılmış olur. Kendisinin ifadesi ile ben ilkokula gidene kadar hiç ayakkabım olmadı diyor, piç elbisem yoktu bir entarim vardı hep onu giyerdim diyor. İlkokul çağına geldiğinde Develi'de Numune Mektebi'ne yazılır ve burayı birincilikle bitirir. Lise çağına geldiğinde Develi'de lise yoktur. Komşularından ödünç alınan bir merkeple Kayseri Lisesi'nin imtihanlarına girer. Bu imtihanda çok maceralı olur. İmtihanı 10 kişi kazanır. Ama kendisinden fakir ilmuhaberi getirmesi istenir. Fakat öğle saatleridir. Develi'ye gidip gelmesi mümkün değildir ve ağlaya ağlaya merkebine biner ve Develi'ye döner. Yolda gece olur. Tekir yaylasının üzerine geldiğinde gece bastırır. Daha 13-14 yaşında çocuktur ve tek başına böyle bir ortamda kalır. Erciyes'te sürü çobanlarının çadırında gece kaldıktan sonra sabah yola koyulur ve Develi'ye gelir. Çocukluğu bu tür sıkıntılarla geçer. Daha sonra Erzurum Askeri Lise imtihanlarına girer ve orayı da kazanır. Ancak oradan da bir mektup gelir, bu sene bölgede bulunan öğrencileri alacağız siz seneye müracaat ederseniz sizi alırız derler ve böylece resmi eğitim kapılarını böylece kapatmış olur. Ama ileride buna hiç üzülmeyeceğini ve kendini yetiştirerek geldiği noktanın daha iyi olduğunu belirtir. Ardından Develi Müftüsü İzzet Efendi'den Osmanlı üsulüne göre medrese eğitimine başlamıştır. Çeşitli kitaplar edinerek kendi kendini yetiştirmiştir. O dönemde Mehmet Akif'ten çok etkilenir ve Safahat'ı ezberler. Mehmet Akif'in sevgisi onun edebiyat ve şiir alanında kaleminin güçlenmesine vesile olur. Ondan esinlenerek Peygamberimizin hayatını manzum olarak yazmıştır. Peygamberimiz diye daha sonra kitap haline getirmiştir. 1933 yılında Ankara'ya gelir. Ankara'da Diyanet'in açmış olduğu memuriyet imtihanına girer ve Diyanet Teşkilatında göreve başlar. Diyanet yeni kurulmuştur. O dönemde ilk Başkan Rıfat Börekçi'dir. Onun zamanında başlar ve dört beş tane Başkanla çalışmıştır. Bu dönemde kendisini okumaya vermiş ve kafasındaki soruları ve tereddütleri cevaplamaya çalışmıştır. Kendisini çok etkileyecek, hayatında çizgisini değiştirecek, manevi hayatında çizgisini değiştirecek İskilipli İbrahim Ethem Efendiyle karşılaşıyor. Komşularının bir gün daveti üzerine gittiği bir davette ilk defa İbrahim Ethem Hazretleri ile karşılaşıyor. Küçük bir oda, basık bir oda ve kendi ifadesi ile İbrahim Ethem Hazretlerini görünce bir ferahlama, rahatlama hissettim diyor. Burada sohbetten sonra yatsı namazı kılıyorlar. İbrahim Ethem Efendi namazdan sonra dönüyor ve Mustafa Asım'a, oğlum içinde, kalbinde bu kadar vesvese ve dünya işleri varken bu namaz olmaz, bunları kalbinden temizlemen lazımdır diyor. Gerçekten de içimden bir çok şey geçiyordu, çok utandım diyor. Bundan sonra her akşam İbrahim Ethem Hazretlerinin sohbetine devam ediyor. Bir müddet sonra İbrahim Ethem Efendiye diyor ki, efendim her gün bu yabancı eve geliyorum, ben rahatsız oluyorum bundan diyor. İbrahim Ethem Efendi de benim buraya boş yere geldiğimimi sanıyorsunuz. Buraya biz sizin için geldik, sizi yetiştirmek için buraya geldik diyor. İbrahim Ethem Efendi'den kısaca bahsetmek istiyorum. Kendisi büyük bir alim. Kurtuluş savaşına iştirak etmiş, Türk ordusunda askere nasihatler ederek, manevi yönden güçlenmelerini için cepheden cepheye giden vaaz eden bir din alimidir aynı zamanda evliyadan bir zattır. İbrahim Ethem Efendi'nin yanında tam 12 sene ders görmüş, zahiri ve batıni ilimlerde kendini geliştirmiş. Daha sonra kendisi Keçiören'de, Ankara'nın ilçesinde bir bağ satın alıyor ve bir ev yaptırıyor. Evin karşısında da İbrahim Ethem Efendi için bir ev yaptırıyor. 12 sene orada birlikte ders görüyorlar. İbrahim Ethem Hazretleri, Mustafa Asım'ın yetişmesinde büyük katkısı olmuştur. Daha sonra Mustafa Asım'a icazetnamesini vermiştir. Mustafa Asım Efendi bu dönemde manzum eserler ortaya koymuştur. Özellikle 1949 yılında Din Dersi ve Ahlak kitaplarını Mustafa Asım Efendi yazmıştır.'
İTALYAN RAHİP LEVON KAYTANİ'NİN YALAN VE İFTİRALARINA REDDİYE
Mustafa Asım Köksal Hocanın özellikle o dönemde İslam dünyasına yayılan ve sahabelere büyük iftiralar eden Levon Kaytani'nin İslam Tarihi kitabına cevap verdiğini ve bir reddiye kaleme aldığından bahsetti. Karacalar konuşmasında şunları kaydetti:
'Mustafa Asım Efendi her yıl mutlaka memleketi Develi'ye gider ve sıla-i rahim yapardı. Yine bu dönemde Develi'de eski CHP milletvekili Osman Coşkun isimli birisi ile görüşüyor. Osman Coşkun isimle şahıs kendisine gelerek bazı şeyleri sormak istediğini söylüyor, kafamda bir takım sorular var bunları sormam lazım diyor ve bir yere oturup tam 4 saat boyunca sorular soruyor ve Mustafa Asım Efendi ile görüşüyor. Sorduğu sorular Levon Kaytani diye bir İtalyan Rahip'in yazdığı İslam Tarihi kitabından sorular. Bu eseri çeviren de Hüseyin Cahit Yalçın'dır. O kitaptan kendisine sorular soruyor, İslam Tarihi olarak yazılmış ama bu kitap kitap ve sünnete saldırılarla dolu bir kitap. Peygamber Efendimizin sahabelerine saldırılar, hadis rivayet edenlere çamur atan şeyler, Peygamberin soyunun belli olmadığını, İslam'da beş vakit namazın olmadığını, İbni Abbas'ın yalancı olduğunu, Ebu Hureyre'nin yalancı olduğunu, Peygamberin bir maceraperest olduğunu ve en önemlisi de Kur'an'ın vahiy olmadığını, Peygamber tarafından yazıldığını daha sonra vahiy gibi bir hava verildiğini, Hz. Aişe'ye iftiralar iddia eden İslam'a saldıran bir İtalyan Papazın eseri. Bu eser Türkçeye çeviriliyor ve birçok devlet dairesine, birçok kütüphaneye ücretsiz olarak gönderiliyor. Nihayet 4 saatin sonunda Osman Coşkun'a şunu söylüyor Mustafa Asım Efendi, sen bu İtalyan Papazın tellallığını yapıyorsun onun sapık fikirlerini söylüyorsun demesi üzerine, Osman Coşkun İslam aleminde bu esere reddiye yazacak İslam alimi yoktur diyor. Mustafa Asım Efendi de şu aciz kul bile onun bu iftiralarına reddiye yazacak güç ve kudrettedir. Kimse yazmazsa ben yazarım diyor ve öğleden sonra buluşmak üzere sözleşip ayrılıyorlar ancak öğleden sonraki buluşmaya Osman Coşkun gelmiyor. Mustafa Asım Efendi çok üzülüyor. Anadolu'nun ücra bir ilçesinde, Levon Kaytani'nin zehirli fikirleri ile zehirlenmiş bir insan İslam'a saldırmakta ve bu insan bir milletvekili. Bu insan bir makama gelse, Milli Eğitim Bakanı olsa neler olmaz diyor. Anti parantez belirtelim Türkiye'de bunlarda oldu tabii. Daha sonra Ankara'ya dönüyor ve Diyanet Reisi Edip Sabri Hayırlıoğlu'nun yanına çıkıyor ve efendim diyor Anadolu'nun ücra bir köşesinde Levon Kaytani'nin İslam tarihi kitabı insanları zehirlemiş, Diyanet olarak buna bir reddiye yazmamız gerekir diyor. Böylece bir heyet oluşturuluyor ve Mustafa Asım Efendi'de bu heyetin içinde yer alıyor. Heyet reddiyenin yazılmasının zor olduğuna karar veriyorlar ve biz Ahmet Cevdet Paşa'nın Kısası Enbiya'sını basıp dağıtalım sonra bir İslam Tarihi yazalım diyorlar. Mustafa Asım hoca diyor ki, bizim derdimiz bir İslam Tarihi basıp yaymak değildir diyor. Ortalıkta bir ateş var bu ateşi söndürmek gerekir diyor. Bunun için bir reddiye yazmamız gerekir diyor. Ama illa bir İslam Tarihi basmamız gerekirse ünlü alim Şibli'nin Asrı Saadet kitabını basmamız uygun olar diyor. Kemalettin Kürkçüoğlu'da benim Hindistan'da tanıdıklarım var onlara bir haber gönderelim ve soralım bu rahibin bu kitabına ilişkin bir reddiye çalışması olmuş olmamış mı diye. O Asrı Saadet kitabının önsözünde bazı Hindistanlı alimlerin Levon Kaytani gibi müsteşriklerin eserlerine reddiye yazılması ile ilgili açıklamaların olduğunu gördükleri için bu yolu tercih ediyorlar ancak Hindistan'dan gelen cevap da, böyle bir reddiye yazmaya niyetlendiklerini ancak bunu başaramadıklarını belirten bir cevap oluyor. O zaman Mustafa Asım Köksal Hoca biz bunu el içinde vasiyet ettik diyor ve yazmazsak olmaz diyerek bu işe başlıyor. Kaytani'nin eserini eline alıyor ve birinci cildinde 198. sayfasına kadar geliyor ve bütün satırları çizili, iftiralar, isnatlar ve küfürlerle dolu. Bakıyor ki çizilerek bu kitap bitecek veya içinden çıkılacak gibi değil. Başlıyor tamamını okuyor notlarını alıyor. Gördüğü şu oluyor ciddi bir kütüphane gerekiyor. Kaytani ciddi bir kütüphane ile çalışmış kendisinin de büyük bir kütüphane ile çalışması gerektiğine karar veriyor.'
'LEVON KAYTANİ'NİN KİTABI İYİ NİYETLE DEĞİL KÖTÜ NİYETLE YAZILMIŞTIR'
İlhan Karacalar konuşmasında Mustafa Asım Köksal Hocanın hayatından örnekler vererek, özellikle Levon Kaytani'nin İslam'a saldırılar içeren İslam Tarihi kitabı ile ilgili Hocanın yaptığı çalışmalara değinerek, hocanın bu iftiralara cevap vermek için yaptığı detaylı çalışmalardan ve bu İtalyan rahibin yalanlarını tek tek çürütmek için yürüttüğü çalışmalardan da örnekler vererek anlattı. Karacalar konuşmasında şunları ifade etti:
' Asım Köksal Hoca, Kaytani'nin bu kitabını okuyana kadar batılılar hakkında iyi niyetliydim diyor. Ama bu kitabı okuduktan sonra batılılar için tüm iyi niyetimi kaybettim diyor, bunlar aka kara derler diyor. Batıdan gelen bütün kaynaklarda tereddüt başladı ve bu da benim için çok iyi bir haslet oldu diyor. Levon Kaytani'nin bütün kitabında yer alan bilgilerin yalan ve iftira olduğunu bunun iyi niyetle değil kötü niyetle yapılmış bir karalama olduğunu isbat etmiştir. Dipnotlarında verdiği kaynakları tek tek inceleyerek bu kaynaklarda geçen bilgileri de kendine göre çarpıtarak verdiğini de yine Mustafa Asım Efendi yazmış olduğu reddiyesinde ispat ediyor. Levon Kaytani'nin özellikle Enes b. Malik üzerine attığı iftiralara da değinerek Enes b. Malik'i yalancı göstererek namaz rivayetinin yalan olduğunu iddia etmeye kalkmıştır. Yani Hadis'i çürütmeye çalışarak İslam'a iftiralar yapmıştır. Levon Kaytani çok sinsi bir insandır. Bu sistematiği çok güzel kurgulamış önce bir çamur atıyor, daha sonra bu sahabenin rivayet ettiği hadislerin bunların hepsi mevzudur diye İslam'ın temellerini sarsmaya çalışmıştır. Aşağı yukarı 5 yıl boyunca uğraştı bu reddiyeyi yazmak için. 5 yılın sonunda hastalanıyor, basıma hazır hale getirdikten sonra hastalanıyor. Ağır bir hastalığa yakalanıyor, doktorlar yüzde 10'luk bir şans veriyorlar ama Cenab-ı Hakkın inayetiyle iyileşiyor. Bu arada İbrahim Ethem Hazretlerine gidiyor ve kendisinin buna güç yetiremeyeceğini, çok sıkıntıda olduğunu yapamayacağını söylüyor. İbrahim Ethem Efendi ise ona, oğlum sen bu işe manen memursun diyor. Yapmak zorundasın sen bu işi bırakınca Cenab-ı Hak sana hesap sormayacak mı diyor. Rahmetli bütün eserlerini kendi el yazısı ile Osmanlıca yazar, ardından daktilo eder kendisi daktilo eder, sonra baskıya gönderir sonra kontrolünü yapar ve öyle baskıya verirdi. Mustafa Asım Efendi bu yazdığı reddiyeyi Diyanet'e götürüyor basılması için, ancak Diyanet'te bir türlü basılamıyor sıra gelmiyor sonra Diyanet'ten bu eseri geri alıyor ve bir arkadaşının katkıları ile bu reddiyesini bastırıyor. Daha sonra bu reddiyeyi yazınca bakıyor ki, İslam Tarihi konusunda büyük bir eksiklik olduğunu görüyor. Neden biz kendimiz ana kaynaklarımızdan bir İslam Tarihi yazmıyoruz da batılıların yazdıkları kitaplar üzerinde biz çalışma yapıyoruz diyor ve bu işi kendine görev ediniyor. Fakat Diyanet'te çalıştığı müddetçe bu işi yapamayacağını anlayınca 1964 yılında emekli olarak 23 yıl sürecek olan İslam Tarihi yazımına başlıyor. Bu eseri 1984 yılına kadar devam ettiriyor ve İslam Tarihini 23 yılda bitiriyor.'
Mustafa Asım Efendi'nin babasını 22 yıl boyunca göremediğinden de bahseden Karacalar, babası Hafız Edip Efendi'nin Arjantin'den dönüşünü ve daha sonra da vefat edişini anlattı. O dönemde bu kadar uzak bölgelerde bulunan insanların aralarında paralar toplayarak Fransa üzerinden Kurtuluş Savaşı'na para yardımı gönderdiklerini ve bunların Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'ne aktarıldığını belirtti. Karacalar dünyanın bir ucunda buralardaki insanlara ticareti öğrettiğini belirterek şunları kaydetti:
'Arjantin'e, Meksika'ya, Amerika'ya giden, Osmanlı toprağından oralara giden insanlar o bölgelerdeki insanlara ticareti öğretmişlerdir. Merkeplerle köy köy dolaşarak ticaret yapıyorlar. Para yok diyenlere şimdi al daha sonra ödersin diyerek güvenin ve itimadın ne olduğunu öğretiyorlar. Örneğin Arjantinli ünlü bir işadamı var. Carlos Silim diye geçer. Asıl adı Selim, aslı Osmanlı vatandaşıdır. Şu anda oralarda burdan gidenlerin çocukları var. Mesela Carlos Menem'in lakabı el Turco idi ve kendisinin atalarının Osmanlı olduğunu söylemişti. Babasının vefatından sonra, babası Arjantin'den gelirken ciddi bir miktar para getiriyor ve bunu Mustafa Asım hoca bu parayla ilmi çalışmalara vermiştir. Daha sonra İslam Tarihi'ni yazmaya başlamıştır. Mekke Devrinden başlıyor ilk önce bir cilt Mekke devri, bir cilt Medine dönemi olarak yazmaya karar veriyor ancak daha sonra Medine devrinin 11 yılı için her yıl için bir cilt yazmaya karar veriyor. Bir cilt de Mekke dönemi olmak üzere 12 cilt haline getiriyor. Mekke devrini de genişleteceğini beyan ediyor. Bu 12 cilt iken 1982'de Yazarlar Birliği, Pakistan'daki 9. Siyer Konferansında Türkiye'den aday gösterdiler ve Mustafa Asım Köksal hocaya bir mektupla bildirdiler ve hoca Pakistan'a bu eserini gönderdi. Bir yıl sonra kendisini Pakistan'a çağırdılar ve birinci olduğunu belirterek Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak'ın daveti ile Pakistan'a gitti. Önemli sıkıntıların ardından Pakistan'da ödülünü Ziyaül Hak'ın elinden aldı ve kendisine sarılan ve alnından öpen Ziyaül Hak kendisini bu eserinden dolayı teşekkür etti. Orada uzun süre kalamadı, rahatsızlandı ve geriye döndü. Daha sonra kitabının Mekke dönemini genişletmiş 7 cilde çıkarmış ve 18 cilde çıkarmıştır. Bu eserinin insanların almasının okumasının zor olduğunu düşünerek bu eseri özetlemiş ve 8 cilde indirmiştir. Daha sonra Peygamberler Tarihi'ni de kaleme almıştır. Peygamberler Tarihi olarak 2 cilt halinde basılmıştır. Mustafa Asım Hocanın ciddi manada manzum eseri vardır. Peygamberimizin hayatını manzum olarak kaleme almıştır. Ezanlar diye dini manzumeler, Ahiret yolculuğu isimli bir kitabı vardır. Kendisinin son kitabıdır. Kendisinin bir diğer amacı Dört Halife dönemini de yazmak idi. Ancak o dönemde siyasi çekişmelerin çok olduğunu bu nedenle bunu yazmaya güç yetiremem, üzüntüm beni yıpratır. Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum. Mustafa Asım hoca yazdığı her şeyi içinde yaşayarak yazardı. Yazdığı hiçbir şey de kendi görüşünü yazmaz hep kaynakları konuştururdu. Çok ciddi bir kütüphanesi vardı. O kütüphanesindeki tüm eserleri hafızasındaydı. Hangi cildinde ne geçer tek tek bilirdi. Mustafa Asım Köksal hoca hafızasını çok iyi kullanan birisiydi. Özellikle birisi bir konu sorduğunda onu anlattıktan sonra falan kitabın falan sayfasında diye açar ve gösterirdi. Kütüphanesindeki bütün eserler hafızasındaydı. Kitapların kendi kafasına göre bir diziliş sırası vardı. Kitaplığındaki bir kitabın eksik olduğunu hemen görürdü. Bütün kitaplarını Marmara İlahiyat'a bağışladı. Orada Mustafa Asım Köksal Kütüphanesi kuruldu. Bu kaynaklar için büyük mücadeleler verdi. Hepsi büyük emeklerle yapılan işlerdi. Birçok İslam ülkesine mektuplar yazdığını ve o kitapları elde etmek için büyük paralar verdiğini biliyorum. Büyükşehirlere gittiğinde o şehrin kütüphanelerine, kitapçılarını gezerdi. Oradan eserler bulmaya gayret ederdi. 1987 yılında kendisi ile karayolu ile birlikte bir umre yolculuğu yapmıştık. Bağdat'ta İmam-ı Azam'ın, Abdulkadir Geylani Hazretlerinin kabirlerini ziyaret ettik. Kerbela'ya gittik orada da her gittiğimiz yerde olduğu gibi sahafları araştırmak oluyordu. Burada mesela yıllarca aradığı bir kitabı buldu ve o günün şartlarında 600 riyal para karşılığında o 8 ciltlik eseri almıştı. Bir kitap aşığıydı. Kitaplığı olmasaydı bu eserleri de olmazdı. Her konuda çok titizdi. Bir konuyu es geçmez ve her dipnotu, her kafasına takılan konuyu çözmek için çalışırdı. Mekke ve Medine'de o ziyaretimizde en önemli işimiz kitapçılarını ve kütüphanelerini gezmek oldu. Orada da ciddi manada eserler bulup almıştı. İstanbul'da dostları vardı ve özel eserler geldiğinde hemen İstanbul'a gider ve o kitapları görürdü. Bu titizlikte İslam Tarihi'ni 23 yılda tamamladı. Masasının başında 23 yıl boyunca günde 12 saat boyunca çalıştı. Hiç bir tatile gitmeden, hiç ara vermeden 12 saat İslam Tarihi'ne çılıştı. Hayatımın en mutlu en mesut zamanları bu yılları diye bahsetmiştir. Çünkü Hz. Peygamberle ve sahabelerle birlikte yaşadım. O hayatı iliklerime kadar teneffüs ettim onlarla birlikte tarihi hadiseleri birlikte yaşadım. Onların üzüntüleri ile üzüldüm, sevinçleri ile sevindim demiştir. Asım Köksal hoca prensipli bir insandı. Yazdıkları ile amel eden, yüksek sesle konuşmaz, insanlara tebessüm gösteren, asla kötü söz söylemez, edepli ve hürmetli, çocuklarla çocuk olur, gelenlere hizmetini kendisinin yapmasından büyük zevk alırdı. Bir şey ikram etmeden kimseyi göndermezdi. Yatsı namazından sonra yatar, saat iki gibi kalkar gece namazını kılar. Sabah namazını kılar, ondan sonra bir iki saat uyur, daha sonra çalışma masasına oturur ve öğle namazına kadar, öğle yemeğini yer namazını kılar ve tekrar masasının başına oturur ve akşama kadar çalışmasını sürdürürdü. Dört halife dönemini yazmak istediği ancak bundan vazgeçip ahiret yolculuğu diye manzum olarak yazdı. Şiir olarak yazdı. Kitabın son bahsini yazdıktan sonra 20 Kasım Cuma günü iki dostuyla Cuma namazına giderken hastalandı, beyin kanaması geçirdi. Durumu iyiydi ancak daha sonra beyin pıhtı attı ve 28 Kasım öğleyin ruhunu teslim etti. Ankara Hacı Bayram Camiinde cenaze namazı kılındı ve Ankara Balun mezarlığına defnedildi. Sağlığında neden Balun mezarlığına defnedilmek istediğini sorduğumda, burada horasan erenlerinden iki zatın bulunduğunu buranın manevi bir merkez olduğunu söyledi. Abdulhakim Arvasi Hazretleri de yattığı mekana yakın bir yerde yatmaktadır.'
Öğrencilerin Mustafa Asım Köksal hoca efendi ile ilgili sorularını da yanıtlayan Karacalar, İslam Tarihi kitabının İngilizceye çevrilme çalışmaları ile ilgili de bilgi verdi ve Pakistanlı birisinin İngilizceye çevirme çalışmaları yaptığını ancak onun da vefat ettiği için bunu başaramadığını belirtti. Bu işi yani hocanın İslam Tarihi kitabının diğer dillere çevrilmesinden ve bunu da gençlerin yapmasından büyük mutluluk duyacaklarını ifade etti. Ayrıca Mustafa Asım Köksal hocanın tasavvuf ile ilgili birçok eserinin de bulunduğunu toplam 28 eserinin yanında 10 tane de tasavvuf ile ilgili eserinin bulunduğunu belirtti. Kendisinin Kadiri Şeyhi olduğunu pek o yönünün bilinmediğini Tasavvuf ile ilgili yönünü çok fazla ön plana çıkarmak istemediğini daha çok ilmi yönünü ön plana çıkardığını, İslam Tarihi kitabıyla ön planda olmayı istediğinin altını çizdi.
Konferansın sonunda İlhan Karacalar Mustafa Asım Köksal hocanın Peygamberler Tarihi kitabından 10 tanesini öğrenciler arasında çekiliş yoluyla belirleyerek hediye etti. Ayrıca her bir katılımcı için Mustafa Asım hocanın bir eseri de yine dinleyicilere hediye edildi.
TÜRK SİYASETİNİN YAPISAL DİNAMİKLERİ
Uluslararası Öğrenciler Akademisi 2. oturumunda konuşan Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Fatih Ertuga, 'Türk Siyasetinin Yapısal Dinamikleri' başlığı ile Türk siyasetinin öne çıkan yönlerini ele aldı.