Ali AKGÜN

'Kökü Mâzide Olan Âti'

Ali AKGÜN

'Kökü Mâzide Olan Âti'[1]

          Türkiye’nin bugünkü durumunu ve gelecekteki yerini değerlendirebilmek için geçmişte olan hadiselere bakmalıyız. İlk ve son çeyrek yüzyılda olup bitenler ülkemizin kaderinin şekillenmesinde belirleyici olmuştur. İlk 25 yılda saltanat ve hilafet iptal edildi. Batılılaşma veya çağdaşlaşma diye nitelendirilen süreçte Medeni kanundan eğitime, alfabeden giyime birçok alanda değişiklikler yapıldı. Maziyi reddeden ve İslam’a soğuk bakan bir sistem kuruldu. Son 25 yılda gerçekleşen hadiselere bakalım: Bu dönemin de ABD ve iş birlikçileri tarafından detaylı bir şekilde planlandığı anlaşılmaktadır. Özellikle iki aktör göze çarpmaktadır: AKP kadroları ve F. Gülen cemaati. Aynı merkez tarafından kontrol edilen parti ve cemaatin ileri gelenleri ülkede rejimin biçimlenmesinde ve gelecekteki hedeflerin tayininde belirleyici olmuştur. İlk olarak F. Gülen hareketine bakalım:

                  Said Nursi’nin çevresinde ortaya çıkan nurculuk yeni Türkiye’de (tekke ve zaviyeler kapatıldıktan sonra) toplumu iman gerçekleriyle buluşturan, özgün bir İslami hareketti.[2] Daha sonra F. Gülen istihbarat servisi tarafından yetiştirilip, 1970’lerde Nurcuların okuyucular grubunun içine yerleştirilmiştir. Nurculuk düzene muhalif bir hareket iken, F. Gülen tarafından kısa sürede ele geçirilip, müesses nizama hizmet eden bir konuma getirilmiştir. F. Gülen farklı konularda görüş beyan etmiştir: İsrail lehine açıklamalarda bulunmuş, dinler arası diyaloğu teşvik etmiş (içerde ve dışarda Hıristiyan ve Yahudi dini liderlerle görüşmüş), İslami prensiplere aykırı görüşler beyan etmiş (İslam hukuku uygulamasını desteklememiş, başörtüsüne ayrıntı demiş vb.), seküler bir yaşayış biçimini desteklemiştir. Bu şekildeki yaklaşımları nedeniyle ülkedeki diğer İslami cemaatlerle ilişkileri bozulmuş ve sisteme daha çok sırtını dayamıştır. İnsanların cemaat ve din kavramlarına şüphe ve korkuyla bakmalarına, güvensizlik duymalarına sebep olmuştur. F. Gülen bir yandan da gücü elinde tuttuğu için, kendi grubundan olmayanı ‘gerçek Müslüman’ görmeyip, ümmet bilincinin kaybolmasına katkıda bulunmuştur. Günün sonunda da F. Gülen’i kontrol eden merkez tarafından başarısız olmak üzere düzenlenen darbe ile cemaat mensupları ‘terörist’ yapılmıştır. F. Gülen ve AKP bir nesli yok etmiştir. 

            AKP kadroları, dünya sisteminin Ortadoğu’yu yeniden dizayn ettiği, İsrail’in güvenliğini sağladığı, İslami hareketi bitirdiği, Türk toplumunu tam anlamıyla dünyevileştirdiği bir planın uygulayıcısı olmuştur. 

            Parti liderleri ‘İslamcı’ bir çizgiden geldi. Retorik olarak İslami bir dil kullandılar. İslami hedefleri olduklarını düşündürdüler. İslam ümmetinin yanında ve işgalci İsrail’in karşısında olduklarını söylediler. Günün sonunda çizilen tablo ise şöyledir: Suriye’de Sünni Arap toplumu katliam ve sürgünlerle silinmiştir. İhvan hareketi en güçlü olduğu Mısır ve Suriye’de yok edilmiştir. İsrail Gazze’de bir soykırım gerçekleştirmektedir. Ülke içinde laiklik ve sekülerlik Türk toplumunun benimsediği ortak değerler haline gelmiştir. İslami anlayış ile siyaset arasındaki bağlar kopmak üzeredir. Ülkedeki tarikat ve İslami cemaatler birbiriyle ve toplumla kavgalı bir vaziyettedir. Düzenin zinde güçleri, hedefledikleri AB üyeliğine bir sonraki yönetim döneminde kavuşmak için çalışmalarını sürdürmektedir. 

            İslam dünyasının hali insanın kalbini kederle doldurmaktadır. Batı’ya karşı bir aşağılık duygusu içindedir. Bir tembellik, şaşkınlık ve acizlik kaplamış yeryüzünü. Müslüman şimdi ruhunu nasıl arındıracak da eski derinliğini, aydınlığını ve zenginliğini kazanacak. Medeniyetimizin dirilişi veya umudun büyüyüp gelişmesi için İslam’ın yeni baştan keşfi gerekir. 

            Batı’nın şeytansı dehası çürümeye ve etkisini kaybetmeye başlamıştır. Ruhlarda yeni bir zaferin kıvılcımları tutuşmaya yüz tutmuştur. Gelecek zamana yeni bir doğuşun güzellik ve sevinciyle hazırlanıyoruz. Tarihsel misyonumuzun şuurundayız. İnandığımız için üstün olduğumuzu biliyoruz. Üstümüze kapatılmak istenen Batılı kötümserliğe ve bungunluğa umudumuzla karşı çıkıyoruz.

             Türk toplumunun tarihsel misyonu benliğinde saklıdır. İki yüz yıldır kendi benliğimize dönmekten korkuyor, kendimizden kaçıyoruz. Bu yüzden de ötekinin (Batı’nın) benliğinden benlik devşirmeye çalışıyoruz. Batı uygarlığı ideolojisiyle, iki yüzlülüğüyle ve değer bilmezliğiyle çökmektedir. Müslümanlara en büyük düşmanlığı yapan, iki yüz yıl boyunca İslam ruhunu, İslam medeniyetini yok etmek için bütün gücüyle amansız bir savaşı sürdürmüş olan Batı tükenmektedir. İslam medeniyeti yeniden dirilecektir. Bizim ödevimiz bu dirilişi sağlamaktır. 

                                       KAYNAKÇA

  1. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş yay., Ankara 2020
  2. Alev Erkilet, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler, Büyüyenay yay., İstanbul 2017
  3. Hayreddin Karaman, İslami Hareket Öncüleri, İz yay., İstanbul 2013
  4. Yavuz Bahadıroğlu, Din ve Laiklik, Panama yay., Ankara 2021
  5. Sezai Karakoç, İslam’ın Dirilişi, Diriliş yay., İstanbul 1978


 


[1] ‘ne harabi ne harabatiyim/ kökü mazide olan atiyim’ Yahya Kemal

[2] İnanış dirilişinde en önemli kitle hareketi olan Nurculuk, belli başlı bir örnektir. …Nurculuk İslam’ın ihlas doktrini ve bunun uygulanması canlanması mihveri etrafında döner. Karşı çıkanlardaki aşırı tepki de göstermektedir ki, inanıştaki bu canlanış problemin şahdamarına dokunmaktadır. Başarıyla yürümektedir.’, Diriliş yay., (Sezai Karakoç, İslam’ın Dirilişi İstanbul 1978, s. 35

Yazarın Diğer Yazıları