Ali AKGÜN

Tasavvuf ve Türkiye

Ali AKGÜN

          Anadolu, İslam’ın doğuşundan kısa bir süre sonra başlayan ve günümüze kadar da süren, İslam’la küfrün çarpıştığı bir yer olmuştur. Bizans, Haçlı, Moğol ve yedi düvel. Bizi boğmak istediler. Ama İslam her seferinde bu topraklarda yeniden yeşerdi, filizlendi, büyüdü. Hiç kesilmeksizin ilim ve gönül insanları geldi. Ahmet Yesevi’den ses geldi: Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli. Halid-i Bağdadi dervişlerini gönderdi. Sayısız alim ve veli görüldü bu topraklarda.

              Tasavvufi hareket bir yönüyle ilahi bir lütuf, bir düşünce ve duygu zenginliğidir. Bu toprakların İslamlaşması Hz. Ömer döneminde başlamıştır. Horasan erenleri İslam’ı yaymaya devam etmiştir. Ölümü düğün gecesi (şeb-i arus) olarak gören Mevlana, ‘Ben gelmedim da’vi için/Benim işim sevi için’ diyen Yunus Emre ve diğerleri bu toprakları bize bir İslam yurdu kılmıştır.

              Selçuklu İslam coğrafyasını medrese, kervansaray ve camilerle örmüştür. Gazali, Nişabur’daki Nizamiye Medresesi’nde önce öğrenim görmüş ve sonra da hoca/müderris olmuştur. Selçuklu gaza ruhuyla hareket edip, aydınlık şehirler kurdu. Bizans’ı yenip bir sulh ve merhamet medeniyeti inşa etti. Haçlı ve Moğol barbarlığına karşı İslam’ı savundu. Küfür yüzyıllar süren akınlar gerçekleştirdi tevhidi yeryüzünden silmek için. Haçlılar yakıp yıkarak, silip süpürerek Anadolu’yu geçmeye çalıştılar. Yüzbinlerce kişiyi katlettiler. Şehitlerin kanıyla sulanan bu topraklardan yenilmez Hakkın güneşleri doğdu. Daha sonra Moğol barbarlığı geldi. Salgın bir hastalık gibi Anadolu’yu işgal ettiler. Bir kara veba salgını. İşte bu noktada Türk halkının sığınağı Mevlana ve diğer maneviyat insanları oldu. Sufi önderler direniş kaleleri kurdu Moğol zalimlerine karşı. Halk bu kalelere sığınıyordu ruhen kaybolmamak, İslam zenginliğini tekrar kazanmak için. Haçlıları söküp attığı gibi bu kez de Moğol akını ve seline karşı durdu bu toprakların saf ve aydınlık ruhu. Allah’ın yardımı yetişti. Daha sonra aynı ruh Osmanlı medeniyetini gerçekleştirdi. Edebali, Akşemseddin ve daha niceleri. Bir Nakşibendi şeyhi olan Halid el-Bağdadi (1779-1827), Osmanlı’ya bağlılık gösterdi. Mensuplarıyla geniş bir coğrafyada Osmanlı lehindeki faaliyetleriyle öne çıkan Nakşibendi hareket, Osmanlı devleti tarafından da destek gördü. 

           Sufi hareket Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde etkin bir rol oynamıştır. Tasavvufi öğretinin kendini gerçekleştirme şekline bakalım: Mutasavvıf kişi hayat şekliyle ilgili; zikir ve ibadetle meşgul olmak ve nefsi sıkıntılardan uzak tutmak için insanlardan uzak durmayı gerekli görür; zevk ve vecd duygularına değer verir. İslami harekette, Müslümanların durumunu düzeltmek ve İslam’a davet etmek için çalışmak gereklidir. Böylece iki yol seçilir: Birincisi Allah’ı anmak için kalbi başka şeylerle ilgilenmekten uzak tutmak.  İkincisi ise eğitim, irşat ve mücahede yolu. Ülkedeki tarikat ve cemaatleri değerlendirirken bu iki alandaki uygulamalar önemlidir.

Yazarın Diğer Yazıları