Seçim analizi
Cafer HİMMETOĞLU
1 Kasım seçiminin yapıldığı Pazar günü attığım bir tivitte, bu seçimin kaderini en fazla etkileyecek olan siyasi oluşumun MHP’ye gönül verenler ve gerçek ülkücüler olduğunu yazmıştım. Seçim sonuçları, MHP’nin 7 Haziran seçimine göre % 4,4 oranında düştüğünü gösterdi ki bu da benim anlatmak istediğimin ne büyük oranda gerçekleştiğini ortaya koydu.
Düşüş sadece MHP’de yaşanmadı. AK Parti ile CHP hariç, bütün siyasi partilerin oylarında ciddi oranda düşüş yaşandı. Tabii CHP’nin % 0,4’lük oy artışını, artış kabul edersek.
Ancak seçimin ardından siyasi partilerin yaptığı yorumlara bakınca sanki AK Parti’nin seçimi kaybettiği, diğerlerinin muazzam bir zafer elde ettiği havası vardı. Seçmen ve yorumcular böyle düşünmüyordu ama siyasi parti temsilcileri kendilerini büyük bir başarı elde etmiş olarak sundular. Tabii yutan olmadı.
Türkiye’de yaşanan bu seçim sadece Türkiye halkını değil, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Uzakdoğu başta olmak üzere bütün dünyayı çok yakından ilgilendiriyordu. Ak Parti’nin zaferi sadece ona oy veren seçmenlerin değil, aynı zamanda Suriye’nin, Filistin’in, Gazze’nin, Doğu Türkistan’ın, Arakan’ın, Mısır’ın, Bosna’nın, Kosova’nın, Makedonya’nın ve daha birçok ülkenin mağdur ve mazlumlarının da zaferi oldu.
Kaybedenler ise sadece Türkiye muhalefeti değil, başta İsrail olmak üzere, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Çin gibi Müslüman olmayan ülkelerle beraber İran, Suriye ve Mısır gibi Müslüman ülkelerin yöneticileri ve Suriye’de üzerlerine vazife olmayan bir savaşın içine dalan Hizbullah örgütü oldu.
Seçimden önce sosyal medyada birçok kişinin ortak kanaati olarak dolaşan “1 Kasım gecesi Ya Tel Aviv’den havai fişekler atılacak ya da Gazze’den” yorumları çok yerinde idi ve sevinip havai fişek atanlar Gazzeli mağdur ve mazlumlar oldu.
Ülke içindeki muhalefet çok ilginç tavır takındı. Hiçbir siyasi parti kendisini sorumlu hissetmiyordu. Hatta seçmenin tercihini beğenmediği gibi sövüp sayan ve hakaretler yağdıran kişiler bile çıktı. Bir seçmen olarak bu muhalefet adına bazı şeyleri söylemeyi kendime bir görev addettiğim için küçük bir analiz yapmak istedim.
CHP, kendisini Atatürk’ün kurduğu parti olarak tanıtıp hâlâ 90 sene öncesindeki Türkiye’de yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye halkına hiçbir çözüm sunamıyor ve hiçbir proje ortaya koyamıyor. Getirdiği en önemli proje, Türkiye’nin dört bir yanını Atatürk büstleri ile doldurmaktan öte gidemiyor. Kendisi gibi düşünen seçmenlerine verdiği bu vaatler de ancak bu kadarcık oy almalarını sağlıyor. CHP, böyle gitmeye devam ederse soyu kesilecek az sayıdaki seçmeni yüzünden marjinal bir siyasi parti olarak tarihin tozlu raflarında yerini alacaktır. Eğer Alevî seçmenleri olmasa bu kadar oyu bile zor alır. Parti başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi doğduğu memleketten aday olmaması aslında Alevî oylarına bile fazla güvenmediklerinin bir kanıtıdır.
Doğu ve güneydoğudaki milyonlarca insan özgür iradeleri ile oy kullanmaya gidemedi. Seçimden önce görüştüğüm ve bölgedeki bir köyde imamlık yapan bir tanıdığım “Ben pazar günü sadece imza atmaya gideceğim, benim oyum zaten kullanılmıştır” demişti. Can güvenliği olmayan ve tehdit edilen bir seçmenin oy kullanamaması, iradesini sandığa yansıtamaması acı veren bir durumdur. AK Parti seçimden zaferle çıktığı için birçok insan bu zulme dikkat etmedi. Oysa 7 Haziran’da en çok üzerinde durulan hususlardan biri de bu idi. Eğer bölge halkı özgür iradesi ile seçime katılsa, HDP asla barajı aşamaz, hatta baraja yaklaşamazdı bile. Kürt halkının ezilmişliğini politikasına merkez yapan bir siyasi (!) partinin Kürt halkını ezerek onu sömürmesi kimsenin umurunda değil galiba.
Saadet Partisi 1 Kasım seçiminde % 0,70 oy alarak iyice dibe indi. Bunun arkasında birçok sebep var. Erbakan hocamız gibi paralel yapıdan çok çekmiş bir liderin ardından “Bizim hizmet camiası ile hiç bir sorunumuz olmadı” diyerek paralelden medet uman, PKK’nın terörünü neredeyse meşrulaştıran, HDP’ye başsağlığı dileyen Kamalak gibi zavallı birinin gelmesi ve o koltuğu dolduramaması bunun en başat sebebidir. Kamalak öncülüğündeki (liderliğindeki demiyorum, çünkü Kamalak bir lider değildir) SP’nin BBP ile ittifak yapması, on üç yıl boyunca “Yahudi uşağı, mason, satılmış, vatan haini, faizci” diyerek suçladığı AK Parti ile ittifak görüşmesine giderek bütün tükürdüklerini yalaması, üstüne üstlük 20 milletvekili gibi asla elde edemeyeceği uçuk bir talepte bulunarak ellerindeki bütün kozları kaybetmesi de önemli etkenlerdendir. Ancak bence SP’nin kendi seçmenlerinin bile teveccühünü yitirmesinin en büyük sebebi olarak Milli Görüş çizgisinden sapmakla suçladığı AK Parti’den daha fazla bir kayma ile bu çizgiyi terketmesini görmek gerek. 90’lı yılların coşkulu seçim marşlarını terkedip oyun havalarından dönüştürülen seçim şarkıları, bu sapmanın en önemli delilidir. Artık SP’nin Türkiye siyasi tarihine yapacağı en büyük hizmet, kendini feshetmek olmalıdır. Böylece biz de diri iken kimseye fayda sağlamayan bir partinin ölü iken ne büyük bir hizmet gerçekleştirdiğine şahit olma imkânı bulmuş oluruz.
MHP’li seçmen ve MHP’nin durumu hakkında yazının başında bir şeyler söylemiştim. Bu yüzden uzatmadan burada kesiyorum.