Yeryüzünün akıllı yegâne öznesi insandır. Bu akıllı özne kendi dâhil tüm valıklar, olaylar ve olgularla (konu/nesne) üç değişik şekilde bağ(act/algı- idrak) kurar. Bu ilişki sonucu onlar hakkında bir tür bilgi ve kanaat edinir. Bu bilgi edinme sürecinde nesnenin nerede ve nasıl (açıkta mı gizli mi, uzakta mı yakında mı vs..) ve bulunduğu önemlidir.
Özneyle nesne arasındaki bağı sağlayan fiziksel veya psikolojik şartlar da önemlidir. Yani sonucu etkiler. Nesne karanlıktaysa veya konu bulanık ve karmaşıksa sonuç yine farklı olur. O yüzden iyi fotoğraflar doğru zaviyeden/açıdan çekilen fotoğraflardır.
Ama hepsinden önemlisi öznenin gerek fiziksel gerekse psikolojik durumudur. Örneğin görme ya da işitme özrü/engeli olan birisi varlıkları iyi algılayıp mahiyetleri/nelikleri hakkında doğru bir sonuca ulaşamaz.
Velev ki algılamada bir kusur olmasa bile öznenin nesneye yakınlık ve uzaklığı, nesneyi göme açısı vs. Doğru değilse sağlıklı bir sonuç elde edemez. Konu sadece fiziksel varlıklar için değil zihinsel konular için de geçerlidir. Bu bakış açısına da “iç görü’ ‘kalp gözü/’, ‘basiret’ ve ‘firâset’ diyelim.(Hepsini birden en kaba hatlarıyla akıl olarak kodlayalım) Bu konuda da doğru bir bakış ve değerlendirme açısını yakalamak çok önemlidir.
Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki sağlıklı bir düşünme kabiliyetine (akl-ı selim) sahip olmayan insanlar olaylar ve olgular hakkında doğru ve itibar edilmeye layık değerlendirmeler yapamazlar. Kişi eğer yaratılıştan sağlıklı bir akla sahipse ve bu akl/ı selimini de sapık fikirler, yalan yanlış ideolojilerle kirletmemişse konu hakkında kapsamlı bir bilgilenme süreci olmadan doğru değerlendirme yeti ve yetkisine sahip olamaz.
Yani örneğin ücra bir köyde sade bir hayatı tercih etmiş olsa bile bu yetmez yani bu durum o kişiyi “saf bir köylü” olmaktan öteye götürmez ehlinden ilim ve sanat öğrenmeden ciddi bir tedrisat sürecinden geçmeden kişinin bilgilerine sınırsız itibar edilmez. Zira o kişi bir çok konuda isabetli görüşlere sahip olsa bile mutlaka ilim ve bilgi gerektiren konularda yeterli olduğu söylenemez.
Sonuç olarak şunu söyleyelim; her konuda bilgi sahibi olmak her insan için mümkün değildir. Zira bilginin bir haddi/sınırı olmamakla birlikte insan zekâ ve akıl kapasitesi sınırlıdır. İnsanlık bunun farkına vardığı için bir veya birçok konuda uzmanlaşma ve çalışma alanını daraltmayı tercih etmiştir.
Söylediklerimiz de bu anlamda değer kazanır. O yüzden kahve köşelerinde, her konuya çözüm üreten insanlarla, klavye başında devlet yöneten, gazete ve diğer medya organlarında ekonomiden, eğitime, sağlıktan siyasete kadar her konuda fikir yürüten ve dizayn etmeye çalışan insanların görüşlerini fazlaca önemseyip te moralimizi bozmayalım derim.