Mehmet AYMAN

Siz Ne Dersiniz?

Mehmet AYMAN

Bismillah

Kayseriliye sormuşlar; ‘İki kere iki kaç eder’? Diye. Alırken mi satarken mi? Diye cevap vermiş.

Çokluklar dünyasında yaşıyoruz. Eskiler Âlem’i kesret derlerdi. Her sorunun birçok cevabı, her problemin birçok çözümü, her olayın birçok tanımı var bu dünyada. Hatta biraz mizahi de olsa isterse insan matematiğin kesin, evrensel sonuçlarına yani bir anlamda değişmez yasalarına bile alternatif bir cevap bulabiliyor.

Bu çokluklar âleminde “her şey zıddıyla kaim” dir. Daha anlaşılır bir cümleyle şöyle denebilir; Her şey karşıtıyla var olur. Örneğin Acıyla tatlı, geceyle gündüz, …vs gibi. 

Çok şaşırtıcı bir şey var ki, bu söylediğimiz kavramlar konusunda dahi insanlık ittifak edemiyor, ortak bir uzlaşı alanı bulamıyor. Mesela bizim acı dediğimiz bir yemek Adanalı veya Antepli bir vatandaş için hiç te acı gelmiyor. 

Konu, doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin, hak batıl gibi soyut kavramlar söz konusu olduğunda da böyle. Benim için doğru olan bir başkası için yanlış, keza benim için güzel olan bir şey bir başkası için çirkin olarak kabul edilebiliyor. Mesela sokakta yarı çıplak gezen birisine; Neden böyle yarı çıplak gezdiği, bunun doğru/ahlaklı bir davranış olmadığını söylemeye kalktığınızda alacağınız cevap ‘O Sizi fikriniz ben böyle düşünmüyorum’ türünden ezberletilmiş bir cümle oluyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Böyle olunca da doğrunun yanlışın bile kişinin paşa keyfine kaldığı bir dünyayla yaşamak zorunda bırakıldığınızı düşünmeden edemiyorsunuz. Bir anlamda büyük bir kaos/karmaşa içinde.

Acı tatlı meselesini bir şekilde çözeriz yani acı bulduğumuz yemeği yemeyiz de, bu doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin vs meselesini nasıl çözelim zira bunlar tüm sosyal hayatı ilgilendiren konulardır. Bu konularda nasıl bir uzlaşı sağlayalım? Madem kişi sayısı kadar doğru çıkıyor ortaya ve bu durum da bizi zora sokuyor. Bu durumda ne yapalım?

Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey işi uzmanına bırakmak olacak. Yani milyonlarca iyi yerine uzman ne diyorsa o. Öyle ya adam/kadın okumuş yazmış bin bir emek vermiş uzman olmuş vs. Ne yapalım her şeyi yarım bilen, her konuda kıt kanaat fikri olan yarı bilmiş yarı cahil insanlar yerine, bir şeyi bilen ama! En ince ayrıntısına kadar vakıf uzmanına sormak en iyisi. Yani resmin iyisini resim uzmanı olan bir ressama, bir ayetin doğru yorumunu da uzman bir ilahiyatçıya soralım.

Bir müddet sonra uzmanlar da ihtilafa düşüyor ve bana sorarsanız, benim kanaatime göre… diye lafı eveleyip gevelemeye başlıyor. Sonra bir bakıyorsunuz birçok cevap karşısında işin/şeylerin hakikati kaybolmuş ve en başa dönmüşüz. Yani görelilik/izafiyet/relativite denilen şeye. 

Ortada birçok hakikatin olması demek hakikatin yokluğu anlamına gelir. Çünkü hakikat tektir. Ve insanoğlu çokluklar dünyasında tek olan hakikate ulaşmak için çabalayıp durur. Hakikat dediğimiz şey bazen gözümüzün önündedir ama onu çok uzaklarda aradığımız için bulamayız. Bazen de uzaklarda olduğunu düşünüp aramak ve ulaşmak için çalışıp yorulmayı göze alamayız. Onu içinde varlığın/eşyanın hakikatine vakıf olamadan göçüp gideriz bu dünyadan. Ne demiş irfan ehli. “Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardır’

 

 

Yazarın Diğer Yazıları