
Payitaht ve Avrupa
Mehmet Fatih OKUT
Cennetmekan 2. Abdülhamid Han’ın hayatını, aslında bizim tarihimizin ta kendisini konu alan Payitaht Abdülhamit dizisini takip ediyorum. Bu diziyi TRT değil de başka malum kanallar yapsaydı, olacakları tahmin ve Allah’a havale ederdim. Güzel bir başlangıç yapıldı. Bazı açılardan izleyicinin dikkatini çektiği aşikar. Başarılar diliyorum.
Fakat ben bu diziyi izlerken, gerçekte var olmuş ama dizide olmayan eksiklikleri ve aslında bu diziyle neler neler inşa edilebileceğini de görüyorum. Ama yapılmıyor.
Gönül ister ki, tarihi kaynakları elimizin altında olan bir devletin cihan padişahını ve yaşananları anlatırken, neredeyse gerçeğin ta kendisini işleyelim. Maalesef daha çok sarayda yaşanmış entrikalarla ilgi çekmeye çalışılıyor. Şu ‘muhteşem’ entrikacılığı bir kenara bıraksak diyorum. Bir zahmet gerçekleri getirsek ekrana. Saray entrikalarını köpürterek rayting elde etmenin peşinden gidilmese…
Geçmişte İstanbul’un fethini anlatan bir film yaptılar; onda da aradığımızı bulamadık, adamlar hasılatı topladılar, lakin şuurumuzdaki fetih algısını sembollere indirdiler. Sanki meyvesiz ağaçtı bize sunulan.. Bu kadar yavan ve gerçekten uzak filmlerin hesabını kim soracak.
Demem o ki, ya hakikati getirin, ya da Osmanlı’yı rahat bırakın.
Bakınız, Payitaht Abdülhamit dizisinin en can alıcı noktaları, Sultanın şahsında gösterilecek maneviyattır. Bu biraz işlendi. Fakat yetersiz.
Peki neler yapılabilir/yapılmalıdır:
Bir kere, o zamanın doğru sosyolojisi getirilmeli.
Dini konuların o zamanki toplumda nasıl hayat bulduğu işlenmelidir.
O dönem yaşamış manevi şahsiyetlerin üstün ahlaki davranışları ekrana yansıtılmalıdır.
Dizi üzerinden dini bilgiler verilmelidir. (Yahu Sultan hiç mi askerlerine veya paşalarına namaz kıldırmadı !!)
O zaman var olan Osmanlıca sözlerin, yazıların, medrese eğitiminin ve tekkelerin nasıl olduğu ekranda örneklendirilmelidir.
O zamanki, Osmanlı’yı Osmanlı yapan halkın yüksek karakteri ekrana yansıtılmalıdır. (Mesela siftah etmiş bir esnafın ikinci müşterisini esnaf olan diğer komşusuna göndermesi gibi..)
Halkın veya askerin gözünün, gönlünün tokluğu izleyiciye örnek olmalıdır.
O dönemde var olan ve iç içe yaşadığımız gayrımüslim azınlıklarla bizim aramızdaki güzel komşuluk ilişkileri ve yardımlaşma ekrana yansıtılmalıdır.
Halk arasında kadıya intikal etmiş ve şeriatın o üstün adaletiyle sonuçlanmış örnek olay/olaylar da dizide işlenmelidir.
YANİ BU DİZİYLE ÇOK ŞEY YAPILABİLİR. Gerekirse, ki gerekiyor, yıllarca sürebilir.
Mesela, Abdülhamid Han’ın aldığı, diplomatlarımıza örnek olacak çok özel kararlar ekrana sunulmalıdır.
Benim asıl istediğim; gerçeğe en yakın olunmasıdır. Gerçeği yani o zamanki doğru hayatı, bugün nasıl bakılır diye hiç düşünmeden, yansıtabilmektir. Çünkü Osmanlı demek padişah veya saray demek değildir.
Osmanlı demek, Müslüman olma coşkusuyla, bütün farklı inançlara hoşgörü ve adaletle yaklaşan, öz güveni yüksek, üstün medeniyet sahibi devlet ve millet demektir.
Öyleyse, Sultana suikast düzenleyen Ermeni’yi anlatırken, yine Osmanlı içerisinde güvenilirliğini ispatlamış, ‘fırka-i sadıka’dan olan Ermeni’yi de dizide işlemek, yine o Osmanlı gibi davranmak olacaktır.
Ya da Siyonizmin kurucusunun yaptığı kötü planları anlatırken, Osmanlı içindeki, padişahına bağlı ve ülkesine sadık Yahudi vatandaşlarını da ekrana almak gerekir.
Bizim toplumumuz Müslümandır ama dinini detaylı bilmez. O zamanki İslami coşkuyu hem Sultanın ahlakında, hem askerinde, hem eşlerinde, hem çocuklarında, hem de normal vatandaşlarında görmek isteriz. İşte gerçeğe yakın bir dizi böyle olur!
Peki biz bu dizide en çok ne görüyoruz. Sembolik şeyler, olaylar, kişiler, isimler.
Bu arada Mithat Paşa nerede, onu es mi geçtik? Varsa yoksa Damat Mahmut paşa.. Abdülhamid dönemi anlatılır da Mithat Paşa nasıl olmaz?
Ayrıca dizide İngilizlerin bayrağını Hindistan’da indiriyoruz, Alman sefirini aşağılıyoruz ve Siyonist Theodor Herzl’i de baş düşman olarak sunuyoruz. Yani sırasıyla İngiltere, Almanya ve İsrail’e dizi üzerinden vuruyoruz. Benim itirazım buna değil. Yukarıda anlattığım gibi, tarihi gerçeklik olsun vurgulansın. Kimse de bir şey diyemesin. Gerçeği anlatmak aynı zamanda bu dizinin bir belge niteliği taşımasını sağlar. Tıpkı Hz Yusuf (a.s) dizisinde olduğu gibi.
Bu durum, bunun bir karşılığı olabileceğini ve ülke olarak onu da göğüsleyecek hazırlığın gerekliliğini ortaya koyuyor. Peki dizi üzerinden vurduğumuz devletler neler yapmak isterler?
Aklıma ilk İsrail geliyor, Filistinimi daha da ezmek için elinden ne gerekiyorsa yapacak/yapıyor. (Belki de ikna odaları kurar kim bilir)
Şuan Türkiye’nin gündemindeki Hollanda ile diplomatik kriz. Bunun temelinde hem Osmanlı, hem Türk düşmanlığı, hem de İslamofobi var. Ardından Almanya ve diğer birkaç AB ülkesi bize tavır aldılar. Yine AB adalet divanı, şirketlere, çalışanlarının taktığı başörtüsünü yasaklama yetkisi verdi. Yani çalışan ve örtülü Müslüman kadınları, işleriyle dinleri arasında tercih yapmaya zorlayan bir kanun yürürlüğe girdi. (Sahi, biz binlerce başörtüsü mağduru kızlarımızın, kadınlarımızın yaşadıkları o şerefli mücadeleyi ne zaman dizilere konu alacağız; bunu herhalde Hollywood yapmayacak değil mi?)
Osmanlı ve padişahları, Devlet-i A-liyye üzerindeki bütün farklı din, ırk, mezhep veya kimleri; iyilik, adalet ve hoşgörü çerçevesinde yönetmeyi ve hatta sahiplenmeyi bilmiştir.
AB ile ilişkilerimiz bozuluyor. Kendimize şu soruyu sormalıyız. Biz Avrupa’yı yönetmek zorunda kalsaydık onlara nasıl yaklaşırdık.
Avrupa halkları yönetilemiyor.
Osmanlı aslında, Viyana kapılarına, onları da barış içinde yönetmek için dayanmıştı.
Avrupa devletleri kendi vatandaşlarına, Osmanlı’nın kendi tebalarına sağladığı barışı sağlayamıyor. İşsizlik artmış, İngiltere ayrılmış. Yunanistan’ı batırdılar, İspanya batmanın eşiğinde, Suriye’lilere verecek bir şeyleri yok, kapitalizm de kapitalizm.. Yeni medeniyet fikirleri yok..
Yazık, deniz bitti. İslam düşmanlığıyla da ayakta kalınmaz ki…
Bu diziyi kimse hafife almasın; çünkü batı hafife almıyor.
Daha yeni başladık.
Selam olsun.