
SELAM
Mehmet Fatih OKUT
Allah’ın selamı rahmeti bereketi bütün ehli İslam’ın üzerine olsun. İnşaallah bundan sonra gazetemiz Kayseri Gündem’de siz değerli okuyucularımızla birlikte hayata dair pek çok konuyu paylaşmaya çalışacağım.
Gerek ülkemizle ilgili, gerek gönül coğrafyamızla ilgili, gerekse Batı toplumlarıyla ilgili siyasi, sosyal ve/veya ekonomik hususlarda fikirlerimiz olacaktır. Güncel konularda da yine inşallah buluşacağız.
Ülkemiz tarihi bir dönemden geçiyor; ne zaman tarihi olmadı ki. Çünkü bizim dünya üzerindeki yerimiz, çok önemli ve zor bir yerdir. Bu coğrafya hem bizi zorlar, hem yıpratır, hem de yetiştirir, olgunlaştırır.
Biz keyfimizden medeniyet kurmuyoruz; bilakis buna mecburuz. Anadolu coğrafyamız her zaman sancılıdır. Bu bizim aslında normalimiz. Eğer burada kalmayı, burayı ebediyyen vatan olarak bilmeyi istiyorsak, ki buna şüphe yoktur, bunun bedelini ödemek boynumuzun bir borcudur.
Yine sancılı günlere doğru giriyoruz. Aslında bu, Batının her türlü sömürüsüne, her türlü hegemonyasına karşı bir dirençtir. AB’ nin gönül coğrafyamızda yaptığı ve dayatmak istediği planlar kabul edilebilir cinsten değildir. Bizim direncimiz İslam coğrafyasının bayraklaşmış haline dönüştü. Aslında mesuliyetimiz çok ağırlaştı. Bu büyük mesuliyetin altından kalkmak zorundayız. Peki bunu nasıl yapacağız. İslam coğrafyasını savunmanın hakkını verebilecek miyiz? Bu coğrafya kurtulacak mı ?
Şimdi kendimize dönelim. Biz ne durumdayız. Ona bakalım. Biz Son yüzyılımızı büyük ölçüde verimsiz harcadık. Eski Osmanlı topraklarına kapıları kapattık. “araplar bizi sırtımızdan vurdu” vs. gibi İngiliz oyunlarına alet olduk. Etnik ve ırkçı bir bakış açısını mili bir anlayış olarak benimsemeyi denedik. İslam’ı sadece Camilere sıkıştırdık. Evlerdeki seccadeye kadar sınırladık.
İslam ahlakı yerine seküler bir yozlaşmayı uygulamaya koyduk. Kadim İslam medeniyetimize savaş açtık. Edep gibi kavramları sahipsiz bıraktık. Edepli olma mecburiyetini “özgürlük” diye(!) ortadan kaldırdık. Tarihte destan yazmayı rafa kaldırdık. Fetihleri unuttuk. Tabir yerindeyse tarihte tatile çıktık. HEP KAYBETTİK. Sistemli bir şekilde kaybettik/kaybettirildik.
Ve tabi darbeler, darbeler… Benim bildiğim, 28 Şubat darbesinin toplumun ruh genetiğini bozmayı başarmış olmasıdır. Nasıl mı? Özetle şöyle söylemeliyim:
28 Şubattan önce Müslümanlar Türkiye’nin İslamlaşmasını istiyorlardı. Yani daha çok dindarlaşmaktı bu. Ancak bu darbe İslam ve Müslümanlığın itibarına öyle bir saldırdı ki, bu millet dindarlığı suçluluk psikolojisiyle hissetmeye başladı. Müslüm Gündüz- Fadime Şahin; yok şeyhler şöyle – müritler böyle, gericilik vs. derken, dindarlıktan, tarikat ve cemaatlerden utanır ve uzaklaşır oldu pek çok Müslüman.
28 Şubatın en çetin dönemlerinde, üzerinde korku ve ümitsizlik hisseden Müslümanlar, dindarlaşma idealini savunamaz hale geldiler. Tabi bazıları hariç; onlar da hapishaneden geçtiler. Sonra ne mi oldu: tek derdimiz bu baskılardan kurtulmak oldu. Ne olduysa bundan sonra oldu. Müslümanların çoğunluğunun dilinde artık şunlar vardı:
-Düşünce ve ifade özgürlüğü
-Eğitim özgürlüğü (başörtülü)
-İnsan hakları
-(Hiç olmazsa ) DEMOKRASİ !
En sonunda olan olmuştu. “Türkiye Müslümanları” 28 Şubatın ezici baskısını demokrasi yoluyla yumuşatmak için demokrasiyi savunan bir rüzgara kapılarını açıyordu.
Anlatılacak çok şey var; ama kısa yoldan gidelim. Geçtiğimiz 15 yıllık dönemde demokratik yaşam tarzı İslami yaşam tarzının genleriyle oynadı.
Bugünkü pek çok Müslüman (belki de çoğunluk) , yaşadığı çevrede cereyan eden pek çok edep dışı, ahlak dışı, İslam dışı ve sapık yaşam kalıplarını, özgürlük veya insan hakkı olduğu(!) için onaylıyor. Batıda serbest olan ama Müslümanlıkta yasak ve iğrenç olan çeşitli davranış ve uygulamayı bir insan hakkı(!) olarak görüyor. Halbuki her Müslüman, çevresine karşı duyarlıdır. Mesafe koyandır, en yakışır şekilde mücadele edendir. Mücadele yollarını çok iyi bilendir.
Şimdi gelinen noktada ise, önce kendi Müslümanlığımızı bu çağın geçici kavramlarından arındırmalıyız. Yakın gelecekte, demokrasiyi dünyaya dayatan Batının bizzat kendisi, demokrasiyi çöpe atacak. Buna inanın! Demokrasi ebedi geçerli bir sistem olsaydı Vahiy olarak o indirilirdi. Dünyanın neresinde gerçek, doğru, mantıklı iş, oluş, söz veya fikir varsa o, bizzat İslam’ın normudur; isterse onu uygulayan veya yapan bir kafir olsun. Biz, Demokrasinin içinden İslam’a bakmayız; bilakis İslam’ın içinden demokrasiyi tahlil ederiz.
İslam’ı iyi bilmeyen Müslümanların demokratlaşması, (haşa) İslam’ın demokratlaşması anlamına gelmez. Bu onların kendi kayıpları olacak.
Demokrasiler hep vadeder, yalanlara, abartılara, tartışmalara kaçar sürekli. O bir oyalamadır ve zaman kaybıdır.
İslam ve onun sadık Müslümanları hep var olacak. İslam coğrafyasına liderlik etmek için , gerçek İslam liderleri isterim. Onlar da öyle ister, Allah c.c. da…
Amerika’nın Irak’a demokrasi getireceğim yalanına karşılık biz İslam Coğrafyasına demokrasiyi sahiden mi getireceğiz? Batıya direnç göstermek onun yalanlarını gerçeğe dönüştürmek midir?
İslam alemine pek çok açıdan yardım edilebilir. Fakat liderleri olmak istiyorsak onları demokratlaştırmak değil, o coğrafyayı bize bağlamak için Türkiyemizi yeniden ve daha çok İslamlaştırmak zorundayız. İslam’a saf bir şekilde sarılalım; demokratik yaşamla oyalanıyoruz, zaman kaybediyoruz.
Yoksa İslam birliğini biz değil (ABD + FETÖ) gibiler kurarlar; YANİ SÖMÜRMEYE DEVAM EDERLER.
Selametle…