
Kimi kandırıyoruz?
Murat ÇAKIR
Hafta içi Kudüs konulu bir program yapmak, özellikle gençlere Beytü' l Makdis’i anlatmak için kolları sıvadı bizimkisi… Milli Eğitim Müdürlüğü ile yapmış olduğu görüşmeler neticesini vermiş, okullarda bile paneller, söyleşiler yapmak üzere anlaşmışlardı. Heyecanla okulları aramaya başladı. Bir çok okul teklifine sıcak bakıp kabul ettiler. En çok güvendiği hatta ümmet konusunda daha hassas olan okulları en son bırakmış, nasılsa kabul ederler diye düşünmüştü. Lakin düşündüğü gibi olmadı; kendi aramızda konuşalım, yönetim kurulu kabul etmez, başka programlar var diyerek kabul etmediler. Çok üzüldü fakat yılmadı STK’lara telefon açtı, orada durum daha vahimdi, “gelecek kişiler kim, bizim düşüncemize göre nasıllar ona göre yönetime sunalım”, ya da “onlar bizden farklı düşünüyorlar olmaz” gibi sözler işitmeye başladı. Halbuki konferansın adını "ORTAK DAVAMIZ KUDÜS" koymuştu bizimkisi.. Üzüntüsü iki katına çıktı ve aklına şu soru geldi: Toplumsal hayatta en isabetli kararlar nasıl alınır? Üstün vasıflı akıl sahibi tek bir insan mı, üstün akıllılardan müteşekkil küçük bir grup mu yoksa kendi yollarında giden pek çok sayıda insanın tekil kararlarının toplamı mı daha iyi sonuç verir? STK’larda işlem nasıl yürür bir türlü anlamıyordu. Aslında bunu başka bir zamana bırakıp asıl "ümmet kardeşliği" geldi aklına ve masadaki ajandasını alıp her zamanki gibi kurşun kalemle geniş mekanlar arayan dar yürekli insanlara inat, dar mekanları yürekleriyle genişletenler arasındaki farkı göstermek adına bir kaç kelam yazdı oracıkta.
Aslında daha önce de var olan ve söylenmediği halde varlığını hissettiren söylemler vardı; ''Evrensel değerler, çerçeve değerler, ortak değerler'' diye... Lakin bu söylemleri dilimize pelesenk ettiğimizden beri ne değerler kaldı, ne evrenselliği ne de ortaklığımız. Galiba asırlardır yaşananı yeniden keşfetmişlik duygusunun bize verdiği kibir gözlerimizi kör etti. Ve bu körlük insanlığımıza düşen kor gibi eritiyor iyiliğimize ve kardeşliğimize dair ne varsa. Merhum Akif'in dediği gibi
''Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.''
Garip bir zamandayız aslında:
''Ümmet kardeşliği'' deyip kendi gibi inanmayanı nefretle tekfir edenleri, cennete sokmayanları, katlini vacip bulanları görüyoruz. Kardeşliğiniz batsın...
''Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.'' deyip kendi gibi düşünmeyen bir Türk'ü dişleriyle parçalayacak nefrete sahip insanları görüyoruz. Sizin de dostluğunuz batsın...
Hakikatten o kadar uzaklaştık ki ümmet kardeşliğinden; hikmet mefhumu raflarda duran ilahi kelimetullah gibi kaldı boynu bükük. Mevla’nın en büyük hikmetlerinden biri olan insandan kopunca biz, ardı arkası kesilmedi kopuşların. Zahmetli olandan vazgeçip o kadar hazıra alıştık ki; Evladın yerini evcilleşmiş hayvanlar alınca "evcilleştirilememiş insanlardan" şikayet eder olduk. Sonra çiçeklere sardık. Onların da zahmeti ağır geldi, bilmem kaç lira verip aldığımız ve zahmeti ancak eve getirmekle sınırlı olan plastik çiçeklere dadandık. Hal böyle olunca ev almak yuva kurmaya tercih edilir oldu. Hal böyle olunca bıraktık ümmet olmayı, haber kanallarında izlediğimiz 20 saniyelik görüntüler ya da gazetenin 3. sayfalarında okuduğumuz haberler bizi üç saniyelik bir vicdan muhasebesine götürdü o kadar.. Sonra yine dünya hayatına döndük. Dünyanın başka yerinde acı çeken, işkenceye uğrayan, zindanlara atılan, idam edilen kardeşlerimizi umursamadık. Sözde bir araya geldiğimiz de onların dertleri ile ne kadar meşgul olduğumuzu birbirimizin gözlerine bakarak sahici gibi anlattık. Fakat iş icraata geldiğinde yerimizden kalkmadık kalkanlara da destek olmadık. Destek olduysak ta sadece basın da fotoğraf karesinde olabilmekti amacımız. Yazıklar olsun böyle düşünenlere..
Bir Arap atasözü der ki;
“Hele şu toz duman bi dağılsın, bindiğin at mı, eşek mi anlarsın!”
Biz de diyoruz ki hele bir mahşer kurulsun. Allah bizi hüviyet-i asliyemize döndürsün, fıtratına muhalefet edenlerden olmaktan muhafaza buyursun, insan olmanın ve insan kalmanın zahmet gerektirdiğinin, rahmetin de bu zahmetle geleceğinin idrakinden mahrum bırakmasın...
Hakiki manada din kardeşliğinin ve hâk manada kandaşlığın tesis edildiği güzel günler görmek duasıyla...
Selam olsun kardeşliğe gönlünü yurt etmiş, yurdunda sevgi filizleri yeşerten güzel yürekli insanlara...
Saate baktı bizimkisi, artık geç olmuştu. Bıraktı kalemi; içindeki kırgınlıklarla beraber, kabanını giyinip ışıkları söndürdü. Söndürürken bir ayet geldi aklına…
"Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah kalplerde olanı bilendir." (TEGÂBUN SURESİ 4)