Murat SERİM

Bir Hekim Bakışıyla Fitoterapi

Murat SERİM

Dr. Mücahit Yılmaz’la bütünsel tıp konulu söyleşimize devam ediyoruz.

Bunun ayrıntılarını konuşacağız hocam. O zaman hocam bitkilerden devam ediyoruz. Fitoterapi nedir?

‘’Bitkilerle tedavi demektir aslında kelime anlamı. Bitkilerle tedavinin çok formatları var. Bunun kendi içinde farklı farklı yöntemleri var. Aromaterapi bir branş. Fitoterapinin supplement kısmı var, gıda takviyesi dediğimiz kısmı var. Direkt bitkiyi kullandığımız kısım var. İşte bunların farklı patolojileri var. Biz bunların bir kısmının üretiminde olduğumuz için daha hakimiz. Siz bunu ekstre haline getirebilirsiniz. Konsantre edebilirsiniz. Bir bitkiyi birçok formda kullanabilirsiniz. Bunların bütününe birden biz fitoterapi diyoruz. Fitoterapi ile ilgili buraya bir anı girmem lazım.’’

Anınızı buyurun hocam. Aslında biraz önce Almanya’daki o kürsüden bahsederken anınızı paylaşmanızı isteyecektim. Oradan da bağlantı kurabilirsiniz hocam. :))

‘’Tabi, olur. Almanya’da hacamatı anlatırken biz birkaç doktor arkadaşla oturuyoruz. Tabi orda bir bedel ödüyorsunuz. Saatlik ücretle eğitim alıyorsunuz. Hatırlıyorum, saati 150 euro’dan 10 saat için 1500 euro ödüyorduk bir gün için. O dönemlerde tabi ödememiz lazım. Niye? Bilmiyoruz çünkü. Orada duyduğunuz her kelimenin çok kıymeti var. O notlarım hâlâ benim için çok kıymetlidir. Heyecanla yazmışız o zaman. Bilmiyoruz çünkü. Hoca bize tabi anlatırken ilk başta tarihçesine girdi hacamatın. Hoca anlattı. Ben hemen itiraz ettim. 1700’lü yıllarda benim atam şöyle böyle demeye başlayınca biz dedik ki. Bizim dedik, peygamberimiz… O zaman bizi sınıftan atmaya kalktı. Sonra özür diledik hocadan.:)) Tamam dedik ya bunu çıkaran sizin atalarınız, dedik. O şekilde bir hatıramız oldu. Hocayla tabi sonra da Antalya’da vs. görüştük. Dalgıç bir adamdı.’’

Devam ediyor mu hâlâ görüşmeniz?

‘’Son beş yıldır gerçi görüşmedik ama ondan öncesinde hep görüşüyorduk. Bizi anladı zaten. Daha sonra samimiyetimizi hissedince sıkıntı kalmadı. İkinci hatıra da şu: İlk kliniğimizi açtığımızda Kayseri’de küçük 1+1 kliniğimiz vardı meydana yakın bir yerde. 4. kattaydı klinik. Ben kliniğin caddeye bakan kısmına bir tabela astım. İşte Doktor Mücahit Yılmaz, fitoterapi yazdım altına. Fotokopi çekmeye gelenler oldu. Dört kat çıkıp, kapıyı çalıp fotokopi çektirecekler.’’

Aaa! Diyorlar ki f ile başlıyor, t harfleri de benzer. :)) 

‘’Ben hep anlatırım. Türkiye’nin fitoterapiye bakışı 2004’lü 2005’li yıllarda maalesef böyleydi. Nerden nereye bakın. Siz şimdi diyorsunuz ki fitoterapi ne demek? Fitoterapiyi şu caddeden on kişiyi çevirelim, soralım, dokuzu doğru cevap verir. O zaman ama tam tersiydi. Onun için bulunduğumuz durum iyi yani.’’

Ülkemiz adına hakikaten gurur verici bir şey. Fitoterapi bilimsel tedavi amaçlı mıdır hocam?

‘’Fitoterapi elbette bilimsel olmalıdır. Biz tabi atalarımız kullandı diyoruz ama şimdi tetkikler çok farklı. Biz, şu anda bir bitkinin içindeki etken maddeleri izole edip bu bitki şu kadar etken maddeye sahiptir bilgisini verecek kadar bir teknolojik üstünlüğe sahibiz bundan yüz sene öncesine göre. Yani şunu diyemezsiniz: Havanda döv, bunu böyle yap. Onu yapabiliriz, onun yeri var. İtirazım yok fakat profesyonel anlamda hekimlerin yaptığı fitoterapik sistemlerde biz hastalara: Şu çayı iki tutam şöyle iç diyemeyiz. O dönem bitti. Artık modern çağda isek modern çağın argümanlarını kullanmak zorundayız. Biz hem üretici olarak gıda takviyesi tesisimizi kurduğumuzda hiç paramız yok, hakikaten sıkıntılıydık o dönem. Biz ona rağmen iki tane laboratuvar kurduk. O yılların bedeliyle 500 bin TL verip iki tane mikrobiyoloji laboratuvarı kurduk, analitik laboratuvar. Sebebi şuydu: Önümüzü görmemiz lazım. Biz hastalara bitki tavsiye ediyoruz ama içinde ne var, bilmiyoruz. İçinde ne varı bildiren bir asırdayız. Dolayısıyla hastalarım bana soruyor: Doktor Bey ben işte yeşil çayı kullanabilir miyim? Kime göre yeşil? Neye göre yeşil? Yani ürünle alakalı kısımda sorunlar çok fazla idi. Şimdi çok şükür artık bu dediğimizi anlayan firma sayısı çok fazla bizim ülkemizde bu işi ciddiye alan. Şimdi artık hastalar şunu soruyorlar: Hocam karbokron ne kadar var bunun içinde? diyor hasta.’’

Hocam bayağı bir gelişmişiz ama. 

‘’Tabi. Etken madde soruyor hasta. Okuyor çünkü. Artık bilim çağındayız.’’

Evet, doğru. İnternet her yerde var artık.

‘’Ben kekik verdim bitti, yok. Böyle bir durum yok. O iş bitti. O iş üç sene önceydi. Tabi şu anda eczacılık bilimini kullanıyoruz. Farmokognozi eczacılığın bir bitki bilimi. Bunları çok yoğun bir şekilde kendi hastalarımıza da kullanıyoruz. Hastalarımıza bir şey tavsiye ederken evvela buna bakıyoruz. Diyoruz ki: Bu hassasiyeti olan bir firma mıdır ki bu ürünü kullanıyor? Bu karmaşık bir konu. Bu başlı başına aslında sizinle konuşmamız gereken bir oturum konusu.’’

Onu ayrıca konuşacağız hocam. Onun için araya girmiyorum. 

‘’Evet, özetle şunu ifade edersem: Bitkisel tedavide en önemli kısım hangi dozda hangi bitkiyi kullandığınızı bilmeniz lazım. Hem doktor bilecek, hem hasta bilecek. Yani ‘Hocam gittim, bir kapsül ginseng aldım.’ İçinde ginseng olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun. ‘Hocam, işte zencefil kök aldım, dilimledim şu kadar kullandım.’ Sen ne kadar mg kullandın? Vücuduna ne kadar girdi? Bunun hesabı, kitabı bu işte fitoterapi ilminin hekimlerin elinde olmasının, eczacıların bu anlamda destekçisi olmasının bize bu katkısı var. Evet, bu ilaç değil ama neticede insan bedenine giriyor. Belki soracaksınız onları ama yan etki profilleri var.’’

Oraya geleceğiz hocam. Bu bitkisel tedavi kimlere uygulanır veya kimlere uygulanmaz? 

‘’Tabi çok hassas bir konu. Baştan beri hep söylediğimiz şey hekimlerin tekelinde olması gerektiği durum bu aslında. Yani bir hastanın fitoterapi kullanırken kendi kullandığı ilaçların durumu, kimyasal ilaçların durumu, fitoterapik ajanın içindeki bitki yoğunluğu, oradaki karışımın yoğunluğu, bunlar çok önemli. Bunları biz kullandığımız zaman kendi ilaçlarıyla beraber kullandığımız zaman çapraz reaksiyon dediğimiz etkileşimler olabilir. Yan etiler sizin söylediğiniz gibi ortaya çıkabilir. Bunların hepsinin riski çok fazla. Ata et, aslana ot atmayacağız. Yani hangi bitki hangi hastaya, hastalığa demedim bakın, hangi hastaya uygun ise onu vermemiz lazım. İşte bizim gibi klinikler bu işi yapıyor. Bize şimdi hastalar internetten yazıyor. ‘Hocam bize şöyle bir kür gönderir misiniz?’ Kime göndereceğim? diyorum. Bana, diyor. Sen kimsin? ‘Benim hocam kasıklarımda ağrılarım var. Karımda şöyle bir şey var. Ben böyle biriyim. Ultrasonum şu.’ Hayır, sen kimsin? Yani biz hastanın o profilini, bütün tetkiklerini, muayenesini bir tarafa koyuyoruz, vereceğimiz bitkileri bir tarafa koyuyoruz. Koymamız lazım. Ben kendim için söylemiyorum, bütün doktorlar için söylüyorum.’’

Yani hastanın öyküsüyle, her şeyiyle birlikte değerlendirip bütünsel açıdan ele alıyorsunuz. 

‘’Yüzde yüz. Hastanın tıbbi verileriyle, bizim kendi verilerimizle ve hastanın şikayetleriyle beraber, hikayesiyle sizin ifadenizle, yan yana getirdiğimiz zaman o zaman ortaya çıkıyor, bir bitkinin o hastaya faydalı olup olmayacağına karar veriyoruz. Sonra yazıyoruz. Hastanın hikayesinde antihipertansif bir ilaç var. Tansiyon ilacı kullanıyor. Biz de hastaya bir bitki vereceğiz. Tam çapraz reaksiyona giriyor. Yani hastanın kullandığı ilacı da bloke etme ihtimaliniz var. Hasta yağmurdan kaçayım derken doluya tutuluyor tabiri caizse. Bir bakıyorsunuz her şey allak bullak oluyor. Onun için çok hassas bir mizan. Fitoterapi hastaya göre verilmesi gereken bir tedavi metodu. Hatta bütünsel tıbbın bütün argümanları öyle. Biz bir hastaya mesela ozon tedavisi yapıyoruz. Konuşacağız ilerde. Ozon tedavisini bir hastaya yapıyoruz, öteki hastaya aynı dozu yapıyoruz, perişan oluyor hasta. Öteki tam şifa buluyor, diğeri perişan oluyor. Ne oldu? Ne değişti? Hasta değişti. Onun için yöntem burada esas değil bizim hastalar bunu hep söylüyorlar. Hocam benim şöyle bir hastalığım var, ne yaptırayım? Ne yaptırayım yok. Burada esas olan yöntem değil. Esas olan hasta. Bazı hastaya hiçbir şey yapmadan da düzelir. Dersiniz ki: Sen şu bitkiyi şu kadar kullan, tamam. Bazı hastaya da belki daha on tane argüman kullanmanız gerekebilir. Ayşe Hanım bu bitkiyle şifa buldu diye sizin de şifa bulacağınız anlamına gelmez. İşte kişiye özel terapi dediğimiz mantık budur. Yani kelime olarak, ifade olarak kullanmanız çok basit. Ama içeriği, içi çok dolu.’’

Önemli olan uygulanması.

‘’Kişiye özel terapi yapıyorum, diyor doktor arkadaşlar. Ne yapıyorsunuz? diyorum. Hastanın kan şekerine bakıyorum, tansiyonuna bakıyorum, diyor. Ona göre kişiye özel terapi yapıyorum. Bu kişiye özel terapi değildir.’’

Tabi ki verdiğiniz eğitimlerde bunlara değiniyorsunuzdur. 

‘’Mutlaka. Doktor arkadaşlara bunlardan, hepsinden bahsediyoruz. Diyoruz ki: Fitoterapi çok masum olduğu kadar çok tehlikeli. Kolon hidroterapi diye bir metod var. Birçok hastaya biz onu yapamıyoruz ki. Yapılamaz da zaten. İndikasyon koyamazsınız. Yani hastanın florası çok iyiyken tamamen florayı sıfırlayabilirsiniz. Bir başka hastaya da tam tersi. Patojen bir florası var, onu da sıfırlamanız gerekir yeniden revize olsun, yeniden tazelensin diye. Başta söylediğim aslana ot meselesi. Biz doktor arkadaşlara biz bunu hep anlatıyoruz. Hastalarımıza da fehimlere göre anlayacak şekilde bunları anlatmaya çalışıyoruz. Ta ki kafalarında doğal tıpla ilgili bu kliniğe girip çıktıkları zaman bir fikir oluşsun ki bundan sonraki hayatlarında yanlış işler yapmasınlar istiyoruz.’’

Siz diyorsunuz ki hastalar internetten veya televizyonlardan gördükleri motamot tedavileri kendilerine direkt uygulamasınlar. Böyle bir tedavi şekli yok, diyorsunuz. 

‘’Kesinlikle çok haklısınız bu konuda. Hastaların yöntem terapilerinde çok fazla istekleri var. Bana ne için geldiniz? Hocam, ben ozon tedavisi yaptırmak istiyorum. Sebebini söyleyin yapacağım, diyorum.’’

:)) İnternetten veya televizyondan duymuş. Mutlaka bir bilgisi var.

‘’Ayşe Hanım olmuş, Fatma Hanım olmuş, instagramdan görmüş. Bakın biz instagram reklamı yapmıyoruz. Bunun için yapmıyoruz. Sadece yöntemleri orada gösteriyoruz. Bize hastalarımız yazıyorlar, diyorlar ki: Bizim şu hastalığımız var. Sizi görmemiz lazım. Hastaların çoğu bunun ticari olduğunu düşünüyor. Hayır, kendi kendimizi sıkıntıya sokuyoruz biz. Niye? Hocam bana iki tane ilaç gönderseniz ne olur? Siz de kâr edersiniz, ben de ederim.’’

İnstagram hesabınıza bakan herkes oranın ticari amaçla açılmadığını çok rahatlıkla görür hocam.

‘’Biz dediğiniz gibi bizim yolumuzun kesiştiği bütün hastalarımıza, bütün sağlık profesyonellerine hep bunu anlatıyoruz. Lütfen diyoruz, yöntem talep etmeyin, siz de reklam sunumu yapmayın, diyoruz. Yöntem satışı yok. Kolon hidroterapiyi uygulayan Türkiye’de birkaç klinikten biriyiz. Satmıyoruz yöntem. Günde iki üç hastaya kolon hidroterapi yaparız. Yöntem satmaya kalksak hiç durmayacak. Ozon tedavisi satmıyoruz. Fitoterapi satmıyoruz. Bizim eczanemizden denemesi bedava. Herhangi bir ilacı almak için başvurun. Birkaç tane ilaç hariç, işte kantoron yağı, çörekotu yağı gibi böyle umuma mâl olmuş bazı yağlar hariç hiçbir şey alamazsınız. Herhangi bir eczaneye gidin, antibiyotik hariç istediğiniz ilacı alabilirsiniz paranızla, reçetesiz. Doğru mu? Evet.’’

Alabilirsiniz, doğru.

‘’Ama bizim eczanemizden alamazsınız. Bakın, gıda takviyesi satan bir yer.’’

Bu da bütünsel tıbba ne kadar değer verdiğinizi ne kadar önem verdiğinizi gösteriyor hocam.

‘’Kesinlikle. Bu sadece benim için değil. Aslında bu grupta çalışan devletimiz de bunu istiyor. Devletimiz diyor ki: Sizin internet sitelerinizden –takip eden tıbbi cihaz kurumu var- gıda takviyesi mi satıyorsunuz? diyor. İnternet sitenizden bitki satıyorsunuz, bunun endikasyonunu belirtemezsiniz, diyor. Çok güzel. Yani sarı kantaron yağı mideye çok faydalı, diyemezsiniz, diyor. Bence çok güzel. Niye? Onu doktor verecek.’’

Doğru. Ne kadar mg olduğunu, nasıl kullanacağını doktor belirlemeli.

‘’Elbette. Bir doktor kontrolünde bunlar olmazsa bunlar yanlış demek istiyor, devletimiz.‘’

2.bölümün sonu

Yazarın Diğer Yazıları