Murat SERİM

KÂMİL BİR MÜRŞİDİN VASIFLARI NELERDİR? 

Murat SERİM

Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz...

Hocam, tasavvuf ve tarikat ne zaman ortaya çıkmıştır? Gerek fert gerekse toplumsal manada amacı nedir?                                           

‘’Deminki sualinizin içinde gizliydi. Hz. Adem Safiyullah insanlıkla birlikte ortaya çıkmıştır. Güzel olan insanı iyiye ve daha iyiye, güzele ve en güzele götüren bir yol olduğuna göre Hz. Allah’ın şahsında bunlarda Peygamber Efendilerimizle temsil edildiğine göre İslam Hz. Resulü Zişan Efendimiz ve Hz. Adem Safiyullah arasındaki tüm peygamberlerin güzel ahlakını kabul ettiğine göre Hz. Adem’le insanlığın doğuşuyla ortaya çıkmıştır.’’

Gayesi için de insanda ve toplumda güzel ahlakı oluşturmak diyorsunuz. 

‘’Şöyle diyelim: Deniz damlalardan oluştuğu gibi toplumda fertlerden oluşur. Her ilim dışa açılırken tasavvuf ilmi içe açılır. İnsana nefsin yaramaz ve çirkin huylarını öğretir. Onunla yapılacak mücadeleyi kişiyi ailesine, doğduğu topraklara, vatanına ve milletine, devletine ve yurduna, Peygamberine ve Rabbine iyi kul, iyi ümmet, iyi bir vatandaş etme bilincini oluşturur.’’

Buradan Rufai tarikatının İslam’daki yerini açıklar mısınız hocam?

‘’Rufai tarikatı Hz. Resulü Zişan Efendimizin 20. torunu Seyyid Ahmed Er Rufai hazretlerinin şahsındaki usullerle yani ehlisünnet vel cemaat kaynaklarıyla, Rabbimizin ayeti, Resulümüzün hadisleriyle Ortadoğu merkezli doğuşu şöyle: Melikşah, Tuğrul Şah, Alparslan cennet mekân üstatlarımız sultanlarımızla Irak’ta Şia cürüm sahipleri Iraklı bürokratları makamında katledince Tuğrul Şah’tan yardım isteniyor. Tuğrul Şah da onları tepeleyip gereken cezayı verdikten sonra Nizamiye Medreselerini kuruyor. Ve bu Nizamiye Medreselerine Seyyidin Abdülkadir Geylani, Seyyidin Ahmed Er Rufai, İmamı Gazali gibi sultanlar yetişiyor. İslam dünyasında onlar bir yol kurduk demiyorlar. Bizim gibi insanlar onların sohbet halkasına devam ettiği için isimlerini onlarla tesmiye ediyorlar. Kadiri, Rufai, Nakşibendi, Mevlevi gibi. Yoksa onlar çıkıp da ‘Biz bir tarikat yol kurduk, dememişlerdir.’’

Evet, doğru söylüyorsunuz. Hocam konumuz tasavvuf olunca tasavvufta en çok konuşulan kavramlardan biri mürşit diğer adıyla şeyh yada postnişin. Mürşit ne demek hocam?

‘’Mürşit; Rabbimizin ayetleri, Resulümüzün hadisleriyle sağlam bir bilgi ile donanmış, bu bilgisini amele çevirmiş, amelini de riyadan arındırıp samimi, içten, riyasız bir şekilde bir usta öğreticinin bir mürşidi kâmilin yanında yetişmiş, tasavvuf ıstılahında ruhun minimum noktasından maksimum noktasına -gavsi urûci deniliyor yükseliş kavsi- çıktıktan sonra kemalatı ilahiyeden aldığı feyizle tekrar gavsi nüzûli yani insanların arasına inip de gideceği yollarda onlara en yanılmaz hakiki yol gösterici demek mürşit, irşat edici.’’

Buradan mürşidin vasıflarını bize söyler misiniz hocam?

‘’Mürşidin vasıflarında mutlak muhakkak âlim olmalı.’’

Birinci şart ilim sahibi olmalı.

‘’O ilim sahibi yalnız başına yeterli değil, ille de ameline dönüşmeli yani tatbik etmeli. Tarih bize gösteriyor ki sadece konuşanlar değil, müessir olanlar onu hayatına tatbik eden, bizim gibi insanlara numune-i imtisal olanlardır. Hâl böyle olunca ameli de samimi, içten, riyasız olmalı. Mürşidin vasıflarını şöyle anlatalım: Mürşit çâr-i yâri güzîn Hazretlerinden birer cüz sahibi olmalı. Hz. Ebabekir Sıddık gibi o yolun sadakatli bir bendesi olmalı. Hz. Ömer gibi o yolun mutlak ve muhakkak adaletiyle temsil etmeli. Hakkı sahibine teslim eden bir adil kadı gibi olmalı. Hz. Osman Radiyallahu anh gibi edepli olmalı yani İslam dinini, sünnetleri farz mesabesine hayatına tatbik eden biri olmalı. Hz. Ali Efendimizden ilim ve gazayı almalı, güneş gibi olmalı, yağmur gibi olmalı, rüzgar gibi olmalı. Diyebilir miyiz güneş sadece İslam ülkelerine doğar? Hayır, tüm arzın üzerine doğar. Yağmur diyebilir miyiz sadece eti yenilen, sütü içilen bismil hayvanların otladığı araziye eser. Hayır, meteorolojik olarak Hz. Mikail aleyhisselamın Rabbimizin emriyle tüm coğrafyasına eser. Yağmur tüm canlılar için hayat kaynağıdır. Mürşit de öyle olmalı. Şeyh kelime itibariyle Farsça bir anlam ifade edip 50 yaş üzerinde ihtiyar demektir. Tasavvuf ıstılahında şeyh; müntesiplerine, müritlerine bu yolda örnek olacak insan; onlara taat ve ibadetlerinde, ilmin izahında, örneklik teşkil eden muhterem zat demek. Postnişin bir mahali kasteder. Dergâhta o posta oturan zat. Ama mürşit dergâhın dışında da mürşit olan, postnişin ise sadece o dergâhta ibadetleri yaparken bir posta oturan manasındadır.’’

Biraz önce mürşitte bulunması gereken ilk vasfın ilim sahibi olması gerektiğini söylediniz. ‘Âlimler peygamberlerin vârisidir.’ hadisinde peygamberin vârisi olan âlimler kimlerdir hocam?

‘’El ülemau veresetül enbiya diye kastettiğimizde bir ayeti kerimeyle izah edelim müsaadenizle. Casiye Suresi 18. ayeti kerimede Rabbimiz buyuruyor ki: ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ  Summe cealnake ala şeriatin minel emri fettebi' ha ve la tettebi' ehvaellezine la ya'lemun. Sonra ey Resulüm! Sen o şeri şerife tabi ol. Kendi heva ve hevesine uyanlara tabi olma. Din Allah’ın olduğu için Allah'ın ayetlerini bilmeli. Tebliğ eden ve numunei imtisal eden Hz. Resulü Zişan olduğu için Resullullah'ın hayatını firesiz bilmeli. Sahabeyi kiram gibi o yolun yılmaz, o yolun hakiki temsilcilerinden olmalı. Bir mürşidi kâmil ki bizim gibi insanlara irşat etme vasfına haiz olabilsin.'’

Tasavvuf ve tarikatta silsile neden önemli hocam? Halkımızın doğru anlaması için silsile kavramını izah eder misiniz?

‘’Muhterem efendim ot kök üzerine biter. Her şey aslıyla esas teşkil eder. Hâl böyle olunca silsile Hz. Resulullah’tan hafi olarak Hz. Ebabekir Sıddık’ın şahsında, cehri olarak Hz. Ali kerremallahu vechenin şahsında temsil edilmiştir. İnsanların bir soyağacı vardır. Bir de tarikatta mensup olduğu silsile vardır yani bu ispattır, delildir. Kimin yanında yetiştiği, hakiki manada üveysilere diyecek bir şeyim yok. Birtakım kibirli bu yolun istismarcılarında duyuyoruz ki ‘Ben direkt Peygamberden aldım.’ diyorlar. Bu, kendinden önce bir mürşidin irşadını hizmetinde bulunmayı kabul etmemekten kaynaklanıyor. Peygamber Efendimizin irşat metodu sohbet ve hizmetti. Hizmetin gayesi; sohbetin yollarını açmak, sohbetin gayesi de nasılsın iyi misin hâl hatırı değil. Allah’ın emrini, Peygamber Efendimizin sünnetlerini hayata hâkim kılmak. Sohbetten kastımız da bu.’’

Anladım hocam. Peygamber soyundan olmayan birisine şeyhlik yada mürşitlik görevi verilebilir mi?

‘’Elbette verilebilir. Tarihimizde peygamber efendimizin neslinden gelmediği hâlde mesela Salmani Faris var. Hz. Resulü Zişan Efendimiz onu o kadar sevmiş ki ‘Salman bizdendir, Ehli Beytimizdendir.’ diye taltif etmiş. Günümüzde bu işin çokça sahtekârlığı yapılıyor. Suriye’den ülkemize giren insanların Arapça olarak aslı esası olmayan birtakım silsileleri ücretle sattığını biliyoruz. Silsile en azından herkes biliyor ki Abdulbaki Çınar İlhami Baba’nın, İlhami Baba Hacı Mevlüd Baba’nın, Hacı Mevlüd Baba Şehit Yakup Baba’nın, Şehit Yakup Baba Seyyid Hacı Ahmed Baba’nın, o Yusufu Naili’nin derken Hz. Resulü Zişan Efendimize kadar takip eden bir soyu var. Bu, elbette iyi bir soydan gelmek önemlidir. Çünkü insan terbiyesini ebeveyninden alır. İnsan bu dünyaya iki unsurla gelir. Genetik ve çevre. Genetik doğuştan gelen özellikler. Çevre; yaşadığı coğrafya, aldığı eğitim, yiyip içtiği yapıp ettiği. Şöyle düşünelim: Bir Arap kısrağını Arap atını yerli kısraklar içine koysan dahi bozulur mu? Onun doğuştan keman gibi boynu, sütun gibi bacakları vardır. Diğer yerli atlar Arap kısrağıyla sathı mailinde yarış çıkarabilir mi? Elbette hayır. Şimdi Hz. Resullullah’ın Hz. Ali kerremallahu veche Hazretleri ve Fatımatüz Zehra annemizden olan sadat-ı kiramın Hz. Hasan Hz. Hüseyin Efendimiz gibi, Zeynel Abidin, Muhammedül Bâkır, Caferü Sadık gibi insanları diğerlerinin emsal olması mümkün mü? Elbette hayır.’’

Günümüzde bu silsileye vârisi olarak baktığımızda hep genelde aynı aileden gelenler tercih ediliyor. Ama siz diyorsunuz ki: Şeyhlik yada mürşitlik görevi aynı aileden veya peygamber soyundan olmayan birisine de verilebilir, diyorsunuz.

‘’Elbette. Hz. Yunus Emremiz, Hz. Mevlanamız yani bunları nazarı itibar aldığımızda İslam dünyasındaki hatta İslam olmayanların da sinesinde İslam heyecanı estiren insanlar bunlar. Kıyamete kadar yolumuzu aydınlatacak insanlar. Yani seyyid olmayabilirler ama Allah’ın emrini Hz. Resulullah’ın sünnetlerini ve bir de o mübarek yolu şahıslarında öyle temsil ederler ki nice belki seyyid olduğunu iddia edenler onlar kadar İslam’a hizmet edemezler. Asıl olan burada soyuna layık olabilmektir.’’

2.bölümün sonu
 

Yorumlar 1
MehmetCan 05 Eylül 2023 21:50

Elinize dilinize emeğinize sağlık Kıymetli hocam. Allah razı olsun

Yazarın Diğer Yazıları