Murat SERİM

Rufai Müritlerinde Kıyafetlerin Sembolik Anlamları

Murat SERİM

Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz.

Rufailikte vahdet-i şuhut nazariyesi neyi ifade ediyor? 

‘’Vahdet-i şuhut nazariyesi var olan her varlığın yüce Yaratıcıya şehadetini ifade ediyor. Nasıl şehadetini ifade ediyor? Şimdi vahdet-i vücutta teferruatı var. Parça bütünü ifade eder ama burda Hazret biraz daha şehadeti ortaya koyuyor. Diyor ki: Üzüm asmadan olur ama asmanın bizatihi kendisi değildir. Şeftali ağaçtan biter ama şeftali ağaç değildir, meyvenin aslında olduğu gibi. Kullar da Allah’tan bir cüzdür ama Allah değillerdir. Allah’ın zatına şahitlik ederler. Şöyle diyoruz ya bazen ta ilkokulda anlatılır: Köy muhtarsız, ilçe kaymakamsız, il valisiz olmayacağı gibi kâinatta ilahsız olmaz. Bu ona götürüyor.’’

Evet, doğru söylüyorsunuz. Rufailikte mürşidi kâmilin müride tarikat adına önerdiği nefis terbiyeleri nelerdir?

‘’Ona bir perhiz sunuluyor. O perhiz şudur: Deniliyor ki mesela beş duyuyu zapturapt altına alacaksın. Nedir o zapturapt altına almak? Gözünle her gördüğüne bakmayacaksın. Hz. Resulü Zişan Efendimiz diyor ki: Ya Ali! İlk gördüğün sana günah değil ama döner de arkana bakarsan nefsin için o günah. İşte tasavvuf da bunu söylüyor. Ağız; dedikodu, gıybet, malayani sohbetten uzak olacak. Helal söz söyleyecek, Kur’an-ı’nı okuyacak, kulak helal sözleri işitecek, el helal rızık kazanacak, ayak helal mabetlere yürüyecek, menfi olanlardan uzak olacak, kıllet-i taam çok yemekten biraz uzak olacak, çok yemek mideyi karartır, uykuyu bastırır, kolesterolü artırır, şeker hastalığını vücuda davet eder. İla âhir burdan bir perhiz öneriliyor ona. Kıllet-i taam az ye. Dünya işlerinde âlimin susması cahilin konuşması tam tersidir, zulümdür. Âlim konuşmalı, cahil susmalı. Efendim, hâl böyle olunca her şeyde dengeyi yerine koymalı. Çağın insanı dengeyi bozdu. Köpeğin yeri ahırın önündedir, evin dışındadır, bahçededir; insan kendi değerini düşürdü, köpeği yukarıya aldı. Bu, dengenin bozulması demektir. Hâl böyle olunca müritlerine de mürşitler Rufai tarikatında bu esmalarla birlikte onları çok aşırı uyumaktan, kıllet-i nevm az uyumaya insana 6 saat yeter, kâfi. Dinimiz gecenin bir yarısı kalkıp ibadet yapmayı ona birtakım ibadetler telkin edilir. Birtakım riyazetler telkin edilir. Onu meclise davet edilir. O kişi başıboş olmadığını, kendinin bir damla olduğunu, deryaya katılması gerektiğini ak, daima ak. Ak da kalırsan boş durursan buhar olur, kaybolursun. Ak ki menziline ulaşasın. Yani hikmetli kelam ve beyanlarla. Onun ruhuna bir ivme kazandırılır. O bir muhabbete davet edilir. Erdemli bir vasıf kazanması sağlanmış olur.’’

Tasavvuf ve tarikatta birtakım mertebeler var. Rufailikteki çavuşluk ve nakiplik mertebeleri nelerdir?

‘’Şimdi bunu eserlerde okuyoruz. Eskilerde okuyoruz. Nakip nükeba bunlar mürşidi kâmilin olmadığında ermiş müritlerin ibadeti yapma noktasında tıpkı ordumuzdaki hiyerarşi, devletimizdeki hiyerarşi gibi. Nasıl ki bir bölge müdürü var, daire başkanı var, şube müdürü var, şube şefi var. Görevler böyle intikal ediyorsa hiyerarşik bir esas üzerine intikal ediyorsa Osmanlı Dönemi’nde mürşitlerin kahve yapıcısı olmuş. İşte dergâhlarda insanlara yemek yapan aşçılar olmuş, dergâhlarda musikişinaslar olmuş insanlara nağme ve ahenk öğreten, dergâhta mutriban olmuş def çalan kudüm çalan, ney üflemeyi öğretenler, işte hafızlar onlara tecvit kurallarını öğretmiş. Bunlar o günün şartlarında birtakım isimler almış. Günümüzde tarikat adı altında sadece isim kaldı. Tarikat adı altında ruhu giderilmiş bir resim kaldı. Hakikaten bundan müştekiyiz.’’

Günümüzdeki Rufai mensuplarına birtakım mertebelere ulaşması için mürşit ne tür görevler veriyor?                           

‘’Ona işte müstakil bir mekân. Diyelim ki bir dergâh olacak, o dergâhın ilim meydan odası dediğimiz sohbet meclisleri olacak.  Orada kişi istidadına göre güzel sanatlardan istifade etmesi için diyelim ki mesela kûfi yazı yazacak. Rika kırığı, bunlar yazıda sanatlardır, öğrenecek. O noktada çalıştırılır. Mesela diyelim ki toplumun faydasına olan eskiden olduğu gibi insanların dertlerine deva bulacak sanat gruplarından olacak, yani insanı yetiştirecek güzel erdem ve ahlaka ulaştıracak meyli neyeyse adamın keşfedilecek, o keşifte öğretici tarafından öğrenilip yetiştirilecek. Demin arz ettim ya, insan aşçı olmak için iyi bir aşçıdan öğrenmeli, çaycı olmak için iyi bir kahveciden öğrenmeli, hatip olmak için hitabetleri dinlemeli, Türkçenin kurallarını bilmeli, sesinin tonunu ayarlamalı, hafız olmak için kıraat ilmini bilmeli ila âhir. Diyelim ki hattat olmak için parmaklarını bilekten çok iyi kullanmayı bilmeli. Mesela benim kız kardeşim müzehhibe, tezhip sanatlarını yapıyor. Bakıyorsun ki sadece bilekten parmakları oynuyor. Orda ona hâkim olmayı öğrenmiş.’’ 

Hocam Rufailikte siyah cübbe ve sarık takmanın anlamı nedir?

‘’Seyyid Ahmed Er Rufai Hazretlerinin Resullullah’ı ziyaret ederken Hz. Resulullah’ın tavsiyesidir. Siyah, Arap kültüründe tevazuyu ifade eder. Burdan dilerseniz renklere bir geçiş yapayım. Mesela biz türbe yaptırırken beyaz traverten kullandık saflığı ve temizliği ifade ettiği için. Köşelerde kahverengi emperador kullandık yani toprak rengi, toprak tevazudur. Tevazu kibrin zıddıdır. Mesela mavi, genellikle kubbenin altına bu dinin sonsuzluğunu ve sınırsızlığını; yeşil, bereket ve canlılığı ifade eder. Beyaz; masumluğu, müberralığı doğan çocukta kundak bezi, evlenen genç kızda gelinlik, ben sana tertemiz getirdim demek. Ölen insanda kefen olduğunu… İfki biliyorsunuz, mübahele bahsi vardır. Necran Yahudileri Hz. Resulü Zişan Efendimizi peygamberliğini reddetmek üzere gelmiş, sohbetleri yapılmış, en sonunda Efendimiz Hazretlerine Cebrail aleyhisselam siyah bir cübbe getiriyor. Diyor ki: Sen yakınlarını al yanına, Hz. Ali’yi, Hz. Fatımatüz Zehra’yı, torunu Hasan’ı Hüseyin’i, onlar da yakınlarını getirsin, lanetleşelim. Göze alamıyorlar. İlk siyah cübbe Peygamberimize Cebrail tarafından getirilmiş. Siyah, dikkati bir noktaya toplamak ve tevazu rengi olduğu için. Biz de Seyyidin Hacı Ahmed Baba’nın türbe-i saadetinin sandukasını siyah renklerle yaptık. Hakikat görenedir, görene; köre nedir ki köre ne. Oraya gelen anlayacak ki bu, Rufai tarikatının bir mürşidi.’’

Tevazuluktan dolayı.

‘’Tabi tevazu. Siyah sarık da rivayet edilir ki Hz. Resulü Zişan Efendimiz Mekke’nin fethinde zat-ı âlileri siyah sarık sarmış.’’

Rufai müritlerinin zikirde kolsuz, düğmesiz, hâki renkli giydiği hırkanın özel bir adı var mıdır?

‘’Haydariye. Hz. Resulü Zişan Efendimiz Hz. Ali kerremallahu veche hazretlerine savaşta zat-ı âlileri kendi kılıcı zülfikârı, haydariyesini vermiş, bizatihi miğferini giyindirmiş ve üzerini mesh etmiş. Ondan dolayı cehri zikir yapan dervişler de hâki toprak rengi, toprak tevazuyu ifade ettiği için giyerler. Biz de genellikle siyahtır. Yani beyaz gömlek temizliği, saflığı ifade eder. Bir üniforma gibi düşünülecek gibi olursa siyah kolsuz yeleklere haydariye denilir. Onun düğmesiz olması da bir manada kefeni ifade eder.’’

Bir de Rufai tarikatında yeşil cübbe var hocam. Yeşil renkli cübbe ve sarığı kimler giyer hocam?

‘’Bu da evladı resul. Yani Hz. Resulullah’ın neslinden gelen seyyid-i sâdât dediğimiz seyyitlerin giyindiği kıyafet. Osmanlı ansiklopedilerine de baktığımız zaman seyyit olanlar yeşil cübbe, yeşil sarık sarmışlar tanınsın ve bilinsin diye.’’

Başa giyilen takkenin -ki sizin başınızda da bu takkeden var- üzerindeki baklava dilimli geometrik şekillerin, desenlerin anlamı nedir? 

‘’Tasavvuf remizler âlemidir. Ecdad her şeyi kitaba yazmamış. Mimariyle giyindiği kıyafetlerle bu ifade edilmiş. Şimdi ortasındaki neft de vahdeti ifade eder. O ayrılanlar kesreti yani bir olan Allah’tan yollar bir olan Allah’a gider. Her şey bir olan Allah’tan gelir, kullara dağılır. Bir ara 12 tarikatı ifade etmek için baklava dilimi kullanılmış. Daha sonra kollarıyla bu sayı artınca zaten o 12 orda kalmış. Biz de türbede o remizleri kullanmaya çalıştık. Mesela bir dergâh yaptırabilsek, bir destek olunsa bu remizler üzerinden hareket edeceğiz.’’

12. bölüm sonu

Yazarın Diğer Yazıları