Murat SOYTÜRK

Kur'an Işığında Allah Tasavvurumuz-4

Murat SOYTÜRK

İnsanın ne kadar aciz bir varlık olduğunun göstergelerinden birisi de elden ayaktan düşmesi veya hastalanmasıdır. Hastane gecelerinde bu acziyeti bizzat yaşamış birisi olarak Allah'tan başka sığınacak, yardım dilenilecek hiç bir varlığın olmadığını daha iyi anlıyorsunuz. Ancak insanoğlu nankör bir varlık. Tekrar eski sağlıklı, güçlü hallerine döndüğünde nasıl da Allah’ı unutuveriyor değil mi? Tıpkı şu ayeti kerimede resmedilen insanın nankörlüğü gibi... 

Onlar bir gemiye bindikleri zaman (fırtına korkusuyla), kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla Allah’a yakarırlar; fakat onları sağ salim karaya çıkardığında bakarsın ki yine Allah’a ortak koşuyorlar.(Ankebut 65)

Allah Şafi’dir. Merhametinin bir eseridir şifa vermek.Allah’ın ilmi sonsuzdur. Allah’tan en çok alimler korkarlar. Allah ilmini belli bir kavme, belli bir zümreye değil bütün insanlığa saçmıştır. 
Allah’ın Şâfi olması kulun sebeplere sarılmasına engel değildir.
Allah bir hastalığı verdiği zaman şifasını da vermiştir. Kula düşen sadece elini açıp dua etmek değil, şifasını bulmak için sebeplere sarılmaktır.Hz. Ömer’in veba salgını karşısındaki tutumunu hatırlayalım. Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum sözleri bir musibet, bir hastalık halinde takınmamız gereken tavra en güzel örneklerden birisi diye düşünüyorum. 

 Allah’ın ilimlerinden bir tanesi de tıp ilmidir. Tıp ilmine sahip olan hekimler, Allah’ın Şafi isminin bir tecellisi olarak insanlara Allah’ın izniyle şifa olmaktadırlar. Allah maddi, manevi bütün hastalıkların şifasını verendir. Bu anlamda peygamber ve onun yolunun takipçileri manevi  tabiplerimizdir. Allah’ın izniyle karanlıkta kalmış, psikolojik sıkıntılar çeken insanların en büyük şifası Allah’ın zikridir. Kalpler ancak onun zikriyle mutmain olur. (Ra’d 28)

Allah Tevvab’tır, tövbe edenlerin tevbesini kabul eder. Allah ihmal etmez, imhal eder. Kullarını hemen cezalandırmaz süre verir.Tevbe demek özeleştiri demektir. Hatalarını, yanlışlıklarını gören insan Tevvab olan Allah'a sığınır, halisane duygularla canı gönülden bir daha aynı yanlışı yapmamak üzere(nasuh tevbeyle) yönünü Allah'a döner ellerini açıp onun merhametine sığınır.Kur’an bize Hz. Adem ve şeytan(iblis) üzerinden iki olay zikretmektedir. Birincisinde Hz. Adem yaklaşmaması gereken bir ağaca yaklaşmış ve Kur’an’ın ifadesiyle zalimlerden olmuştu. İkincisinde meleklere Adem’e secde etmeleri istendiğinde İblis dışında hepsinin secde etmesi ve İblis’in “Beni ateşten ,onu topraktan yarattın, ben ondan
üstünüm.”diyerek secde etmemesi. Sonuç itibariyle ortada iki hata var, bu iki hataya karşı ise iki tutum var. Adem, yaptığı yanlışın farkında olup, nefsine zulmettiğini itiraf ederek Rabbinden tevbe istemiş, İblis ise emre itaat edip gerekeni yapacağına türlü türlü mazeretler uydurup isyana yönelmiştir. 

Allah bizden Hz. Adem gibi yaptığımız yanlışlıkları fark edip hemen tevbe-i istiğfar etmemizi, İblis gibi hatalarımızı hem fark etmeyip hem de üstüne mazeretler uydurmamamızı istemektedir. 
Bize dönene bizde döneriz diyor Rabbimiz. Tövbe etmek yeni bir sayfa açmaktır. Geçmişte yaptıklarını işlenmemiş gibi düşünüp tertemiz bir hayata yol almaktır. Tevbenin süresi, zamanı ve mekanı yoktur. Onun için müminler her daim tövbe üzerine olmalıdır. Peygamberimiz bile Allah tarafından koruma altında olduğu halde sürekli tevbe-istiğfar halinde olmuş, ümmetinden de Allah’a sürekli tövbe etmelerini istemiştir. Bu anlamda dua insanın yaratıcı ile iletişim kurduğu en güçlü kanaldır. Bize şah damarımızdan daha yakın, dua ettiğimiz zaman dualarımıza icabet eden bir yüce kudreti yanımızda hissetmek kadar mükemmel bir duygu yoktur. 

Malik’ül Mülk’tür. Mülkün sahibi Allah’tır. Yarattığı her bir varlık, mülkiyetten bir parçadır. Kur’an’ın ilk hayır dediği, ilk itiraz ettiği konu Alak suresinde ifade edildiği gibi insanın kendisini mülkiyetin sahibi görüp, zenginliğin ve kibrin etkisiyle başkaları üzerinde hegemonyaya yönelmesidir. Yine hemen sonra nazil olan Kalem suresinde de ilk anlatılan kıssa, bahçe sahipleri kıssasıdır. Bahçe sahipleri kıssasının sonunda, bahçe sahiplerinin başına gelen hazin son bizler için ibret vericidir. Yine elindeki hazinelerin gücünü kendisinden zanneden Karun gibi insanların sonları ibreti aleme örnektir. Gerçek mülk sahibinin Allah olduğunu anlatmaktadır. İnsan için ancak çalıştığı kadar vardır. Nasıl ki Allah yarattığı bu kadar sonsuz mülkiyeti insanların yararlanması için onların hizmetine sunmuşsa, insanoğlu da elindeki mülkiyeti ihtiyacı kadar olanını alıp fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtmalıdır. İnsanın kendisini zengin olarak görmesi bile Kur’an ahlakına aykırıdır. Zira bizler fakir, zengin olan ise sadece Allah’tır.

Allah Fatır’dır, insanı fıtrat üzere yaratandır. Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.  İnsanın yüce bir yaratıcıya bağlanma ihtiyacı fıtri bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç fıtrata uygun bir şekilde karşılanmadığında kişi ruhsal bir boşluğa düşer. Nerede, ne yapması gerektiğini bilemez. Bugün insanlık ciddi buhranlar yaşamaktadır. Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi nereye gittiğinin farkında değildir.

O şehirde, insanlar arasında Allah’a kulluk ve teslimiyeti egemen kılmak yerine, yeryüzünde sürekli bozgunculuk çıkaran servet ve iktidar sahibi dokuz kişilik bir çete vardı.(Neml 48)

Bencilce çıkarlarının sevdasına düşmüş, dünyaya egemen olmak isteyen bir grup mutlu azınlık, Kur’an’ın ifadesiyle dokuzlu çete, ekini ve nesli bozmak için her türlü fesadı, anarşiyi ve kaosu çıkarmakta bir beis görmemektedir.Hatta bunu yaparken kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş özel bir ırk olduğunu düşünmektedir. Bu sapkınlığa ve dalalete karşı ancak fıtratını bozmamış, vicdanın sesine kulak verenler, her ne kadar dinleri, inançları, milletleri,kültürleri, gelenekleri, yaşam biçimleri... farklı da olsa karşı durabilir. Hz. İbrahim’in  kuşları gibi  dünyanın dört bir tarafına dağılmış,bir araya gelmemeleri için  sun’i bahaneler üretilerek inandırılmış halklar , içinden geçtiğimiz şu derin mahzun ve mahçup zaman dilimlerinde, aynı ruhla tekrar ayağa kalkmalıdır, kalkmaktadır. Şüphesiz Allah'ın vadi haktır, nurunu tamamlayacaktır.Yeter ki biz adaletten, doğruluktan, vicdanımızın sesine kulak vermekten, Hakk’ın yanında, zalimlere karşı olmaktan vazgeçmeyelim.

Sözün özü, yüzünü bir Hanif olarak yine Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değişiklik yoktur. İşte dosdoğru din budur. Lakin İnsanların çoğu bilmiyorlar (Rum30) 


 

Yorumlar 1
Bülent D. 12 Nisan 2024 21:34

Eline, yüreğine, emeğine ve kalemine sağlık kardeşim. Yazdıklarını okumak çok güzel.

Yazarın Diğer Yazıları