
İslâm Bekâ Meselemizdir
Nihat KURTOĞLU
Son iki yüz yıllık Türk-İslam Kültür ve Medeniyet krizinin geldiğimiz noktada oluşturduğu zarar ve travmaları görüp anlamak için tarihçi olmaya gerek yok. Bulunduğumuz zaman ve mekanın o olumsuz ve de Hakikati engelleyici Hakikatle aramızda duran sinyal kesici şartlara rağmen, ana kaynaklarımız olan Kitap ve Sünnetin inşa etmesi gereken Müslüman kimliğiniz oluşmaya başlamışsa, dünyevileşme, sekülerizm, materyalizm vb. bütün manilere rağmen basiretiniz ve ferasetiniz ve dahi akl-ı seliminiz hasar ve yara alsa da işlevlerini sürdürebiliyorsa, hayata dair, çağın maddi ve manevi hastalıklarına dair bir çok soru, sorun ve sorumluluklara odaklanmamız ve hatta belli bir ölçüde çözüm üretme aşamasına geçebilmemiz Allah’ın izniyle ve yardımıyla mümkündür.
Bunun için Kur’an ve Sünnet alimi olmamıza da gerek yoktur. Ancak başta Kur’an olmak üzere bu yollardan daha önce geçmiş ve mesafe katetmiş, şahsiyetine, samimiyetine, bilgisine, benliğine ve kişiliğine inandığımız insanlardan elbette ki yararlanmak doğrudur.
Bazıları, “Bütün kitaplar tek bir kitabın yani Kur’an’ın daha iyi anlaşılması için yazılmıştır.” diyorlar. Tabi bu cümlenin bir olumlu anlamı olduğu gibi, bir de olumsuz anlamı olabilir. Olumlu anlamı; insanlar kendi uzmanlık alanlarına göre Kur’an’dan çok farklı anlamlar çıkarabilir. Bu son derece normaldir. Ama bir de bu cümleden olumsuz bir anlam çıkar ki, o da şudur; Kur’an anlaşılması öylesine zor bir kitaptır ki, onu herkesin anlaması mümkün değildir veya anlamak hiç kolay değildir. Öyleyse hiç anlamaya çalışmayalım.
Bu ikinci çıkarım son derece tehlikeli ve hatta şeytanın vesvesesini de içinde barındıran bir durumdur. Kur’an anlamak isteyen ve samimi olan herkesin anlayabileceği bir kitaptır. O bir deryadır. Herkes kabı veya kapasitesi kadar ondan nasibini alacaktır. Bakara suresinin hemen başındaki “O (Kur’an) Muttakiler (sorumluluğunun bilincinde olanlar) için bir hidayet kaynağıdır.” İfadesi son derece dikkati calip, son derece manidardır.
İslam yaratılışın, fıtratın, Hakkın, hakikatin ve varoluşun, yaratılışın en güzel anlaşılması ve dahi hayatın anlamlandırılması için Allah tarafından elçileri aracılığıyla gönderilmiş ve insana ulaştırılmış olan ilk ve son inanç sisteminin adıdır.
Kur’an’da adı geçen veya geçmeyen yüzbinlerce peygamber vardır. Bunların hepsi de Allah tarafından farklı zaman ve mekânda görevlendirilmişlerdir. Hatta Kur’an’da “Biz elçi göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” buyrulmaktadır.
Ancak şu da bir gerçek ki, artık peygamber veya elçi gönderilmeyeceği de yine Yüce Kitabımızda kayıtlıdır. Resulullah’a göre “alimler peygamberlerin mirasçılarıdır.” Tabi ki bu ifade Müslüman alimlere çok büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Hele hele medeniyetimizin, milli ve manevi değerlerimizin yer ile yeksan olduğu şu günümüzde.
Gerçi İslam dünyası daha önceki yüzyıllarda (Haçlı seferleri, Moğol istilası vb.) da büyük musibetler, felaketler ve gerçek anlamda travmalar yaşadıysa da, görece daha kısa zamanda toparlanmayı ve ayağa kalkmayı başarmışlardı. Zira o travmalar onların ne siyasi birlikteliklerini, ne dinlerini, ne de manevi değerlerini ne de sosyolojik bütünlüklerini yok edememişti. Ne yazık ki son yüzyılda yaşadığımız travma İslam dünyasının hamisi, halifesi, bizim maddi ve manevi varlığımızın ve ayakta oluşumuzun tek simgesi olan, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin simgesi olan Osmanlı çınarını kökünden kesmekle kalmadı, Osmanlı bakiyesi ne kadar millet ve insan varsa hepsinin dünyaya değersiz ve sahipsiz birer boncuk misali savrulmasını sağladı. Artık onlar bir tespihin taneleri değil, imamesi kesilmiş olan İslam birliğinin bütün değerlerini kaybetmiş olan boncuklarıydı. Bunun adı Asıldan ve özden kopuş, “Tespih taneliğinden, Allah’a ibadetten, zikrullahtan, Allah’ın dininden kopuş, dünyaya dünyevileşmeye, maddeye, materyalizme, ateizme vb. değer yitirmelere ve değersiz boncukluğa savruluştur.” Bu aynı zamanda İslam dünyası ve ümmet için zorlu acıların, çilelerin, mutsuzluk ve umutsuzlukların başladığı zorlu bir sürecin, korku filminin başlangıcıydı.
Artık milyarlarca Müslüman, Müslüman kalabilmenin yolunu arıyor, kimliğini kişiliğini kurtarmanın çaresine bakıyordu. Zira biliyordu ki, İslam’ı kaybeden milletler, özelde Türkler millet şuurunu da kaybediyor ve bir süre sonra ya Hristiyanlık gibi başka dinlere geçiyor veya dinsizlik gayyasında, çukurunda yok oluyordu. Örnek mi? M.Ö. Çinlilerin 500 bin olduğu bir dönemde Türklerin sayısının 400 bin olduğu kaynaklarda yazılıdır. Hatta bu nedenle Çin seddinin de Türklerin bu bitmek bilmeyen akınlarına karşı yapıldığı iddiasının gerçekliği kuvvetle muhtemeldir. 2000 yıl sonra Çinliler 1 milyar 400 bin iken Türk milletinin sayısı toplamda ortalama 300 milyondur. Çok basit bir hesapla Çinliler o tarihte Türklerden %25 fazlaysa Çinlilerin 1 milyar 400 bin olduğu günümüzde Türkler ne kadar olmalıydı? Sorusunun cevabı; tam: 1 milyar 100 bin. Yani bir milyar yüz bin kişilik muazzam bir sayı. Günümüzde Türklerin hepsini saysanız 300 milyon zor çıkar. Nerede olması gereken 800 milyon Türk? Soru ve hesap son derece açık. 800 milyon Türk, ya Hristiyan oldular, ya diğer dinler ve milletler arasında (Macarlar ve Bulgarlar vb. gibi) asimile oldular. Türk kimliği kayıp, İslam kimliği hak getire. Zaten istatistik sonuçlarına göre Türkiye’nin nüfus artış hızı göstermektedir ki, eğer müdahale edilmezse ve bir çözüm bulunmazsa, ne yazık ki, birkaç on yıl içinde tarihe karışma bu milletin yok olma riski bulunmaktadır.
Yani sözün kısası Milletimizin tarihe karışmasının önüne geçebilecek ve yeniden dirilişini sağlayacak olan tek çözüm, bu milletin yeniden kendi öz ve özgün kültürüne, geleneklerine, milli ve manevi değerlerine dönüş yapması ve sımsıkı sahip olmasıdır.
Ne mutlu sorumluluğunun farkında olan MUTTAKİLERE, Hak için canhıraş bir çaba içinde çırpınan, zor zamanın, kutlu davanın çilekeş mücahit ve mücahidelerine!
UYUYANLAR MÜMİN Mİ?
Duyuyorum içimde yokluğunu İslam’ın,
Ey yüce peygamber! Nerede hak nizamın?
Nesiller boğulurken küfrün batağında,
Uyuyanlar mümin mi, sıcacık yatağında?!
Haykırmak gerekir iken Hakk’ın gür sesini,
Dolamışız dilimize elin bilmem nesini.
Affet yüce Allah’ım sarmış bizi bir gaflet,
İslam kulun ne yapsın, eylemezsen mağfiret?!
İslam GÜLİSTANLI
(Nihat KURTOĞLU)