Osman GERÇEK

Afganistan'la  olan duygusal bağlarımız

Osman GERÇEK

İslam Fetihlerinin İran üzerinden genişlediği coğrafyalardan birisi de Afganistan’dır. Aşılması ve ulaşılması bile zor olan bu topraklar sahabe döneminde İslam’la tanıştı. 

İlk dönemde 9. yüzyılda İran’da kurulan Samani Devleti’nin hakimiyeti altında idi. 10. Yüzyıl sonlarına doğru Samani Devletinin zayıflamasıyla Sebük Tegin önderliğinde Afganistan’ın orta bölümünde yer alan Gazne merkezli bir devlet kuruldu. Gazneliler Devleti olarak bilinen bu Türk Devleti en parlak dönemini  (998-1030) Gazneli Sultan Mahmud zamanında yaşadı. Hem Afganistan’da hem de Orta Asya bölgesinde İslamiyet bu dönemde yerleşti ve kökleşti.

Tarihte kurulan 16 Türk Devleti’nden biri olan Gazneliler Devleti, Sultan Mahmud döneminde 1000’li yıllardan başlayarak neredeyse iki yılda bir Hindistan bölgesine 17 sefer düzenledi. Bu aşamalı seferlerin her birinde yeni nehirler, yeni dağlar aşılarak yeni toplumlar Müslümanlıkla tanıştırıldı. Bu 17 sefer neticesinde Hindistan bölgesinin büyük bir bölümü İslam egemenliğine girdiği gibi Gazneliler Devleti de en geniş sınırlarına ulaştı. Hazar ve Aral Gölü’nün Güneyinden Hindistan’a kadar olan geniş coğrafya İslam egemenliğine girdi. Gazne merkezli bu devlet, Buhara, Semerkant, Nişabur, Hamedan, Rey, Harezm,  Kabil, Herat, Kandehar, Keşmir, Pencap, Delhi gibi birçok merkezi İslamlaştırarak, bu kentleri döneminin zirve medeniyetleri haline getirmeye çalıştı.

Bugün yer yüzünde 1 milyar 850 milyon müslüman’ın neredeyse yarısı bu bölgedeki İslam fetihlerinin eseridir desek yanılmış olmayız. Günümüzdeki, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Bangladeş ile Endenozya ve Malezya ülkelerinde yaşayan Müslüman nüfus bu fetih hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Sultan Mahmud’un oğlu Sultan Mesud’un 1040 yılındaki Dandanakan Savaşı’nda Büyük Selçuklulara yenilmesinden sonra bölgenin yeni hakim gücü Selçuklular oldu. 

Son Selçuklu Sultanı Sultan Sencer’in 1157’de ölümünden sonra kısa bir dönem Afganistan’a Gurlular egemen olsa da Hârizmşah sultanı Alâeddin Muhammed bölgeyi yeniden egemenliği altına aldı.

Moğolların Batı’ya doğru genişleme faaliyetlerinde ilk istila ettikleri topraklardan biri olan Afganistan 1220 yılından sonra 250 yıl kadar Moğol egemenliğinde kaldı.

Moğolların istilası ve şerrinden korunabilmek için bu topraklardan göçerek Anadolu’yu yurt edinenler hiç de az değildi. Bugün Mezar-ı Şerif olarak bilinen Belh kentinde doğan Mevlana Celalettin ve ailesi de bunlardan sadece birisi.

Bölgede Moğol hakimiyetine son veren Timur’un torunlarından Babür Şah (1480-1530), Afganistan’da uzun süre kalacak olan bir devlet kurmayı başardı.

İran sınırı olan Batı Afganistan’daki İran-Babür rekabeti Herat bölgesinde uzun süre devam etse, 1738’de Nadir Şah’ın Herat, Kandehar ve Afganistan’ı ele geçirmesiyle son buldu.

Nadir Şah egemenliğinden sonra uzun süre bölgesel krallıklarla yönetilen Afganistan 1919’da Emanullah Han’ın yönetime gelmesiyle Afgan Devleti’nin iç işleyişi yeniden düzenlendi. Emanullah Han bölgede İngiliz egemenliğini kırmak için yeni kurulan Sovyet Devleti’nı yaklaşıp 28 Şubat 1921’de çeşitli anlaşmalar imzaladıktan bir gün sonra da yeni kurulmuş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle ilişkiler geliştirerek genç Türkiye Devleti’nden uzman öğretmen ve subay gönderme taahhüdü aldı. Ülkesinde yapmak istediği yenileşme hareketleri halk tarafından tepki ile karşılanınca Emanullah Han 1929 yılında ülkesini terk etmek zorunda kaldı. 

Sonrasında Fransa’da sürgünde olan Nadir Şah ülkeye dönerek yönetimi devralıp, ülkedeki halkın ve din adamlarının istekleri doğrultusunda faaliyetler ortaya koymaya çalıştı. Özellikle iller arası bağlantının çok zor olduğu Afganistan’da tüm illerin yollarını Kabil’e bağlayacak projeler ve yeni kanuni düzenlemeler üzerinde çalıştı. 

Nadir Şah’ın kişisel bir düşmanı tarafından öldürülmesinden sonra görevi devralan Zahir Şah, önceki politikaları bağımsız bir şekilde yürütmeye çalıştı. Türkiye, İran ve Irak’la beraber Sadabad Paktı’na katıldı 1937. 

Afganistan’la olan coğrafik, dini ve etnik yakınlığımız, burasıyla Türkî Cumhuriyetlerde olduğu gibi duygusal bir bağ geliştirmemize neden oldu. Asya kıtasında bulunan ve sonu ‘istan’ ile biten ülkelerle olan bu yakınlığımız, bölgede köklü medeniyetler ve değişimler gerçekleştiren tarih içinde burada kurduğumuz devletlerden kaynaklanmaktadır.
 

Yazarın Diğer Yazıları