Atak lazım!
Recep UZUNOĞLU
İşin açığı şu günlerde aklımdan geçen şey, senenin ne çabuk geçip gittiği, Ramazanın nasıl koskoca bir yıl sonra yeniden geldiğiydi. Bu düşünce beni o kadar cezbediyor ki, henüz genç olmama rağmen zamanın aslında nasıl da geçiverdiğini anlatıyor bana. Senelerdir Ramazan geldiğinde kendimi hep mola vermiş gibi hissederim. Günlük olaylar canımı sıksa dahi, aklımda sürekli çevirdiğim düşüncelerden biraz uzak kalıyorum açıkçası. Sabahtan akşama hatta bazı geceler kesik uykular eşliğinde piyasaları ve rakamları takip ederim. Adeta bir maraton gibi koş koş bitmiyor. Henüz ne olduğunu anlayamadan yeni bir ekonomik olayın kucağında buluyoruz kendimizi. Alışamayız dediğimiz birçok ekonomik kararın sonucunda öyle güzel alışıyoruz ki, inceliklerini buluyoruz, kolaylıklarını görüyoruz, zorluklarına da “sabır” ediyoruz. İnsan yapısı muhakkak ki her şeye alışıyor, Ramazan-ı Şerif’in bütün Müslüman alemine sağlık, huzur ve mutluluk ve barış getirmesini temenni ederek “birlikteliğin kuvvetlendiği” bir Ramazan diliyorum.
Mevsim normallerine göre soğuk geçen bu günlerde bir nebze olsun içimizi ısıtacak bir girişle başladım bu hafta yazıma. Aslında ifade ettiğim gibi Ramazan başladığında ben kendimi mola vermiş gibi hissetsem de piyasaların gecesi, gündüzü yok “çalış, çalış, çalış”… Zaman adeta su gibi biz uyusak da uyumuyor. Geride bıraktığımız haftaya rakamsal bir bakış atacak olursak, Euro bir türlü değer kaybeden para birimleri potasına giremedi. Dolar ise işin açığı artık kendini 3.50’li fiyatların kollarına bırakmış durumda. Altın’da değer kaybetmeye TL/GR bazında şu an için pek niyetli değil. Bunların yanı sıra önümüzdeki günlerde FED’in faiz kararı açıklanacak ki, herkesin ortak fikri ve kanaati FED’in faiz artıracağı yönünde, beklentiler eğer gerçekleşirse, dolar karar açıklanmadan önce bir kısım yükselse dahi, kararın beklendiği gibi çıkmasına cevabını TL bazında değer kaybederek verecektir.
Yine önümüzdeki günlerin en önemli olayı en azından yurt içinde, yeni ekonomik reformlar, kabine değişikliği ve bunların ekonomik kapsamları olacaktır. Bunların her birisi manevra halinde ortaya konulacak, ardından bu manevralara verilecek cevaplara bakılacak ve en sonunda rakamlar açısından bir standart oluşturulacaktır. Genel manada herkes, döviz fiyatlarının oturduğunu ifade etmekte, bende buna katılıyorum ancak geçici bir süreliğine. Neden mi? Öncelikle hükümet bu fiyatlardan memnun değil ve aslında bu fiyatların birer enkaz olduğunun farkında. Zaten vatandaş ve tüccar kesinlikle memnun değil, ya peki memnun değil de kardeşim de bu fiyatlar memnuniyet üzerinden yerine oturmuyor ki diyorsanız kesinlikle haklısınız, ancak kabine de yapılacak değişiklik ve bunun psikolojik ve rakamsal sonuçları var, aslında fiyatların düşmesine yönelik yapılacak çalışmalar yapılacaktır fakat yine de şu anda döviz fiyatlarına değer kaybettirebilecek reel bir karşılık maalesef yok. Ayrıca bir an önce kesinlikle ve kesinlikle “teknoloji ve üretim” atağını gerçekleştirmemiz lazım. Artık Avrupa’daki araba markaları Türkiye’de fabrika kuruyor diye gururlanmayı bir kenara bırakmalıyız. 10 tane 1 lira ile, tek parça, kağıt 10 lira aynı değeri taşımakta. Katma değeri yüksek ürünleri üretmek için bunu sizlere samimiyetimle soruyorum, neyimiz eksik yahu!
Küllerinden doğan bir Japonya var bugün, iş gücü sayesinde Amerika’ya diz çöktürebilecek tek ülke imajını taşıyan Çin var, günümüz dünyasında yönetmenin ve üst basamaklarda yer alabilmenin tek çözümü “güç”. Bu kadar güce oranlı günler geçirirken biz hala çek-senet sıkıntılarıyla uğraşıyoruz. Ben kimseye akıl vermiyorum elbet herkesin aklı var, ancak ya cesaretimiz yok ya da birbirimize güvenemiyoruz… El ele vermeden hiçbir şekilde güçlü olamıyoruz. İnsana saygılı olamıyoruz, “en akıllı benim” felsefesi en yanlış felsefe ancak bunu ne ticarette ne de günlük hayatta anlayamıyoruz. Dürüst olun, birlikte olun kuşak kuşak sürecek efsaneler, destanlar yazalım. Gün kurtarma değil, artık gelin el ele verip bir şeyleri ayağa kaldıralım. Kendimizi yüzdelik büyüme rakamlarıyla kandırmayalım, gözle görülen ancak aynı zamanda elimizle tutarak bizim diyebileceğimiz şeyler başaralım artık… Sizce de geç kalmadık mı?