Kaşıkla verilen haklar kepçeyle geri mi alınıyor? Diye soran bir çok engellinin, bu sorusuna cevap niteliğinde bir hikaye ile bu haftaki yazıma renk katacağıma inanıyorum. Engelsiz düşünce derneğimizin üyesi olan bir arkadaşımızın başına gelen trajikomik bir uygulamayı kendi kaleminden aktarıyorum. Devletimizin verdiği yasal bir hakkımı kullandıktan sonra yine devletimiz tarafından yaşatılan bir mağduriyetimi anlatmak istiyorum:
2012 yılında ö.t.v. indiriminden yararlanarak bir araç aldım.
Ben görme engelli bir vatandaşım. Görme kaybım % 100.
Araç alırken 2003 tarihli Kayseri Devlet Hastanesinden aldığım engel durumumu bildiren heyet raporunu kullandım. Bu raporda görme kaybım % 100 olarak belirtilmiş ve raporun sürekli olduğu bildirilmiştir.
Ben bu raporu kullanırken engelli sağlık kurulu heyet raporları yönetmeliğinin bir maddesini esas alarak kullanmıştım. O madde de: "Engel durumu raporlarında hastalığı sürekli olarak belirtilenlerde tarih esası aranmaz" maddesiydi.
Öyle ki; araç alırken başvuru yaptığımda bu raporu verdiğimde önce vergi dairesi bu raporun tarihi eski diye itiraz etti fakat ben bu yönetmelik maddesini gösterince kabul etmişti.
Bütün bunların ışığında ben araç alalı beş yıl olduktan sonra 09-11-2017 tarihinde bana şöyle bir gerekçeyle Kayseri Kaleönü Vergi Dairesi tarafından,
"05-344 213 sayılı V.U.K. 341. maddesi uyarınca: şahsın birden fazla raporunun olduğu, son raporunu ibraz etmediği ayrıca da bu son raporunda da engel oranının vergi indirimine hak kazanacak kadar olmadığı tespit edildiği ve bu durumunda vergi ziyanına sebep olduğundan dolayı yaklaşık 24.000 TL kadar ceza ödemem gerektiğini" bildiren bir ihbarname gönderildi.
Bundan 1 hafta sonra da 15-11-2017 tarihinde 197 sayılı M.T.V. 9/2 maddesine istinaden ödenmeyen 5 yıllık borçlarımın olduğuna dair bir ihbarname daha gönderildi.
Ve bundan yaklaşık bir ay sonra 18-12-2017 tarihinde de daha önce istenen Ö.T.V. cezasına bağlı olarak bu Ö.T.V’nin K.D.V’sini de ödemem gerektiğine dair bir ceza daha geldi. Bu da 1991 TL oluyormuş.
Evet ben araç alırken birden fazla raporum vardı çünkü daha önce de belirttiğim üzere raporumun sürekli olmasına rağmen bunu bazı devlet kurumları kabul ediyor bazıları da etmiyor. Bu yüzden de yapacağımız işlemlerde her seferinde yeniden rapor almak zorunda kalıyoruz.
Arabayı almadan önceki son raporumda 2010 tarihinde MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINDA işe girerken aldığım rapordu. Bu raporda engel durumum % 85 olarak belirtilmektedir.
Ama; şöyle bir durum söz konusudur ki: bu raporda belirtilen oran hastalığımın iyileşmesinden kaynaklı bir oran düşmesi değil, sürekli değişen engelli sağlık kurulu heyet rapor yönetmelikleriyle ilgili bir durumdur.
Çünkü 2006 tarihinde değişen engelli sağlık kurulu heyet rapor yönetmeliğine göre bir organdaki kayıp oranı hesaplanırken, o organın toplamda vücut fonksiyonlarına oranla kaybı hesaplanarak engel durumunun tespit edilmesi kuralı getirilince daha önce bir organın tamamen kullanılamaması durumunda %100 kayıp raporu verilirken o yönetmelikten sonra ise bu oran en fazla %85 olarak değiştirildi.
Eğer raporlar dikkatlice incelenseydi, iki raporumda da hastalığımın tanısının aynı ve sürekli olduğu görülecekti. Tek fark o dönemde yeni çıkan rapor yönetmeliğine göre bir organdaki verebilecekleri en yüksek kayıp oranı % 85 olduğu için bu yüzden de sağlık kurulu heyeti o oranı vermek zorunda kaldı. yoksa bir hastalık iyileşmesinden dolayı bunu yapmadı. Öyle ki, % 85 oranla aldığım raporun hemen sonrasında 16-12-2010 tarihinde yine rapor yönetmeliği değişti önceden % 85 olan oran % 90’a çıkarıldı.
Bununla birlikte konunun uzmanlarına müracaat ettiğimizde benim hastalığımdaki birisinin görme durumunun şu an için mümkün olmadığı ve durumun değişmeyeceği bilgisi de açıkça ortaya çıkacaktır.
Evet, ben araç alırken son aldığım raporumu kullanmadım çünkü bu raporum ö.t.v. indirimini hak kazandırmıyordu. Ben de yine devletimizin kanunları, yönetmelikleri ve genelgeleri doğrultusunda eski tarihli raporumu yukarıda belirttiğim gibi kullandım.
burada amacım kesinlikle bir hile yoluna başvurarak hak etmediğim bir indirimden yararlanarak devletimi vergi kaybına uğratmak pahasına kazanmadığım bir hakkı kullanmak değildi.
Yaşadığım bu mağduriyetle ilgili Kayseri Kaleönü Vergi Dairesine ve Bimer’e çeşitli itirazlarda bulundum. Fakat bir sonuç alamadım.
Ben yukarda durumu net olarak anlayabilmeniz için kendi durumumu biraz uzunca anlattım.
Ama hemen şunu hatırlatayım: bu durumu yaşayan sadece ben değilim. benim bildiğim aynı durumu yaşayan ve bu durumdan mağdur olan arkadaşlar olmakla birlikte, ülkemizin çeşitli yerlerinde aynı durumu yaşayan birçok engelli bulunmaktadır. Sizinde gördüğünüz gibi burada bir hile ya da sahte evrak düzenleme durumu sözkonusu olmayıp tamamen sürekli değişen rapor yönetmelikleri bizlere bu sıkıntıları yaşatmaktadır. Bizim isteğimiz yapılan bu yanlış uygulamadan vazgeçilmesi ve insanların haksız yere mağdur edilmesinin önüne geçilmesidir. Biz Kayserili hemşehrileriniz olarak size bu durumu anlatıyoruz ki yaşanan bu sıkıntılı durumdan haberdar olmanızı ve gereken devlet kurumlarıyla görüşmeler yapmanız ve bu durumun düzeltilmesi yolunda adımlar atmanızı talep ediyoruz.
Otobüse binersiniz; makine “serbest kart” diye bağırır. Aslında daha otobüse binmeden binmeye ilişkin çabanız bile göz yaşartır. Mutlaka görsel bir güzelliği vardır ama ağaç dallarının boy mesafesinde olanlarına selam vermeden yürüyemezsiniz. Aynı şekilde boy mesafesindeki, beklide güzel bir uyarı veya yönlendirme yapıyor ama, o tabelanın alnınıza vurduğu zaman size hissettirdiği duygular bu şehirde engelliler ile ilgili çalışmaların yapılıp biteceğine ilişkin umutlarınızı alıp götürüyor aklınızdan. Haklar var kanuni olarak da var; insani olarak da var. Politikalar bazında yapılanlar, Nasrettin hocanın kazan hikayesindeki gibi doğuran kazana benziyor. Hoca, komşusundan emanet aldığı büyük kazanın yanında bir de küçük kazan ile komşusuna gider ve iki kazanı da komşusuna verir. komşu sorar; -hoca bu ne? Hoca –senin kazan doğurdu” der. Komşu sevinir. Hoca bir kez daha komşusundan kazan alır ve bir daha vermez. Komşu gider kazanı sorar. Hoca –senin kazan öldü der. Komşu bu duruma şaşırıp tepki gösterince hoca –doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun? der.
bu fıkrada olduğu gibi artık bize hiçbir şey inanılmaz değil. Bir şey hak olarak sunulmuşsa mutlaka geri eritmek için çaba sarf ediliyor. Bize de bir kazan verdiler. Üstelik zaten hakkımız olan kazanı. “Bizim sorumluluğumuz hakkınız olan bu yeni doğmuş kazanı size vermektir.” dediler. Bir baktık ki kazan ölü doğmuş. Ne diyeyim; gözümüz açık olsun. Ne kadar olabilirse artık.
GERÇEKLERİN ACI VERMEDİĞİ BİR MEMLEKET HAYALİ İLE…