Ünal TAYFUR

Biri bana öğretmenler günü mü dedi ?

Ünal TAYFUR

Her yıl 24 Kasım geldiğinde Türkiye’de aynı sahne yeniden kurulur; kimi gönülsüz, kimi zorunlu, kimi de alışkanlıktan yapılan törenler, süslü konuşmalar, çiçeklerle verilen pozlar… Bütün bunlar, öğretmenliğin ağır yükünü taşımayanların ve öğretmenin gerçek sorunlarını bilmeyenlerin sahne aldığı kısa süreli bir gösteriden ibaret kalır. Oysa bu günün tarihî arka planına bakıldığında, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün 1980 ihtilalinin ardından uygulamaya konulduğu, Millî Eğitim Bakanlığı eliyle resmîleştirildiği görülür. Bu yönüyle toplumda herkesin aynı bakmadığı bir gün hâline gelmiştir. Kimi bunu köklerden kopuşun sembolü sayıp kutlamayı reddederken, kimileri geçmişten kurtulmanın bir sevinci olarak görür. Ne var ki kutlanan şeyin ne olduğu konusunda bile bir berraklık yoktur; sanki her yıl “miş gibi yaparak” tekrar edilen bir ritüel görünümü taşır. Aslında ortada ne öğretmenlik mesleğini yücelten bir anlayış, ne de öğretmenlerin gerçek sorunlarını gidermeye yönelik bir derinlik bulunur.

Bugün öğretmenlik mesleği “peygamber mesleği” olarak anılır; gönüllerde kutsal bir yer taşır. Sokakta, televizyonda, kürsülerde sık sık “Öğretmenin hakkı ödenmez” cümlesi tekrarlanır. Bu söz öylesine yaygınlaşmıştır ki neredeyse kalıp bir cümle hâlini almıştır. Fakat işin acı tarafı şudur: Hakikaten de öğretmenin hiçbir hakkı ödenmiyor. Ne ekonomik olarak, ne saygınlık olarak, ne çalışma şartları bakımından… Öğretmen her yıl övgüyle anılıyor ama övgünün pratiğe dönüşmediği her gün biraz daha tükeniyor.

Yapılan araştırmalar öğretmenlerin büyük çoğunluğunun mesleki itibarın son yirmi yılda belirgin şekilde düştüğünü düşündüğünü gösterir. Ekonomik şartların öğretmeni ek iş yapmaya zorladığı, genç öğretmenlerin alım gücünün yıllar içinde dramatik şekilde gerilediği, mesleki motivasyonun giderek zorlaştığı bilinen bir gerçektir. Öğretmenlik mesleğine adım atmak isteyen yüz binlerce genç, sınavlarda yıllarca bekleyip ancak çok küçük bir kısmı atanırken; sınıflarda görev yapan pek çok öğretmen, kendisinden beklenen rolü yerine getirebilmek için gereken desteği bulamadan mesleğini sürdürmeye çalışır.

Daha büyük bir problem ise, öğretmenliğe sadece bir diploma ve sınav puanı ile gelen fakat öğretmenlik kişiliğini, yeteneğini ve becerisini taşıyamayan kişilerin sistem içinde yer bulmasıdır. Bu insanlar sınıf yönetiminden iletişime, pedagojik olgunluktan kendini geliştirmeye kadar öğretmenliğin temel unsurlarında yetersiz kalmakta, çocuklara fayda sağlayamadığı gibi eğitim yapısını da zayıflatmaktadır. Öğretmenlik, yalnızca ders anlatma görevi değildir; örnek olma, karakter inşa etme, yönlendirme, sabır ve adanmışlık gerektiren bir iştir. Bu yüzden öğretmenlik yapamayanların başka memuriyetlere yönlendirilmesi ve mesleğe kabul sürecinin çok yönlü değerlendirmelerle yeniden düzenlenmesi gerektiği artık tartışılmayacak kadar açıktır.

Bugün gerçekte kutlanması gereken bir Öğretmenler Günü olacaksa, bunun çiçeklerle ve protokol konuşmalarıyla değil; öğretmenin itibarını yeniden yükseltecek ciddi politikalarla mümkün olacağı görülmelidir. Ekonomik şartların iyileştirilmesi, öğretmen yetiştirme sürecinin yeniden yapılandırılması, mesleki yeterliliğin düzenli olarak ölçülmesi, liyakat ilkesinin titizlikle korunması ve öğretmenlik mesleğini hak edenlerle gerçekten hakkını verenlerin güçlendirilmesi gerekir. Ancak o zaman 24 Kasım yalnızca tekrar edilen bir ritüel olmaktan çıkıp gerçek anlamda kutlanabilecek bir güne dönüşebilir. Aksi takdirde, bugünün anlamı her yıl aynı cümlelerle süslenip aynı yüzeysel seremonilerle örtülmeye devam edecek; fakat öğretmen gerçekte ne durumda sorusu cevapsız kaldığı sürece yapılan hiçbir kutlamanın sahici bir değeri olmayacaktır.

Yorumlar 1
Nuri hoca 24 Kasım 2025 11:33

Yüreğinize sağlık

Yazarın Diğer Yazıları