
Mehmet Çınarlı'nın Bürokratik Kimliği ve Edebî çalışmaları
Ünal TAYFUR
Mehmet Çınarlı’nın hayatı, devletin soğuk koridorlarında yankılanan bir şiir sesidir. Karaman’ın Ermenek ilçesinde doğan Çınarlı çocukluğunu tabiatla iç içe geçirmiş; dağların, vadilerin, sessizliğin ve kuş seslerinin arasında büyüyen bir düşünce geliştirmiştir. Bu düşünce , hem kamu hizmetine hem de şiire yön vermiştir. Devlet memurluğuna 1948’de Maliye Bakanlığı’nda başlayan Çınarlı, yıllar içinde Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine kadar yükselmiştir. Ancak onun yükselişi yalnızca bürokratik merdivenlerde değil, şiirin iç dünyasında da olmuştur. Devletin hesaplarını denetlerken, insanın iç hesaplaşmalarını da mısralara dökmüştür.
İlk şiiri “Antalya’da Kış” ile başlayan bu yolculuk, Hisar dergisinin kuruculuğuna kadar uzanır. Hisar, onun için yalnızca bir edebiyat dergisi değil; geleneğe sadakatin, yaşayan Türkçeye bağlılığın ve millî şiir anlayışının bir manifestosudur. Bu dergiyle özdeşleşen Çınarlı’ya “Mehmet Hisarlı” denmesi boşuna değildir. Şiirlerinde özlem, aşk, aile, tabiat ve vatan sevgisi gibi temaları işlerken, aruzun incelikleriyle hecenin ritmini ustalıkla birleştirmiştir. Yahya Kemal’in etkisi, onun şiirlerinde zaman zaman bir gölge gibi belirir; ama Çınarlı’nın sesi, kendi vicdanının sesidir.
1958’de yayımlanan Güneş Rengi Kadehlerle, onun şiir dünyasına ilk büyük adımıdır. Bu kitapta, çocukluğunun tabiatı, gençliğinin özlemi ve memuriyet yıllarının içsel sorguları bir araya gelir. Ardından gelen Gerçek Hayali Aştı (1969), hayal ile hakikat arasında kurduğu köprüyü gösterir. Bu eser, onun şiirde yalnızca duyguyu değil, düşünceyi de aradığını kanıtlar. 1974’te yayımlanan Bir Yeni Dünya Kurmuşum, adeta bir iç manifesto gibidir. Bürokratik görevlerin arasında kurduğu şiir dünyası, bu kitapta ete kemiğe bürünür. Aynı yıl yayımlanan Halkımız ve Sanatımız ise onun sanat anlayışını ve halkla kurduğu bağı ortaya koyar. Çınarlı, sanatın halktan kopmaması gerektiğini savunur; çünkü ona göre sanat, halkın vicdanıdır.
Sanatçı Dostlarım (1979) ve Söylemek Yaraşır (1978) adlı deneme kitapları, onun edebiyat çevresine dair gözlemlerini, dostluklarını ve eleştirilerini içerir. Bu eserlerde, bir şairin yalnızca yazan değil, düşünen ve tartışan bir figür olduğunu görürüz. 1983’te yayımlanan Zaman Perdesi, onun zamanla kurduğu ilişkiyi anlatır. Bürokratik görevlerin içinde geçen yıllar, şiirle anlam kazanır. Bu kitapta, zamanın perde arkasında kalan duygular, hatıralar ve sessizlikler dile gelir. Son dönem eserlerinden Aynı Yolda (1986) ve Mısralarda Gezinti (1990), onun edebî yolculuğunun bir özeti gibidir. Bu kitaplarda, hem geçmişe dönük bir bakış hem de şiirin iç dünyasında yapılan bir gezinti vardır. 1999’da yayımlanan Altmış Yılın Hikâyesi ise bir şairin ve bir bürokratın altmış yıllık iç yolculuğunun tanıklığıdır.
Mehmet Çınarlı’nın eserleri, yalnızca edebiyat tarihine değil, kamu vicdanına da yazılmış metinlerdir. Onun şiiri, devletin soğuk duvarlarına sinmiş bir sıcaklık; onun denemeleri, halkın sesiyle konuşan bir düşünce biçimidir. Bürokratik görevleriyle şiir arasında kurduğu denge, bugün hâlâ örnek alınması gereken bir duruştur. Çınarlı, 19 Ağustos 1999’da Ankara’da vefat etti. Ardında yalnızca şiir kitapları değil, kamuya hizmet etmiş bir ömür ve vicdanla yazılmış bir edebiyat bıraktı.
---