Vedat ÖNAL

Kayseri ve Konya Kitap Fuarı'nın Ardından

Vedat ÖNAL

“İKİ ŞEHRİN” HİKAYESİ
İki şehrin hikayesi denince ilk akla gelen şeyin, Charles Dickens’in aynı adlı romanına isim olan ve Paris ve Londra’nın Fransız İhtilali yıllarındaki durumunu anlatan romanı olduğu düşünülebilir. Yazar bu romanında Avrupa’nın bu iki şehrinde yaşanan çalkantıları, buhranları ve toplumlar arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ele alır. Bu yazıda elbette ben bu romandan bahsetmeyeceğim. 

Benim bahsetmek istediğim iki şehir birisi yaşadığımız şehir, memleketimiz Kayseri ve diğeri de toplum ve sosyal yapı olarak şehrimize çok benzeyen şehirlerden birisi olan Konya şehrimiz. Konya ve Kayseri’nin aslında öyle bir bağı da daha var ki belki de bu bağ dünyanın başka şehirleri arasında pek rastlanmayan bir bağ. Konya denince akla gelenin Mevlana Celaleddin-i Rumi olduğu hemen herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Kayseri denince ise böyle bir isim akla gelmiyor maalesef. Oysa Mevlana’yı Mevlana yapan, onun yetişmesinde en büyük pay sahibi olan Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’de medfun olması bu bağın aslında ne kadar güçlü olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.  Bu konuda çok şey söylenip yazılabilir fakat bu kısa Kayseri ve Konya bağlantısını ele aldıktan sonra asıl anlatmak istediğim meseleye gelmek istiyorum. 

Geçtiğimiz haftalarda her iki şehirde düzenlenen Kitap Fuarları’na katılarak kültürel ortamları ile ilgili yakından bilgi elde etme şansım oldu. İlki Kayseri’de yedincisi düzenlenen Kitap Fuarıydı. 10 gün boyunca Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi olarak açtığımız standımızda gelen misafirlerle konuşma, görüşme ve fikir alışverişinde bulunma imkanı buldum. 10 günün sonunda Kayseri’deki fuar bitince, benim kitabımın basıldığı yayınevi olan Nirengi Yayınevinin Konya Kitap Günleri için rezervasyon yapması üzerine Konya’nın yolunu tuttum.

İşte burada bahsetmek istediğim konu bu iki fuar ortamında yaşadıklarımdır. İki şehirdeki fuar arasında, kültür anlayışında gördüğüm muazzam farklılığı ortaya koymaktır.

Maalesef, şehrimizde yaşadığımız olumsuzluklar yanında Konya’da gördüğüm gerçekten takdire şayan tam bir kitap ve kültüre verilen değeri gösteren uygulamaları ortaya koyarak Kayseri’deki fuarın da bundan sonra böyle bir anlayışla hazırlanmasına vesile olabilmektir. Kayseri’deki Kitap fuarının bir panayır ortamından çok kültür ve değerlerin ağırlık kazandığı kitap dostu bir ortam haline getirilmesidir. Peki Konya Kitap Günlerinde Kayseri’den farklı olarak ne gördüm. Konya’da Selçuklu Kongre Merkezinde gerçekleştirilen etkinlikte benim bulunduğum stand Pınar Yayınlarının yer aldığı stanttı.

İlk önce Kitap ve kültür ortamının farklı olması gerekiyor. Panayır yerine giriyor gibi, yeme, içme faaliyetlerinin arasından geçerek kitapların bulunduğu atmosfere girmek daha baştan bu işin doğru yapılmadığını gösteriyor. Konya Kitap Günleri girişinde çok güzel bir slogan belirlenmiş ve bu daha girişte insanlara hissettiriliyor. “Özgürlük için oku”. Bu sloganın niçin seçildiğini tahmin ediyorsunuzdur. Ve girişte bu sloganın yanında büyükçe bir Mescid-i Aksa maketi yapılmış ve gelen misafirler bu sloganın ve Mescid-i Aksa’nın maketi önünde hatıra fotoğrafı çektiriyorlar. Tabii bu slogan ve değişik Filistin ve Gazze ile ilgili hazırlanmış görseller, fuarın içerisinde de yer alıyor. Birçok yerde bu sloganı görüyor ve Filistin ve Türk bayraklarının birlikte olduğu görsellere ve afişlere rastlıyorsunuz. Mesela bir köşede, küçük çocuklar küçük kağıtlara yine Mescid-i Aksa ve Kudüs resimlerinin olduğu mekanda, Gazze ve Filistin ile ilgili hissettiklerini yazıyor ve bunları okuyarak daha sonra da duvara kendi elleriyle asıyorlar. 

Bu anlattığım durum, iki şehrin kitap fuarları arasındaki farklardan bazı hususlar. Bir diğeri ve belki de en önemlisi, Konya Kitap Günleri’ne hemen hemen bütün büyük ve önemli yayınevleri gelip katılım sağlamışlardı. Türkiye’de hatırı sayılır yayınevlerinin örneğin Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Kültür Bakanlığı gibi yayınevlerinin yıllardır Kayseri’ye geldiğini hatırlamıyorum. Hatırlayan varsa söylesin. Bunun bir numaralı sebebinin mevcut uygulanan maliyet hesabı olduğunu biliyorum. Bu yüzden Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür bölümünden bir yetkili ile görüşme fırsatı bulunca bunu hemen soruyorum. Siz bu yayınevlerinden ücret talep ediyor musunuz? Aynen aldığım cevap şu; Yok hocam ciddi bir ücret talebimiz yok. Geçtiğimiz yıla kadar hiç talep etmiyorduk fakat bu yıl sembolik bir rakam talebimiz oldu. Bunun dışında herhangi bir talebimiz olmaz. Peki diyorum ben Kayseri’de çok şikayet ettim. Test kitaplarını burada hiç görmedim. Ayrıca Kayseri’de gördüğüm ve gençleri adeta uyuşturan, bağımlı hale getiren özellikle kız çocuklarını adeta zehirleyen yayınevlerinin olup olmadığını da özellikle soruyorum. Aldığım cevap beni yine şoke ediyor. Hayır hocam burası kitap fuarı, burada test kitabına da yer vermeyiz. Ayrıca olumsuzluklarını bildiğimiz o bahsettiğiniz popüler yayınevlerini de asla davet etmiyoruz cevabını alıyorum. 

Kayseri’de özellikle hafta sonlarında gördüğüm ve kız çocuklarının adeta uyuşturucu bağımlısı haline getiren o kocaman kocaman “takos” gibi kitapları imzalattırmak için saatlerce bekledikleri sıralar gözümün önüne geliyor. 4 gün boyunca son 3 gününde Konya’da kitap günlerini bu şekilde izleme imkanı buldum. Bahsettiğim bu olumsuzluklar gerçekten Kayseri için hayati öneme sahip konular. Bu seviye düşüklüğü şehrin sosyo-kültürel yapısına da yansıyor. Bu anlamda birbirine çok yakın sosyal yapılara sahip olan Kayseri ve Konya arasında kültürel anlamda böylesine büyük bir uçurumun oluştuğunu üzülerek gördüm. Bunu sadece bir kitap fuarı üzerinden değerlendirmek belki yanlış olur diyenler çıkabilir. Fakat İslam dünyasının, Müslümanların Filistin ve Gazze gibi bir kanayan yarasının olduğu bir zamanda Kayseri’de koskoca kitap fuarında bu konu ile ilgili tek bir satır bir şeyin yazılıp çizilmemesi adeta böyle bir yara yokmuş gibi davranılması normal midir sizce. Bu konu ile ilgili tek bir şey görmediğim gibi tam tersine o zehir saçan kitapların adeta peynir ekmek gibi satılması gençlerimizin nasıl bir savrulma yaşadığını ve uzun zamandır Kayseri’de yaşanan sosyal bunalım ve sıkıntıların kaynağını tespit etme noktasında bir ipucu oldu benim için. Son yıllarda Kayseri’nin çeşitli olumsuz haberlerle adının duyulması bunları düşününce hiç tesadüf gelmiyor bana.

Gerçek anlamda, kültürümüze, değerlerimize sahip çıkmak için, maddi kaygılardan uzak iş yapmamız gerekiyor. Bunu bundan sonraki yıllarda yapılacak işlerde göz önünde bulundurulsun diye yazıyorum. Bir zamanlar birbirine çok yakın sosyal yapıları olan bu iki şehir arasında bu denli uçurumun meydana gelmesi ve bunun Kayseri’nin aleyhine cereyan etmesi beni üzüyor. Zaman zaman bu köşeden yazıp çizdim artık şu her şeyi para ve kar penceresinden görme yanılgısından bir kurtulalım. Bu mantıkla hareket ederek Türkiye’nin belki de dünyanın en yüksek katlı bina ortalamasının bulunduğu bir şehir haline geldik. Bunun altında yatan bir tek sebep var bunu herkes biliyor. Daha az alandan daha fazla rant elde edebilmek.

Bunun getirip bıraktığı nokta şehrin 8 katlı bina ortalamasına sahip yüksek katlı binalarla çevrili bir hale gelmesidir. Bunun bir benzeri kültürel ortamda da yaşanıyor. Geçtiğimiz yıllarda seviyesiz konserlerin, özellikle üniversitede yaşanan bahar şenliği adı altında meydana çıkarılan rezilliği az çok herkes biliyor. Bunların konser adı altında kültürel bir faaliyet gibi gösterilmesi başlı başına fecaat bir durumdur. Mazeret olarak gösterilen şey ise daha büyük bir yanlış. Ne yapalım toplum böyle istiyor. Toplum böyle istiyor demekle yanlışın, hatanın üstü örtülmüş mü oluyor acaba. 

Kayseri’de on gün boyunca hafta içi kitap fuarına gelen öğrencilerin yüzde 90’lık kesimi test kitabı geri kalanlarda popüler birtakım kitaplarla ilgilendiler. Ne yapalım burada olmazsa başka yerden bulurlar dendiğini duyar gibi oluyorum. Hayır efendim siz tedbirinizi alın. Zararlı olana gençlerinizin, çocuklarınızın ulaşmasını engelleyin. O zaman giriş kapısında niçin uyuşturucunun zararları ile ilgili broşürler dağıtıldı. Bir polis memuru arkadaşa söyledim bunu. Siz burada uyuşturucu ile ilgili broşürler dağıtıyorsunuz. Yukarda ise gençlerin beyinleri uyuşturuluyor haberiniz yok deyince. Gülümsediğini hatırlıyorum.

Evet gençlerimizi zararlı olandan uzak tutmaya çalışmak bizim boynumuzun borcu. Özellikle, hafta sonlarından bahsetmek bile istemiyorum. Akşama kadar imza kuyruğunda bekleyen ve çoğunluğunu kızların oluşturduğu gençler adeta uyuşturulmuş, hipnozlanmış gibi kendilerine hiçbir faydası olmayan, kafalarının içini çöplük haline getirecek kitaplarla uğraştılar. Ve yukarda da bahsettiğim gibi fuarın tek bir alanında ne Gazze, ne Filistin ve ne de Mescid-i Aksa ile ilgili herhangi bir görsel veya başka bir şeye rastlayamadık. Bu kadar büyük bir insan kitlesinin gelip geçtiği bir ortamda bu benim için büyük bir eksiklikti. Meydanda yer alan “Filistin’le Dayanışma Çadırı”nın getirilip fuarın girişine kurulmaması için ne sebep vardı. Kim engelleyebilirdi bizi. 

Kendi memleketim olan Kayseri’de kitap ve kültürle ilgili böylesine önemli bir etkinlikte önümüzdeki yıl ciddi yayınevlerinin geldiği, anlamlı bir sloganın belirlendiği ve bu çerçevede içerde de gençleri ve çocuklara faydalı olacak faaliyetlerin yer aldığı bölümler olması gerektiğini düşünüyorum. Naçizane bir eğitimci olarak tavsiyem bu. Bu fuardan sonra hemen okulumda araştırma yaptım. Ve maalesef okulumda da birçok kız öğrencinin bu olumsuz kitapları okuduğunu gördüm. Ne yapabilirim diye düşünürken öncelikle kendilerini güzel bir dille uyardım ve şimdi de tavsiye ettiğim kitaplarla kendilerine doğru bir yön belirlemeleri için gayret ediyorum. Ve şükürler olsun ki birçoğu bu yanlışın farkına vardı ve bu kitaplara olan bağımlılığını kesti. Ama mücadele bitmedi. Hala yapmamız gerekenler var. Kitap ve kültürle ilgili etkinliklerde hassas olmamız gerekiyor. Aman okusunlar da ne okurlarsa okusunlar demek büyük bir yanlıştır ve belki de telafisi mümkün olmayan bir yanlıştır. Çünkü bir süre sonra zihinleri ve beyinleri işgal edilen gençler hayatlarının geri kalanını, bunalımlar, psikolojik buhranlar ve birçok sıkıntıyla geçirebilir farklı yollara sapabilirler. Bu yüzden çok dikkatli olmak ve bazı şeyleri önceden görerek ona göre tedbir almak ve düzenlediğimiz faaliyetlere bu gözle bakarak maddi değil manevi kar zarar hesaplarını çok iyi yapmamız gerekiyor. Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları