Acılar coğrafyası Suriye’den ziyaret izlenimleri
Suriye coğrafyası asıl tarihimizde bilinen adıyla Biladüş-Şam bölgesi son 15 yıldır tarifsiz acıların yaşandığı bir bölge haline geldi. Milyonlarca insanın mülteci durumuna düştüğü, evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kaldığı zorlu yıllar yaşandı.

Geçtiğimiz yıl gerçekleşen ve Türkiye’nin öncülük ettiği grupların Esed rejimini devirmesi ile başlayan normalleşme süreci olarak isimlendirilen süreç halen devam ediyor. Benim için Suriye coğrafyası mutlaka görülmesi ve ziyaret edilmesi gereken bir coğrafyaydı. Bunun için geçtiğimiz yıl bir nebze olsun rahatlama ve Suriye’ye dönüşler başlayınca gitmek için çeşitli planlar yapmama sebep olmuştu. Bu planların gerçekleştirilmesi geçtiğimiz haftalarda nasip oldu. Bir grup arkadaşla birlikte Kilis Öncüpınar sınır kapısından başlayan yolculuğumuz Suriye-Ürdün sınırındaki Dera’ya kadar uzandı. Burada bu kısa üç günlük Suriye ziyaretimizde yaşadığımız, gördüğümüz ve kayıt altına almanın nasip olduğu yerlerle ilgili bilgileri aktarmaya çalışacağım.
Öncüpınar sınır kapısından Suriye’ye geçiş
Gece 04.00 gibi Kayseri’den hareket ettikten sonra Kilis Öncüpınar sınır kapısına sabah saatlerinde vardık. Burada hemen sınır kapısına yöneldik ve Öncüpınar sınır kapısında işlemlerimizi önce Türk tarafında daha sonra da Suriye tarafında gerçekleştirdik. Suriye tarafına araba ile geçişte çok bir zorluk yaşamadık. Yurt dışı çıkış harcınızı yatırmışsanız bir 15 dakika içerisinde Suriye tarafına geçiş yapıyorsunuz. O tarafta ilk giriş olduğu için işlemler biraz uzun sürüyor. Daha yeni yeni bir sistem oturtmaya çalıştıkları için işlemler biraz yavaş ilerliyor. Öncelikle araba ile ilgili işlemleri gerçekleştiriyoruz. Araç için bir defter veriyorlar. Yaklaşık 30 sayfa kadar olan bu deftere giriş çıkış tarihleri sürekli işleniyor. Sanırım bu defter sürekli gidip gelenler için tasarlanmış bir defter. Bu işlemin ardından bireysel vizelerimizi almaya sıra geliyor. Her birimiz için 50’şer dolar vize ücreti ve araç için de 30 dolar ödediğimiz ücretlerin ardından işlemlerimizi tamamlayıp sınır kapısından Suriye tarafına geçiyoruz. Sınırın hemen yakınında bulunan Azez ilçesinde yoğun bir yaşam bizi karşılıyor. Türkiye’nin kontrolündeki bölgeler arasında yer alan Azez bölgesinde hayat canlı bir şekilde devam ediyor.
Yolculuk arkadaşlarından bahsetmeden olmaz
Yolculuk için ilk teşebbüslerimi geçen yıl yapmış fakat başarısız olmuştum. Tarihleri ayarlayamadığım için Kızılay’la birlikte yapılan geziye katılamamıştım. Ancak bu sefer gitmeyi iyice aklıma koymuştum. Bu planımı özellikle Suriye coğrafyasındaki Hamidiye Hicaz Demiryolu Tren İstasyonlarını ve o bölgeleri gezmek için gitmek istediğimi Daruzaceze Vakfı Başkanı değerli ağabeyimiz Faruk Aksebzeci’ye iletmiştim. Kendisi de Hicaz Demiryolunun yeniden işlemeye başlaması ile ilgili çok istekli olduğu için benim bu teklifimi kabul etti ve beraber gidebileceğimizi söyledi. Fakat arabayla gidip nasıl olacak. İzin veriliyor mu verilmiyor mu bilmiyordum. Ben biraz araştırınca izinlerin falan alınması gerektiği gibi birtakım bilgiler aldım. Fakat Faruk abi, böyle bir izin işinin falan olmadığını direk gidilip geçilebileceğini öğrendi bunun üzerine yola çıkmaya karar verdik. Bu arada Suriye’ye daha önce birçok defa gidip gelmiş olan Mahmut Murat ağabeyinde bizimle geleceğini ve oraları bildiği için bize çok faydasının olacağını söyledi. Bunun üzerine önce Çarşamba günü yola çıkmayı düşündük fakat o gün özellikle Yazar Taha Kılınç’ın Kayseri’deki programları olduğu için bu programlara katılmak amacıyla bir gün daha erteledik. Dolayısıyla Perşembe gecesi yola çıktık. Perşembe günü kapıdaki işlemler uzun sürdüğü için öğle saatlerinde Suriye sınır kapısından ancak çıkabildik.
Azez’de bizi Çobanbey tarafından yani Cereblus tarafında yaşayan bir Türkmen genç olan Muhammed’in karşılayacağı ve bize tercümanlık yapacağını öğrendim. Faruk abi oradan bazı arkadaşlarla temasa geçerek bizim tercümanlık ihtiyacımızı karşılamak ve bölgede bize mihmandarlık yapmak üzere Muhammed’i ayarlamıştı. Azez’de bir süre aradıktan sonra bağlantıya geçtiğimiz Muhammed’le buluşmayı sağladık ve Azez’den Halep’e doğru yola çıktık. Muhammed’in telefonunda bir arıza olduğu için bağlantı sağlamakta biraz zorluk yaşasak da sonunda buluşabiliyoruz.
Tabii Azez gerçekten canlı, şehir merkezinde hayat hareketli bir şekilde devam ediyor. Her ne kadar bazı binalarda savaşın izleri hala görünse de, Azezliler hayatlarını devam ettirmek için çeşitli yolları bulmuşlar. Elektrik Suriye’nin her yerinde bir sorun olmaya devam ediyor. Güneş enerjisi panellerinden karşılanan elektrik ihtiyacı güneşin olmadığı zamanlarda büyük sıkıntı oluyor. Bu arada yollar da umduğumdan daha iyi durumdaydı. Her ne kadar yollardaki tümseklerden dolayı şikayet etsek de, Halep yoluna çıkınca bu tümsekler de kalmıyor. Azez ve Halep arası yaklaşık 80 km. civarında. Böylece Halep Hamidiye Hicaz Demiryolu İstasyonu’na doğru hareketimizi sürdürüyoruz. Halep’te ilk durağımız Hamidiye Hicaz Demiryolu İstasyon binası oluyor. Tarihi binaya vardığımızda kapalı bulduk. Görevlileri bulup içeri giriyoruz tarihi binayı daha önce fotoğraflarından ve videolarından bildiğim için canlı canlı içinde olmak insana bambaşka duygular yaşatıyor. Şu an istasyon binası kullanılmıyor kapalı vaziyette. Sadece yük trenlerinin gelip gittiğini söyleniyor. Bunun dışında yolcu taşımacılığı şu an yapılmıyor. Görevli arkadaşlar gezmek için Tren Yolları Genel Müdürlüğünden izin almamız gerektiğini söylüyorlar. Fakat içerisini ve istasyon dış kısımlarını zaten yeterince fotoğraflama imkanı buluyorum ve bu benim için sevindirici bir gelişme oluyor. Daha sonra Halep içerisinde ve istasyon binasının biraz uzağında olan Genel Müdürlük binasını bulup yetkili müdürlerle görüşme talebimizi ilettiğimizde, Türkiye’den geldiğimizi ve Hicaz Demiryolu ile ilgili çalışmalar yaptığımızı söyleyince, genel müdürlük katında görüşme yapma imkanı buluyoruz. Genel Müdürlük binasında ilgili mühendis İsmail Ahmad isimli bir kardeşimizle görüşme ve düşüncelerimizi aktarma imkanı buluyoruz.
Faruk abi ısrarla, Hicaz Demiryolunun yeniden faaliyete geçmesi için ne yapılması gerektiğini gerekirse kendisinin de katkıda bulunabileceğini ısrarla söylüyor. Mühendis İsmail Ahmad ise şu an çalışmaların devam ettiğini yük trenlerinin çalıştığını fakat hattın bakım gerektirdiğini anlatıyor. Faruk abinin ısrarlı yardım taleplerini ulaştırmak için nereyle bağlantı kurmamız gerekiyor sözlerine karşılık kendi kartvizitini vererek buradaki telefon ve mailler yoluyla bağlantıya geçilebileceğini ve gittiğimiz yerlerde de oradaki arkadaşların yardımcı olacaklarını belirtince epey bir rahatlıyoruz.

Bundan sonra Suriye içerisindeki diğer istasyon binaları ile ilgili de çalışmalarımızda biraz olsun rahat hareket edebileceğimiz anlamına geliyor bu sözler. Buradaki görüşmenin ardından Halep’te artık akşam yaklaştığı için burada kalacağımız Hüdai Bereket Derneği’nin binasını bulmak üzere verilen haritadan mekanı bulmak için yola koyuluyoruz. Bu arada Halep’in içerisini de turlama ve gezme imkanı da oluyor bu arayış. Biraz zor da olsa derneğin binasını bulup burada açlığımızı giderdikten sonra, ikindi namazlarını da kılınca, Halep kalesi ve Halep Kapalı Çarşısı’nı gezmek için dernekten çıkıyoruz. Halep Kalesi, Halep’in merkezinde bir yerde fakat akşam saatlerinde trafik Halep’te çok yoğundu. Adeta bizim büyükşehirlerin trafiğine benzer bir trafikle karşılaşıyoruz.

Bu arada Hüdai Derneğinde, derneğin Suriye müdürü arkadaşımızdan bahsetmeden de geçemem. Kendisi Azerbaycan Türkü ismi Nurlan. Gerçekten misafirperverliği konusunda kendisine müteşekkirim. Bizleri çok güzel ağırladı. Halep Kalesi’ni gezmek üzere onun arabasıyla çıktık. Aracı park ettikten sonra, kale ve çevresini şöyle bir turlama imkanı bulduk. Saat geç olduğu içi kalenin içerisine girme imkanı olmadı. Fakat dış çevresi de çok tarihi bir kalenin kapısında bir süre durup görevli olup olmadığına bakıyoruz. Görevlilerden birisi gelince durumu anlatıp uzaktan geldiğimizi ve Türkiye’den ziyarete geldiğimizi kısa bir gezme talebimizi ancak kalenin giriş bölümünde kısa bir fotoğraf çekimine izin vererek yanıtlıyor. Bizde çok içerilere gitmeden giriş kapısı bölgesinde fotoğraflar çektikten sonra kaleden ayrılıp, Halep Kapalı Çarşısı’na doğru gidiyoruz. Akşam saatleri olmasına rağmen kapalı çarşı canlı bir ortama sahip. Dükkanlar açık ve geç saatlere kadar alışveriş devam ediyor. Bu arada belirtmek gerekiyor. Halep kapalı çarşısı toplam mesafe olarak dünyanın en büyük kapalı çarşısı. Toplam ara sokakları ile birlikte uzunluğu 13 km.’yi buluyor. Bu gerçekten inanılmaz bir uzunluk. Bu şekilde akşam saatlerinde Kale çevresi ve Kapalı çarşıyı gezerek ilk gün gezimizi tamamlamış oluyoruz. Özellikle Kapalı Çarşı çevresinin tarihi önemi çok büyük. Kapalı Çarşı çevresinin bir başka önemli yönü de aralarda küçük küçük yüzlerce mescidin bulunması. Çarşı içindeki bu mescidler de adeta çarşı ile bütünleşmiş ve çarşının bir parçası olmuş durumda. Tabii bu mescidler ve camilerin bir kısmı şu an tadilat görüyor. Yıllar süren yıkımın etkilerinin silinmesi için her yerde gayret olduğu gibi bu tarihi binalarda da hummalı bir çalışma devam ediyor.
Bu Halep gezisini ardından dernek binasına döndüğümüzde günün yorgunluğu ile kanepeye uzanınca adeta aynı anda uykuya dalıyorum. Sabah namazı için kalktığımızda bir sürpriz bekliyor bizleri. Elektrikler, önceki gün yeterince güneş olmadığı için güneş panelleri dolmadığı için enerji kalmıyor ve elektrikler kesiliyor. Telefonların ışıkları ile eşyalarımızı hazırlayıp yola düşmemiz ve hava aydınlanınca Humus’ta olmamız gerekiyor. Gece erken saatlerde saat 4 gibi Halep’ten çıkıyoruz. Halep’te Nurlan kardeşimizle vedalaşıp ayrılıyoruz.
Tarihi Halep Kalesi ve Çarşısı
Suriye'ye deki en güzel gezilecek yerlerden biride Halep Kalesi dünyanın en eski yapılarındandır. 10 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip olan bu kale şehrin ilk kurulduğu yerleşim alanı içinde Kalenin içinde ise binlerce insanın uzun zaman yaşamasına elverişli alt yapısı olması diğer kalelerden ayıran bir özellik.
Halep'i ziyaret ettiğimde şehri kuş bakışı görmek çok güzeldi fakat şu an o güzellik kalmamıştır.
Halep Kalesi kuzey Suriye'nin Halep şehrinde, kuvvetlendirilmiş büyük ortaçağ sarayı. Dünyanın en eski ve en büyük kalelerinden biri sayılır. Kale tepesinin kullanımı M.Ö. 3.000 yıllarına dayanır. Sonradan Grek, Bizans, Eyyubi, Memluk ve Osmanlı medeniyetleri tarafından fethedilmiştir. Yapının çoğu Eyyubi dönemine dayandığı düşünülmektedir. Şehre hakim olan Kale, 1986'dan beri UNESCO Dünya Miras Listesindeki Antik Halep Şehri'nin parçasıdır.
Hama’yı geçip Humus doğru hareket
Halep’ten sonra gelen ilk büyük şehir Hama şehri fakat gece erken çıktığımız için havanın aydınlanmasından önce Hama’ya vardığımız için burada durmanın bir anlamı olmadığını düşünerek Humus’a doğru hareketimize devam ediyoruz. Sabah namazı vakti geçmek üzere olduğu için bir benzinlikte durarak namazlarımızı kılıyoruz. Benzin istasyonunun görevlisi kendi kaldığı yeri açarak namaz kılmamıza izin veriyor. Daha sonra Humus şehrine hava aydınlanmak üzere güneşin ilk ışıkları görülmeye başladığı sırada giriyoruz. Şehirde ilk uğradığımız yer, Halid b. Velid Camii. Aynı zamanda Hz. Halid b. Velid’in de kabrinin, türbesinin bulunduğu bu cami savaş sırasında yıkılmış ve son bir yıl içerisindeki süreçte yeniden tamir edilerek ibadete açılmış. Aynı zamanda büyük bir bahçesi var ve bahçesine ince yeşil halı döşenmiş demek ki bazen burada cemaat dışarıya kadar taşıyor. Bu yapılan düzenlemelerden bunu anlıyoruz. Caminin içerisine girdiğimizde sabah namazının kılındığını anlıyoruz. Fakat cemaat hala caminin içerisinde ve Cuma sabahı olması sebebiyle Esmaul Hüsna ile ilgili bir zikir yapılıyor. Bütün cemaate bu zikirlerin olduğu doküman dağıtılıyor ve herkes okunan bu zikri takip etme imkanına sahip oluyor. Zikir tamamlandıktan sonra yavaş yavaş yola koyulmak daha doğrusu Humus Tren İstasyonunu bulmak üzere Halit b. Velid Camiinden ayrılıyoruz. Tabii bu arada ortalık aydınlandığı için Humus’taki yıkımın, savaşın meydana getirdiği yıkımı daha yakından görüyoruz. Silahlarla tahrip olmamış bina neredeyse yok gibi. Birde caminin hemen yanında bulunan tabelada, 2011’de Suriye’de olayların çıkmasına sebep olan şehit edilen küçük Hamza’nın fotoğrafının olduğu bir tabelayı görüyoruz. Demek ki, küçük Hamza Suriye direnişinin bir sembolü haline gelmiş.
Hama ve Humus’un acılarla dolu kaderi
Humus denilince akla elbette Hama’da geliyor. Baba Esed döneminde yaşanan o büyük katliam akla geliyor. 80’li yıllarda Baba Esed döneminde Hama ve Humus şehirlerinin nasıl kendi savaş uçakları tarafından nasıl haritadan silindiğini hatırlayıp bugün benzer bir kaderin yine aynı şehirlerde yaşanmasını görüp üzülüyorum. O yıllarda 80’li yıllarda bir lise öğrencisiyken Suriye’de yaşanan o büyük katliamı, sadece birtakım dergilerin ve İslami yayınların kaleminden öğrenir ve elimizden bir şey gelmemesinden dolayı üzülürdük. Özellikte1980’li yıllarda Hama’da gerçekleştirilen büyük katliam, Baba Esed’in Baas rejiminin tarihe geçen en büyük katliamlarından birisiydi.
Humus’ta bunlar aklıma geldi. Ve o günlerin acısından sonra bu savaş döneminde de en büyük yıkımın yaşandığı yerlerden birisinin Humus olması da düşündürücüydü. Fakat bütün bunlara rağmen çekilen acılara rağmen, camilerin dolması Humus’ta özellikle Halid b. Velid camiinde sabah namazı gördüğümüz manzara, burada ilim geleneğinin hala devam ettiğinin en önemli göstergesi olarak hafızalarımıza kazındı.
Bu arada Humus gezimizde, Hicaz Demiryolu’nun Humus İstasyon binasını bulup gezmeye başladık. Fakat istasyon tamamen terkedilmiş bir vaziyette, atıl durumdaydı. Fakat bina yeniydi ve tarihi binaya benzeyen bir tarafı yoktu. Burada bekçi olarak görev yapan ve daha sonra tanıştığımız Hüseyin isimli görevli kardeşimize ne aradığımızı bizim tercümanımız Muhammed anlatınca durumu anlıyor ve tarihi binanın yerini bildiğini söylüyor. Biraz bekledikten sonra yerine birisini bırakarak tarihi binanın bulunduğu yere doğru gidiyoruz. Çok uzak değil, yeni istasyon binasından 300 metre kadar uzakta metruk bir binaya götürüyor bizi. Evet binayı uzaktan görünce hemen tanıyorum çünkü buralara daha önce gelmemiştim fakat binaların fotoğraflarını biliyordum. Bu yüzden binayı görünce hemen tanıyorum ve hemen etrafı gezmeye başlıyorum. Klasik Hicaz Demiryolu İstasyon binalarının bir benzerini tıpkı Halep’teki gibi görmenin mutluluğunu yaşıyorum. Buradaki bina tarihi istasyon binası, bakım atölyeleri ve lokomotifin ve vagonların manevra yapabilmeleri için yapılmış çeşitli aksamdan oluşuyor. Buradaki ve etraftaki binaların çekimini yaptıktan sonra, kendisiyle de bir hatıra fotoğrafı çektirdiğimiz Hüseyin kardeşimize veda edip Humus istasyonundan ayrılıyoruz. Bu arada Halep Tren Yolları İdaresinden almış olduğumuz genel müdürün kartviziti oldukça faydalı oluyor.
Buralara gelmeden önce Halep’e uğrayarak Tren Yolları idaresine durumu bildirdiğimizi söylüyoruz ve arkadaşlar da ellerinden gelen yardımı yapıyorlar. Nitekim tarihi binayı onların göstermesi ile bulabiliyoruz. Yoksa yeni istasyon binasının arasında kaldığı için bulmak çok mümkün olmayabilirdi diye düşünüyorum. Humus’ta tabii birde tarihi kale bulunuyor. Buraya istasyon binasına yakın bir yerde olan Humus kalesine de uğramak için hareket ediyoruz. Tarihi kale Humus’un merkezinde ve bir tepenin üzerinde yer alıyor fakat çok fazla bir şeyin kalmadığını sadece birkaç duvar kalıntısı ve birkaç kemerin kaldığını görüyoruz. Tepenin üzerinde bu kalıntılardan başka kale ile ilgili fazla bir şeyin kalmadığını görüyoruz. Bu şekilde kaleyi de gördükten sonra yola devam ederek Şam’a doğru hareket ediyoruz.





