Medine-i Münevvere, Muhammed Ümmetinin Payitahtı. Yıllar önce Medine’den ayrılırken yeniden ziyaret için geleceğime inanarak ayrılmıştım. Yine Allah nasip etti ve yeniden Medine’deyiz. Medine’de, Medine Uluslararası Türk Okulu’nda görev yaparken hemen hemen her gün içimden geçirirdim, gerçekten burada mıyım Medine de mi yaşıyorum diye düşünmekten kendimi alamazdım. Ümmetin Payitahtı, gözbebeği Medine’de yaşamak fikri hayal gibi gelirdi bana. Ama Allah nasip etti 5 müstesna yıl geçirdim Medine-i Münevvere’de.
Evet başlıkta belirttiğim gibi burası Medine-i Münevvere. Efendimizin gelişinden önce Yesrib adını taşıyan ve onun gelişinden sonra nurlanmış anlamına gelen Münevvere ve Medeni bir yer olması hasebiyle de ikisinin birleşimi ile Medine-i Münevvere, nurlanmış şehir anlamını taşıyan ve böylece sonsuza kadar devam edecek adına kavuşan müstesna şehir.
Mekke’nin, Kabe’nin ziyaretinin ardından umre ziyaretinin diğer durağı Medine’deyiz. Medine belirttiğim gibi müstesna bir belde. Her yönüyle müstesna. Tarihi ve kültürel değerinin yanında en önemlisi de Efendimiz aleyhisselamın gelişi ile ümmetin şehirlerine örneklik teşkil eden, Müslümanların 1400 yıl boyunca şehirlerini kurarken ilham aldıkları mübarek belde.
Medine ile ilgili çok şey söylenebilir fakat yazının amacı bu olmadığı için Medine ile ilgili düşüncelerimi burada bırakarak, Mekke yolculuğunun ardından Medine’ye gelişle yazıma devam etmek istiyorum. Medine’ye yaklaşınca ilk önce girişte 2021 yılında biz giderken yapımı devam eden köprülü kavşak çalışmaları tamamlanmış ve trafik artık bu kavşaktan akıyordu. Akşam namazı saatlerinde girdiğimiz için Medine girişinde Medine’yi bilenler hatırlar Mikat Mescidi’nin karşısında bir mescidde akşam namazını eda ediyoruz. Namazın ardından bizi kalacağımız eve götürmek için İbrahim amcayı bekliyoruz. İbrahim amca bizim öğretmenlik yaptığımız dönemde hem velimiz hem de servis hizmeti de veren burada yıllardır yaşayan Türk vatandaşı, Medine ehli güzel insanlardan birisi. Bizi kalacağımız burada yani Medine Uluslararası Türk Okulunda görevi yeni biten ve Türkiye’ye dönüş yapan Duran Cankatar hocamızın evine götürüyor. Tabii eve geldiğimizde bir sürprizle karşılaşıyoruz evde sular kesiliyor. Burada zaman zaman böyle kesiliyormuş ve bu da bize denk geliyor fakat Allah’tan ertesi gün geliyor ve bir daha dönüşümüze kadar hiç kesildiğine şahit olmadık.
Tabii hemen Mescid-i Nebevi’ye gitmek istiyoruz ve eve eşyaları yerleştirmek için eve çıkıyoruz. Ancak bizi Medine’ye getiren Bülent kardeşimin aracında küçük bir arıza ortaya çıkıyor eksozu arızalanıyor. Onunla birlikte İbrahim amca bizi bir tamirciye götürüyor orada bu arıza hallediliyor. Daha sonra kalacağımız eve dönüyoruz. Tabii çok yorgun olduğumuz için hemen dinlenmek istiyoruz. Birkaç saatlik dinlenmenin ardından sabah namazı için Mescid-i Nebevi’nin yolunu tutuyoruz. Evle Mescid-i Nebevi arası yaklaşık 1 kilometrelik mesafe. Mescide yaklaşıp minarelerini görmeye başlayınca içimi bir heyecanın kapladığını hissediyorum. Bu duygu bambaşka bir duygu pek anlatılabilecek gibi bir duygu değil. Yaşamak ve hissetmek gerekiyor. Bu arada sabah ezanı okunuyor. Bahçeye girince ezan okunduğu için içeri girişleri kapatıyorlar. Bizde sabah namazını selamlama kapısının yanında dışarda bahçede kılıyoruz. Namaz bitince biraz bekledikten sonra Bülent kardeşimle birlikte selamlama kapısına doğru ilerleyip Efendimiz Aleyhisselama selamımızı iletmek için Ravza-ı Mutahhara’ya yöneliyoruz. Tabii Ravza’nın içi her zamanki gibi çok kalabalık. Dünyanın her yanında Müslümanlar Efendimize olan muhabbetlerini, sevgilerini ifade etmek için selamlama kapısından içeri adım atıp Ravza’ya doğu ilerliyorlar. Efendimizin, “Evimle mescidim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurarak Müslümanları adeta burayı ziyarete teşvik ettiği Ravza’da efendimizen “Esselamü aleyke Ya Rasulullah” dedikten sonra selamlama kapısından büyük bir hürmet ve saygıyla dışarı çıkıp bir süre de Ravza-ı Mutahhara’nın üzerinde bulunan Yeşil Kubbe’yi seyre daldıktan sonra eve dönüş yoluna geçiyoruz. Eve vardığımızda Bülent kardeşimizi tekrar Mekke’ye dönmek üzere uğurluyoruz.
Tabii eve dönerken Medine kaldığımız yıllarda sürekli yediğimiz ve Medinedekilerin oldukça aşina olduğu Şebbate ekmeği ve ades denilen, mercimek çorbasını andıran fakat ondan biraz daha koyu olan çorbamızı alarak eve geliyoruz. Gerçekten şebbate ve ades önceki zamanlarda da oldukça lezzetli gelirdi şimdi de bu lezzeti tatmak insana hoş bir hatıranın hatırlanması oluyor.
Gündüz saatleri Suudi Arabistan’da çok sıcak geçiyor. Özellikle 2 Ağustos’ta orada olduğumuzu düşünecek olursak o dönemde Mekke olsun Medine olsun özellikle 11 ve 16 saatleri arasında dışarda kalmak çok zor. Bu yüzden hala bu saatler arasında dışardaki iş faaliyetlerinin tamamı duruyor. Sadece içerde çalışanlar için çalışma devam ediyor.
Bulunduğumuz ev Mescid-i Nebevi Kuba Mescidi arasında yer aldığı için bu iki mescid arasındaki yollar çok güzel düzenlenmiş, yeşillendirilmiş ve bu ikisi arasında elektrikli arabalar çalışıyor. Mescid-i Nebevi çevresinde inşaatlar artmış, her yer inşaat ve şantiyeler her tarafı kapmamış. Bu inşaatlar tamamlandığında gerçekten mescid ve çevresi bambaşka bir görünüme kavuşacak fakat şu anda bu inşaat çalışmalarından dolayı yolların bir kısmı kapalı olduğu için biraz sıkıntı yaşanıyor. Bu inşaat meselesine şöyle bir açıklık da getirmek gerekiyor. Medine ve çevresinde yeni yerleşim yerlerinin inşaatları da devam ediyor. Medine’nin hemen çevresinde bizdeki TOKİ’nin evlerine benzer evler inşaa ediliyor. Bunların bir kısmı tamamlanmış ve insanlar oturmaya başlamış. Site şeklinde ve altı, yedi katlı olan bu evler gerçekten Medine’nin çehresini değiştireceğe benziyor.
Medine’ye gelir gelmez ilk peşine düştüğümüz şey Ravza’ya giriş için randevu alabilmek oldu. Bunun için telefona Nusk denen bir uygulamayı yüklemeniz gerekiyor. Bu uygulamayı yükleyip randevunuzu alıyorsunuz ve belirlediğiniz saatte yer varsa ziyaretinizi yapıyorsunuz. Bizlerde bir iki gün sonra bu randevumuzu alıp oğlum Muhammed Enesle birlikte öğle saatlerinde Ravza’ya girip ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. Namazımızı kılıp, duamızı ediyoruz. Peygamber Efendimize selam ileten, dua isteyen arkadaşların selamlarını dualarını iletiyorum. Tabii bizzat kendilerinin gelip bu isteklerini yerine getirmeleri için de Cenab-ı Hakka dua ediyoruz. Tabii bu dualarda ön planda hep Gazze ve Filistin var. Biz burada bu duaları yaparken Peygamberimizin en önem verdiği hususlardan birisi olan ümmet bilincinin yeterince farkında olamamanın mahcubiyeti de ayrıca içimi acıtıyor. Efendimiz olsaydı dünyanın herhangi bir bölgesinde bir Müslümanın eziyet görmesine hele hele bu kadar pervasız katledilmelerini asla izlemez ve gerekirse tek başına gidip o zulümleri işleyenlerin başlarına dünyayı yıkardı diye düşünmekten kendini alamıyorum. Bizim ise bu çaresizliğimizin bir açıklamasının olmaması da ayrıca insanı kahrediyor. Dünyalık bir takım kaygılar. Siyasi ve politik hesaplar Müslümanların harekete geçmesinin önündeki en büyük engel. Ulus devletlere bölünmüş, ümmet bilincinden uzak yönetimler altında bulunan Müslümanların durumu içler acısı maalesef.
Mescid-i Nebevi’ye özellikle akşam, yatsı ve sabah namazlarında gitme imkanımız oluyor çünkü evden Mescid’e olan 1 kilometreden fazla mesafe öğle sıcağında gerçekten insana adeta bir işkenceye dönüşüyor. Gidip gelirken etraftaki dükkanları gözlemleme ve fiyatlara görme imkanı buluyoruz. Tıpkı ekmeğin hala 1 riyal olması gibi 4 yıl önceki fiyatlar aynen duruyor. Çok az bir fiyat farkı oluşmuş genellikle fiyatlar yerinde duruyor. Bu da serbest piyasa ekonomisi ve kapitalist ekonominin nasıl bir zulüm meydana getirdiğini gösteren önemli bir gösterge. Suudi Arabistan’da temel tüketim maddelerinde fiyatlar konusunda sıkı bir denetim var bu yüzden fiyatların fahiş artışına müsaade edilmiyor.
Birkaç gün sonra Medine’de her zaman olduğu gibi Türklerin toplanma mekanı olan Milli Görüş oteline gidiyorum. Otele varınca burada beraber çalıştığımız Mustafa Asarkaya hocanın da burada olduğunu görüyorum. Böylece onunla da görüşmüş oluyoruz. Burada ona ve orada çalışan bazı eski öğrencilerimize de benim “21. Yüzyıl Hicaz Seyahatnamesi” kitabımı hediye etme imkanı buluyorum. Ardından Mustafa hocayla birlikte yatsı namazı için Mescid-i Nebevi’ye gidiyoruz ve yine ezan okunduktan sonra bahçeye girdiğimiz için mescidin bahçesinde namazımızı kılıyoruz. Namazın ardından güzel bir tesadüf yaşıyoruz ve Medine Uluslararası Türk Okulu’nun müdürü İbrahim Taş hocamla karşılaşıyoruz. Ve kendisi ile aynı binada olduğumuzu öğreniyorum. Bu da güzel bir tesadüf oluyor ve ertesi gün okula giderken buluşmak üzere anlaşıyoruz. Ertesi gün öğle saatlerine doğru okula doğru giderken etrafı gözlemleme imkanı buluyorum. Burası bizim eski okul güzergahına yakın bir bölge. Yeni okul binası da gayet güzel, kız ve erkek okulları yan yana bir kapıyla birbirinden ayrılmış, içerde inşaat ve düzenleme çalışmaları devam ediyor. İbrahim hocam geçen yıl yeniden açılmasının ardından şu an yaklaşık 150 öğrencinin olduğunu söylüyor. Bunun da oldukça iyi olduğunu düşünüyorum çünkü okulun kapatılmasından sonra Medine’de bulunan Türk vatandaşları hem pandemi dolayısıyla hem de çeşitli vergilerin artırılması ile imkansızlıklardan dolayı Medine’yi terk etmişlerdi. Okul yine Medine’deki bir özel okul olan Hendek Okullarının Türk şubesi olarak devam ediyor. Okul ve çevresi daha önceki okula göre daha nezip ve düzenli bir mekanda bulunuyor. Okulumuzun çevresini de şöyle bir görme imkanı oluyor ayrıca Hendek Okullarının okulumuzdaki temsilcisi Nebil Yasa üstadla görüşmek ve hasret gidermek de beni oldukça sevindiriyor. Bu şekilde Medine Uluslararası Türk Okulu’nun faaliyetlerine yeniden başladığını görmek beni mutlu ediyor. İnşallah öğrenci sayısı da giderek artar ve daha iyi bir konuma gelir.
Medine-i Münevvere’de gündelik hayatta ufak tefek değişiklikler olsa da genellikle çok büyük değişiklikler yok. Artık bayanların araba kullanması normalleşmiş ayrıca bisiklet ve skoter süren bayanlara da rastlamak mümkün. Tabii bayanların büyük çoğunluğu siyah abeye kıyafetlerini giymeye devam ediyorlar. Başı açık kimseyi görmedim. Fakat Cidde ve Riyad’da başı açık bayanların artık normal karşılandığını duyduk. Fakat bu durum Medine için söz konusu değil. Bu anlamda Medine bu ayrıcalığını ve tesettür konusundaki hassasiyetin devam ettiği bir şehir olma özelliğini sürdürüyor. Günlük hayatın en önemli parçaları olan camiler aynı şekilde işlevlerini devam ettiriyorlar. Her vakit mahalle mescidleri de dolmaya devam ediyor. Mescidler mahallelerde çok fazla olmasına rağmen eskiden olduğu gibi yine dolmaya devam ediyor. Eskiden ezanın yanı sıra Kur’an tilaveti de dışarıya yansıtılıyordu fakat artık bu uygulamaya son verilmiş ve sadece ezan sesi dışarıya yansıyor. Ayrıca özellikle ikindi namazından sonra hemen hemen her mescidde çocukların Kur’an öğrendikleri ders halkaları aynen devam ediyor ve oldukça kalabalık oluyor.
Bu arada Kuba Mescidini de ziyaret etme imkanı buluyoruz. Kuba kaldığımız eve yaklaşık 1,7 km. lik bir mesafede bulunuyordu. Akşam namazı saatine doğru yola çıkınca Cuma Mescidine varmadan sağda Seniyyetü’l Veda Tepesinde bulunan ve Medine Müdafii Fahrettin Paşamızın yaptırmış olduğu kalenin etrafının açıldığını ve üzerinde iskeleler kurularak restorasyon çalışmaları yapıldığını görmek beni sevindiriyor. Tabii Osmanlı kalesi diye yazmıyor tabelalarda ama Tarihi Kale diye belirtiliyor. Tabii ben tarihini bildiğim için bu çalışmaya seviniyorum. İlerleyen günlerde bu iskelenin de kaldırıldığını ve kalenin etrafında düzenleme çalışmalarına başlandığını görmek beni daha çok sevindiriyor. Bu kale Birinci Dünya Savaşı sırasında Fahrettin Paşa tarafından Medine savunması için yaptırılıyor ve o dönem Şerif Hüseyin eşkıyasının İngiliz desteği ile Medine’yi ele geçirmesine engel oluyor. Cuma Mescidinin tam karşısında da yine tarihi bir mekan daha ortaya çıkarılmış o da Efendimizin gelip namaz kıldığı Utban b. Malik Mescidi, evi ve kuyusunun kazı çalışmaları ile ortaya çıkarıldığını ve etrafının koruma altına alındığını görmekte ayrıca sevindiriyor. Her ne kadar geçmiş dönemlerde tarihi eserlere karşı yeterince ilgi olmasa da bundan sonra tarihi eserlere bu şekilde sahip çıkılmasının devam edeceğine umuyorum.
Bunun yanında Kuba Mescidi’nin güneyinde bulunan Azkin Kuyusu ve hurma bahçesi düzenlenerek ziyarete açılmış ve belli bir ücret karşılığında gezilebiliyor. Yine daha önce sadece dört duvardan ibaret olan Musabbah Mescidi güzel bir şekilde düzenlenmiş üstü ahşap direklerle kapatılıp üzerlerine ince bir örtü ile kaplanmış ve etrafında düzenleme çalışmaları devam ediyor. Buradan Kuba’ya kadar da gelen ziyaretçilerin oturup dinleneceği, çay ve kahvelerini içebileceği mekanlar yapılmış bu düzenlemeler de gösteriyor ki zamanla Suud idaresi turist çekmek içi farklı uygulamalara da gidecek. Kısaca gerek Mescid-i Nebevi çevresinde gerekse Kuba Mescidi çevresinde oldukça önemli düzenlemeler yapılmış. Bu arada Cuma Mescidi ve Kuba Mescidi arasında bulunan Ranuna Vadisi ise yepyeni bir çehreye bürünecek gibi gözüküyor. Fakat buradaki çalışmalar birkaç yıl daha süreceğe benziyor. Bu düzenlemeler tamamlandığında gerçekten Medine ve çevresi bambaşka bir görünüme kavuşacak. Bu düzenleme çalışmalarının bir benzeri de, Hamidiye Hicaz Demiryolu Medine İstasyonu çevresinde de yaşanıyor. Karşısında, Emirlik binasının yanında bulunan alan tamamen binalardan temizlenerek buraya büyük bir park inşa edilmiş. Parkın içerisinde Osmanlı Karakol binası ve hemen yanında da tarihi bir bina parkın içerisinde kalmış ve aynen korunmuş bir vaziyette restorasyon çalışmalarının yapılmasını bekliyor. İçerisine girip gezme imkanı buluyorum her ne kadar içerisi yıkık vaziyette ise de çok az bir çalışma ile yeniden canlandırılabilir diye düşünüyorum. Kısaca tarihi eserlerin etrafında devam eden bu çalışmalar oldukça sevindirici ilerleyen yıllarda bu eserleri rahat bir şekilde ziyaret edilebilir diye düşünüyorum.
Tabii üzüntü verici bir durumda maalesef Medine’de araç kiralama meselesini halledememek oldu. Biz Cidde havaalanında vize aldığımız için bize herhangi bir belge verilmemişti. Bu yüzden araç kiralama şirketlerinden belge olmadan araç kiralamak mümkün olmadı. Bu yüzden gitmek istediğim birçok yere gitme imkanım olmadı. Medine içerisindeki gezileri de İbrahim amca sayesinde gezebilme imkanı bulduk. Bir gün sabah namazından sonra önce Yedi Mescidler bölgesinden başlamak üzere Uhat ve Kıbleteyn bölgelerini kapsayan gezimizi gerçekleştirdik. Bunun dışında Suudi Arabistan’ın diğer şehirlerine de daha önce olduğu gibi gitmeyi çok istiyordum. Bir kere Bedir’i, Ravha Kuyu ve mescidini, Şifa kuyusunu, Yanbu’yu, Kadim Cidde’yi, Taif ve Tebük bölgelerini de gezebilmeyi istiyordum. Fakat araç kiralama işinde sıkıntı çıkınca buralara gitmek mümkün olmadı ve sadece Mekke ve Medine ile sınırlı bir ziyaret yapmak zorunda kaldık.
Yedi Mescidler yani Hendek Savaşı’nın yapıldığı bölgede hummalı bir inşaat çalışması devam ediyor. Hz. Ömer mescidi yenileniyor ve daha önce yıkılmış olan Hz. Ebubekir mescidi yeniden yapılıyor. Fetih Mescidi ve Selman-ı Farisi mescidi daha önceden elden geçirildiği için buralarda bir çalışma yok. Fakat Hz. Ömer, Hz. Fatıma ve Hz. Ali Mescitlerindeki düzenleme çalışmaları devam ediyor. Uhut Şehitliği ve mescid çevresi de düzenlenmiş ve yenilenmiş vaziyette. Buraya yeni alış veriş yerleri yaptırılmış. Ama genellikle Uhutta çok büyük değişiklikler yok. Buradan Kıbleteyn Mescidine geçiyoruz. Kıbleteyn Mescidi beni gerçekten şaşırttı. Daha doğrusu çok güzel bir düzenleme ile geniş bir alana kavuşturulmuş. Gerçekten en güzel düzenlemelerden birisi Kıbleteyn Mescidinde yapılmış ve merdivenle çıkılan altından araçların geçtiği ve otoparkın olduğu rahatlıkla gezilecek geniş bir mekana kavuşturulmuş.
Bu ziyaretler sırasında Uhut bölgesinin yakınında bulunan Nur Alış veriş merkezine de gitme imkanı bulduk. Burada fiyatlar konusunda da daha yakın bir izlenim edinme fırsatı oldu. Bu marketteki fiyatlara göre özellikle temel ihtiyaç maddelerinde hemen hemen hiç fiyat farkı olmamış. Fiyatlar aynen duruyor. Tabii bunun yanı sıra Suudi Arabistan kendi vatandaşlarına birtakım imkanlarda sunuyor. Örneğin alışverişlerde alınan kdv tutarını toplayarak faturalarınızı ibraz edip o ödediğiniz vergileri geri alabiliyorsunuz. Bu durum ziyarete gelenler için de geçerliymiş fakat sadece Cidde’de havaalanında mümkünmüş. Bunu da öğrenmiş olduk. Kısaca burada ekonomi stabilliğini koruyor. Dolar hala 3,75 riyalden satılıyor. Fakat tam bu rakama bozmuyorlar. 3,72 gibi rakamlara bozuyorlar. Bunun yanında herkesin durumuna ve imkanına hitap eden ürünler bulunuyor. Özellikle Hurma Pazarının yıkılmasıyla birlikte otellerin altında satılmaya devam eden hurma dükkanları Mescid çevresindeki otellerin alt katlarında hizmet veriyorlar. Fakat bu da bazı sıkıntılara yol açıyor özellikle Gamame Mescidi çevresindeki otellerde bulunan dükkanlarda satış yapabilmek için satıcılar adeta umrecileri kollarından tutup dükkanlara götürmek için birbirleri ile yarışıyor.
Hurma konusu önemli tabii bu yüzden biz yıllardır aldığımız hurmacımız Hurmacı Tahir’i aramaya koyuluyoruz. Telefonda tarif ettiği yere vardığımızda etrafımızı satıcılar sarıyor. Çat pat Türkçeleri ile gel kardeş, gel hacı, gel ağabey ucuz hurma burada iyi hurma burada diye bizleri dükkanlarına götürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Neyse bizim tanıdık hurmacımız Pakistan kökenli Tahir’in yerinin burada olmadığını ve yeni bir yere taşındığını öğreniyoruz. Oradan zar zor da olsa çıkıp yeni yerini bulmak için çıkıyoruz. Anlaştığımız yerde bizi bekleyen arkadaşla buluşup dükkana vardığımızda kendisinin olmadığını bir süre sonra geleceğini öğreniyoruz. Bir süre sonra geliyor ve kendisi ile kısa bir hasret gidermenin ardından hurma ile ilgili bilgilerimizi alıyor ve gideceğimiz güne yakın hurmalarımızı almak üzere anlaşıyoruz. Hurmacı Tahir birçok hacı ve umrecinin tanıdığı ve görevli geldiğimiz 2016 yılından beri kendisinden hurma aldığımız bir kardeşimiz. Değişik zamanlarda Türk hurma bahçesi sahiplerinde de hurma alış verişi yapmıştık fakat Tahir kaliteli ve fiyat konusunda da oldukça uygun verdiği için çoğu zaman onu tercih ettiğimiz ticaretine güvendiğimiz birisi olarak tekrar gelince de yeniden bulmaya çalıştığımız güvenilir bir satıcı.
Bu arada Mescid-i Nebevi’de namazlar sonrası bazı öğrencilerimize de rastlıyoruz. Özellikle Milli Görüş Oteli genellikle Türklerin uğrak yerlerinden birisi olmaya devam ediyor. Burada birçok öğrencimiz ile görüşme imkanı buluyorum. Bunun yanında Mescid-i Nebevi’de iftar sofrası açmaya devam eden Habibullah Fakir öğrencimizle de buluşup sofrasında iftar açma imkanı oluyor. Bu iftar da tesadüfen Türkiye’den tanıdık bir sima ile de selamlaşma imkanı buluyoruz. Nevzat Özkan iftar sofrasında hemen birkaç kişi ötede yanımızda oturuyor ve iftarını açıyor. Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Özkan’a iftardan sonra Üstad Allah kabul etsin diyorum o da Allah razı olsun dua edin diye mukabelede bulunuyor ve ayrılıyoruz.
Artık 25 günlük sürenin sonuna yaklaştıkça geri dönüş hazırlığı başlıyor. Bu arada kayınbiraderimin vermiş olduğu 2 kurban emanetini yerine getirmek için eski öğrencim Habibullah Fakir’le birlikte kurban pazarına gitmek üzere sözleşiyoruz. Habibullah öğrencimiz hafızlık icazetini ve eğitici icazetini Mescid-i Nebevi’de tamamlamış kıymetli öğrencilerimizden birisi. Onunla birlikte bir sabah Uyun caddesinin ilerisinde bulunan Kurban Pazarına doğru yola çıkıyoruz. Orada girdiğimiz bir işletmeden iki adet kurbanlık koyun seçtikten sonra, mezbahaya götürüp kesim işlemi gerçekleşiyor. Daha sonra iki kurbanın etini ayırarak bir kısmını burada bulunan çeşitli ihtiyaç sahiplerine dağıtıyoruz geri kalanını da Medine’de bulunan eski öğrencilerimizle birlikte bir araya gelerek birlikte Buhari denen buraya özgü yemeğin hazırlanması için bir mutfağa bırakıyoruz. Akşam saatlerinde yatsı namazını Mescid-i Nebevi’de kıldıktan sonra Panda Park diye bilinen ve Medine’nin en büyük park alanı olan bölgele gidiyoruz. Orada çok güzel hazırlanmış Ruz Buhari yemeğini yedikten ve bir süre sohbet ettikten sonra ayrılma vakti geliyor. Burada öğrencilerimizle vedalaştıktan ve bir daha ki sefere buluşmak üzere birbirimizi Allah’a emanet ettikten sonra herkes ayrılıyor. Bu da yıllar sonra Medine’de birçok hatırayı paylaştığımız öğrencilerimizle bir başka güzel hatıra olarak hafızalara kazınıyor.
Burada zikretmekten mutluluk duyduğum öğrenci arkadaşlar ise kısaca şu isimlerden oluşuyor; Haldun Yıldızoğlu, Muhammed Öner, İbrahim Tahir, Talha Önkol, Taha Eskin, Mustafa Han, Ebubekir Meygil, Ramazan Tekiş, Muhammed Şahin, Habibullah ve Mahmut Fakir, Abdurrahman ve Hikmet öğrencilerimizle Medine’nin en büyük parkında güzel bir hatıra oluyor. Bu öğrencilerimizin bir kısmı halen üniversitelerde okuyor, kimisi iş hayatına atılmış ve her biri farklı alanlarda çalışmaya devam ediyorlar fakat ortak bir noktaları var o da Medine-i Münevvere sevgisi ve muhabbeti bu yüzden de Medine ile olan bağlarını kesmiyor ve tatillerini Medine’de geçirmeye gayret ediyorlar. Bazılarının babaları hala Medine’de çalışmaya devam ediyor. Bazıları dönmüş fakat zaman zaman mutlaka Medine’nin yolunu tutmaya devam ediyorlar. Bir de okulumuzda maalesef şu anda daha önce mümkün olan bir uygulamanın şu an olmaması olumsuz durum oluşturuyor. Daha önce Afgan, Özbek gibi uyruklara sahip olan öğrencilerimizin kayıtları mümkün olurken şu an bu kayıtların mümkün olmadığını ve bundan dolayı birçok öğrencimizin mağdur olduğunu öğreniyorum. Bu da önemli bir eksiklik olarak duruyor. Arabistan Milli Eğitiminin izin vermediği söyleniyor fakat görüşmelerle bu sorunun giderilebileceğini ve bu mağduriyetlerin giderilebileceğini düşünüyorum.
Böylece yaklaşık 38 gün süren umre ziyaretini kısaca kaleme almaya ve şu an oralarda yaşananları ele almaya çalıştım. Tıpkı Mekke’de Kabe’den ayrılırken olduğu gibi Mescid-i Nebevi’den ayrılmakta oldukça zor oldu. Daha önceden Ravza ziyaretini gerçekleştirmiş orada namaz kılıp dua etmiştik. Son gün yatsı namazından sonra, selamlama kapısından girerek Efendimiz aleyhisselama selam verdikten sonra bir kez daha bir kez daha olmak üzere üç defa selamlama koridorundan geçtim. Ayrılmak zor oldu fakat Yüce Allah’ın tekrar buluşmayı nasip etmesi dilekleri ile ziyaretimizi tamamlayıp Türkiye’ye dönüş yolculuğuna başladık. Vesselam.