İhsan ÖZKAN

HİKMET

İhsan ÖZKAN

Klasik sözlüklerde hikmet kelimesinin (çoğulu hikem) “yargıda bulunmak” anlamındaki hükm masdarından isim olduğu belirtilir; ayrıca “engellemek, alıkoymak, gemlemek; sağlam olmak” mânalarına gelen ihkâm masdarlarıyla anlam ilişkisi kurulur. İbn Düreyd’in tesbitine göre Arapça’daki “el-kelime mine’l-hikme” deyiminde geçen hikmet kelimesinde “alıkoymak, gem vurmak, sakındırmak” anlamı daha çok belirgindir. Zira bu deyimle kastedilen şey insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan sözdür. Böyle ahlâkî muhtevalı özlü sözlere hikmetin yanı sıra hüküm de denmektedir (Cemheretü’l-luġa, “ḥkm”). Bu iki kelimenin anlamını birbirine daha da yaklaştıran Cevherî, hikmetin ihkâmla bağlantısı sebebiyle hakîm kelimesine hem “işleri gereği gibi sağlam ve kusursuz yapan” hem de “âlim ve ilmî hüküm sahibi” mânalarını vermektedir. İshak b. İbrâhim el-Fârâbî ise hikmetin anlamını kısaca “mânaları idrak etmek” şeklinde açıklamaktadır (Dîvânü’l-edeb, I, 200). İbn Manzûr, hikmetin özellikle Allah’a nisbeti halinde “en değerli varlıkları en üstün bilgiyle bilmek” mânasına geldiğini belirtir. Hikmet ve hüküm kelimeleri “bilmek” (ilim) ve “anlamak” (fıkıh) mânalarında eş anlamlı olur. Meselâ, “Ona -Hz. Yahyâ’ya- çocuk iken hüküm verdik” (Meryem 19/12) âyetinde geçen hüküm “bilme ve anlama” mânasıyla hikmet demektir. Allah’a “hakîm” denilmesi öncelikle hükmün O’na ait oluşundandır. İnsana nisbet edilmesi halinde hikmetin “dengeli olma, orta yol üzerinde bulunma, adalet niteliği taşıma” anlamına geldiğini belirten İbn Manzûr eski Araplar’ın “muhakkem” kelimesini “hikmetli, tecrübeli, olgun kimse” mânasında kullandığını söyler ve beşerî hikmetin tecrübî birikimle ilgisine dikkat çeker (Lisânü’l-ʿArab, “ḥkm” md.). Klasik sözlüklerin verilerini modern tarzda yeniden derleyen Lane hikmetin ilk anlamını “cahilâne davranışlardan alıkoyan şey” olarak belirlemiş, hikmetin bilgi ve hükümle alâkasının yanı sıra davranışla ilgisine de dikkat çekmiştir (Lexicon, II, 617).

Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin, “Hikmet insanın gücü ölçüsünde nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir” şeklindeki tanımında dönemindeki felsefî telakkinin etkisi açıkça görülmektedir. Hikmetin “ilim-amel bütünlüğü, gerçeği ifade eden her türlü söz, gereksiz lafızlardan arındırılmış akla uygun özlü söz” gibi anlamlarına işaret eden Cürcânî, kelimenin bazı tamlamalar içinde kazandığı mânaları da belirtmektedir. Tehânevî, bunların yanında “hikmet ilmi” (ilmü’l-hikme) tabirinin felsefe karşılığında kullanıldığını belirtmekte, hikmetin aklî gücün itidalini ifade eden tanımıyla tasavvufta kazandığı, “nefsin ve şeytanın âfetlerini ve bunlardan koruyucu mânevî riyâzet yollarını bilmek” şeklindeki anlamını da aktarmaktadır (Keşşâf, I, 370).

Kur’ân-ı Kerîm’de hikmet, on yerde kitap kelimesiyle beraber olmak üzere yirmi defa geçmektedir; ayrıca üç defa “mülk”, birer defa da mev‘iza, hayır, âyet kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır; “hikmetün bâliga” terkibi ise bizzat Kur’ân-ı Kerîm’i ifade eder. Bu kelimelerin hikmetle birlikte kullanılması, hikmetin hangi anlama delâlet ettiği hususunda çeşitli yorumlara yol açmıştır. Kur’an terminolojisine dair günümüze ulaşmış en eski metinlerden biri olan Mukātil b. Süleyman’ın (ö. 150/767) el-Vücûh ve’n-neẓâʾir adlı eserinde hikmetin beş “vech”i olduğu belirtilmektedir. 1. Kur’an’da emir ve nehiy kipleriyle geçen öğütler (meselâ bk. el-Bakara 2/231; Âl-i İmrân 3/48; en-Nisâ 4/113), 2. Anlayış (fehm) ve ilim anlamında hüküm (Meryem 19/12), 3. Nübüvvet (el-Bakara 2/251; en-Nisâ 4/54; Sâd 38/20), 4. Kur’an’ın tefsiri (el-Bakara 2/269), 5. Bizzat Kur’an (en-Nahl 16/125). Râgıb el-İsfahânî ise hikmet terimini “ilim ve akılla gerçeği bulma” şeklinde tanımlamaktadır. Hikmet Allah için kullanıldığında “eşyayı bilmek ve onu en sağlam ve kusursuz biçimde yaratmak”, insan için kullanıldığında “mevcûdatı bilip hayırlar işlemek” anlamına gelmektedir. Hüküm hikmetten daha geneldir. Zira her hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir. Hikmete “Kur’an tefsiri, Kur’an ilmi” ve “nübüvvet” karşılıkları da verilmiştir (el-Müfredât, “ḥkm” md.).

Hikmet, bir şeyin nedenini ve gerekçesini ortaya koyar. Özellikle ‘Neden’ sorusunu cevaplar. Çünkü ‘Neden’ sorusu bütün soruların başıdır. İlk çağ felsefecilerinden günümüz felsefecilerine kadar hepsinin ortak amacı neden sorusunu cevaplamaktır. Bir varlığın nedenini sormak, o varlığın Var mıdır? Sorusunu sorarak varlığını ortaya koymak kadar önemlidir. Varlığını kabul ettiğimiz şeyler hakkında ‘Neden, niçin, nasıl’ sorularını sorarız. 

Aristo; mimarların neyi, neden yaptığının bilgisine sahip olduğu için zanaatkarlardan deha değerli olduklarını söyler. (Aristotale, Metapysics, 981, a30-b2). Yaptığı işin manasını ve sebebini yani hikmetini bilenler takdiri hak eden bilge kişilerdir. 
Hikmet konusunda yapılan tüm araştırmaların gelip dayandığı temel soru ‘Neden yokluk değil de, varlık var’ sorusudur. Bu soruya verdiğimiz cevap bizim varlık, hikmet ve tefekkür tasavvurumuzu ortaya koyar. Varlıkların hem özel hem de genelde neden var oldukları sorusunun peşine düştüğümüzde kainattaki bütün varlıklarla illiyet bağı kurarız; Zira varlıkların bütün durumları, halleri bizi her zaman tek bir yaratıcıya götürür. İbn-i Sina hikmete ulaşmayı yaratıcıyı bilmek olarak yorumlar: ‘el-Evvel olan zorunlu varlık’ı bilmek, hikmetin ta kendisidir. Akıl kendi zâtını bildiği gibi O’nu bilemez. Hakikatte hikmet sahibi olanda el-Evvel’in ta kendisidir. (İbn-i Sina, et-Tâlikât: Felsefi-Bilimsel Fragmanlar I, çev. İsmail Hanoğlu, Ankara: Elis Yayınları,2019), s.35.

Farabi yaratıcının el-Hakîm sıfatının, hikmetin mahiyeti hakkında bize önemli bir ipucu verdiğini söyler. Allah hakîmdir ve hikmet sahibidir. Çünkü ‘Hikmet, varlıkların en faziletli ve üstün olanını en doğru ve mükemmel bilgiyle akletmektir. (Farabi, el-Medinetül Fadıla, s.72). Allah’ın varlığından, kelamından, fiillerinden, isimlerinden daha yüce bir şey yoktur. En yüce hikmet sahibi Allah’tır. Çünkü kendini yine kendi ilmiyle bilir. Kuranda dua eden peygamberlerin tamamı Yüce Allahtan hikmeti istemiştir. İyi, güzel ve doğrunun bilgisi olarak hikmet en güzel ve mükemmel olanı yine en doğru yöntemle bilmeyi işaret eder. Doğru bilgiye yanlış yöntemlerle ulaşılamaz. 

Hikmeti kavramadan hüküm vermek akıl için bir felakettir. Bugün İslam dünyasının temel sorunları olan ilimsizlik, tembellik ve parçalanmışlık; hikmetsiz olduğumuzdan kaynaklanıyor. Çünkü hikmet insanı iyi, doğru ve güzel olana götürür. Allah’ı ve yarattığı varlıkları tefekkür ederek ilmimizi artırıp hem kendimizi hem de eşyanın hakikatini bilebiliriz. Hayatımızda çok fazla hüküm, çok az hikmet var. Hükümler vererek hayatı bir takım mühendislik kurallarına bağlamak ve her şeyi kontrol altına almaya çalışmak bize konfor getirebilir fakat hakikati ve insanı büsbütün ıskalamamıza neden olur. Konfor alanında yaşamak hem beden hem zihin olarak insanı tembelleştirir. Paulo Coelho ‘Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir’ der.

Hikmeti olmayan hüküm sağır, hükmü olmayan hikmet dilsiz bir insana benzer. Düşünmek, hikmet ile hükmetmektir. Aynı zamanda hüküm ile hikmeti korumaktır. En büyük hikmet sahibi Allah olduğundan O’nun üzerine düşünmek Hikmetin en büyük amellerindendir. O’nun her fiili, her yaratması, her davranışı hikmet üzeredir. Anlam ve amacı vardır. İşte anlam ve amacın peşinde olmak yolda olmaktır. Yolda olmak tefekkürün mahiyeti hakkında önemli ip uçları verir. Heidegger’in dediği gibi ‘Tefekkürün kendisi bir yoldur. Yola ancak yolda kalarak cevap veririz.’(Martin Hedegger, What is Called Thinking? New York: Harper Colophon Books, 1968), s.168.

Hikmet iyi, doğru ve güzeli içinde barındırır. Bir şey doğruysa iyidir. İyiyse güzeldir. Doğru olan bir şeyin kötü, iyi bir şeyin çirkin olması düşünülemez. Zulme karşı direnmek, haksızlığa karşı çıkmak, adaletli davranmak hem iyi hem doğru hem de güzel bir davranıştır. Kötü ve çirkin bir eylemi Rasyonellik lakırdısıyla yapmak, verimlilik artsın diye dünyayı ve emeği sömürmek, kapitalist eylem açısından doğru bir davranış olarak sunulur. Ancak akıl, ahlak ve insanlık açısından iğrençliğe, çirkinliğe, kötülüğe kapı açar. Dolayısıyla iyi, güzel ve doğru bir bütündür, birbirinden ayrılamaz. Erdemli bir hayat sürmek isteyen insanlar bu bütünlüğü yakalar.    

Yorumlar 1
Yakup Yavru 21 Haziran 2024 20:22

Hocam yazılarınız kanayan yaralara parmak basıyor. Problemlerin ve sıkıntıların şah damarını buluyorsunuz adeta.Yazmaktan asla vazgeçmeyin severek ve etkilenerek okuyorum

Yazarın Diğer Yazıları