İhsan ÖZKAN

İki Büyük Düşman: Din ve Millet

İhsan ÖZKAN

Kurtuluş savaşı sırasında Batı cephesi komutanı İsmet İnönü, bir grup subaya şöyle sesleniyordu. İçinde bulunduğunuz vaziyeti bilesiniz, padişah düşmanınızdır, yedi düvel düşmanınızdır, kimse işitmesin; millet düşmanınızdır. (İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, İstanbul: Alan yay., 1989, s. 96.)

Genç Türkiye Cumhuriyeti kalkınmak, ilerlemek, güçlü olmak için Batılılaşmak gerektiğine karar verdi. Ancak kafalarında bir çok soru işareti vardı. Son iki yüz yıldır zaten Osmanlı Batılılaşıyordu fakat durum daha kötüye gidiyordu. Osmanlı batılılaşmayı yanlış mı yapmıştı? Batılılaşma nasıl olacaktı? Toplumsal değişim gerekli miydi yoksa belirli bir kesim Batılılaşsa yeterli miydi? En sonunda halkın kendi isteğiyle Batılılaşamayacağına ve bu işi zorbalıkla, tepeden indirgemeci dayatmayla yapmanın doğru olduğuna karar verdiler. Yani dediler ki biz ülkenin kurtuluşunun nasıl olacağını çözdük, halk olarak sizinde bunu anlayacak kapasiteniz olmadığına karar verdik, dolayısıyla istesenizde istemesenizde bizim istediğimiz gibi yaşayacak, bizim istediğimiz gibi düşünecek bizim istediğimiz gibi davranacaksınız. Yüzbinlerce şehit vererek, hiç bir fedakarlıktan kaçınmayarak kurtuluş savaşından çıkan halk kitleleri devletine kurşun sıkmadı ama bir türlü dayatmaları da özümsemedi. Örneğin ilerlemenin önündeki en büyük engel İslamdır tezini küçük bir azınlık hariç hiçbir zaman kabullenmedi. Bugüne kadar geldiğimiz süreçte eğitim sisteminin ve baskıcı politikalarının ve batılılaşmaya şartsız şurtsuz hazır kitlenin etkisiyle azınlık olan grup azımsanmayacak büyük bir topluluk haline geldi. Bu kitlenin büyük çoğunluğunun CHP seçmeninden oluştuğunu görüyoruz.
   Tabi ki halkın derin analizler yapması, sosyolojik tespitlerde bulunması, ilim adamı edasıyla araştırma- inceleme yapması beklenemez.  Fakat binlerce yıllık gelenekleriyle, kültürüyle yoğrulan halk alim değildi ama arifti. İrfan sahibiydi. Hangi sanatı öğrenirse öğrensin önce edep ve ahlak eğitiminden geçerdi. Ahlaki yozlaşma geçiren insanlar önce izlenir, değişmesi için çeşitli fırsatlar tanınır değişmezse hastalık yayılmasın diye uzak diyarlara ya da sınır boylarına Kadı tarafından sürülürdü.

Teoman Duralı Türkiye tarihine çelişkiler tarihi der. Bir yanda halka dayatılan batılılaşma eğilimi diğer taraftan Batılılaşmanın halkın değerlerine uymaması, bir yandan Laik eğitim düzeni, diğer taraftan bu eğitimin açtığı hasarı gene başa geçenlerin iyi niyetli çabaları doğrultusunda din eğitimiyle düzeltmeye çalışmaları. Aslında bu çelişkili sistem batılılar hariç kendilerine Sekülerizmin dayatıldığı bütün ülkelerde var. Bu çelişkinin asıl sebebi batılıların ürettiği Seküler ve Kapitalist sistemin karşısına güçlü bir alternatifin konulamamasıdır. Örnek verecek olursak İslamın haram kıldığı faizin işletilmediği hiç bir ekonomi ve hiçbir devlet yok. Şu andaki realite gösteriyor ki hiçbir ekonominin faiz sistemi olmadan ayakta kalma şansı da yok. Batı bu dayatmalarını Siyonist ve Amerikalıların dünyanın jandarmalığına soyunması sayesinde yapıyor. Bu konuda o kadar başarılılar ki istedikleri ülkelerde istedikleri yöneticileri başa getiriyor beceremezse içeride ki gönüllü kölelerini harekete geçirerek ülkeyi sürekli çatışma ve gerginlik girdabına sokuyor. Bu gönüllü köleler dünyanın artık köy olduğu post modern dönemde dijital medya aracılığıyla öyle manipüle ediliyor ki gören gözler kör, işiten kulaklar sağır oluyor.

Tahsin Görgün teklif dergisinin temeddün adlı konunun işlendiği sayısında hem Batılı sistemleri işletip hem de sahih bir dindarlık yaşantısının  olacağını beklemenin imkansız olduğunu şu cümlelerle dile getiriyor:

İnsanların dinle irtibatını yapısal olarak zayıflattığınızda, yani dini, ya yok sayan veya menfi bir konumda gören sistemler/yapılar kurarak insanları bu sistemler içinde yaşamaya zorladığınızda, fertlerden sahih bir dindarlık beklemek anlamlı olmaz. Sahih dindarlık, bu durumda, muhtemelen sistem karşısında kendine korunaklar inşa etme ve oralarda kaçak yaşamaya çalışmak gibi bir hal alır. Din, -burada tabii ki İslam demek lazım- karşıtı sistemlerden oluşan ve toplumsal hayatı dönüştüren mekanizmaların içerisinde fertlerden ferdî mânâda sahih dindarlık bekliyorsunuz. Bu biraz deve dikeni dikip, çınar yetişmesini beklemek gibi bir şey oluyor. Tedeyyün bu durumda sahih bir şekilde tahakkuk etmiyor. Şimdi o zaman bizim tedeyyünün farklı mertebeleri olduğunu dikkate alarak meseleye yaklaşmamız gerekir.

Madem ki bu Batılı sistemler bizi bu kadar kendimizden uzaklaştırıyor, bizi bize yabancılaştırıyor, bizi kendilerine köleleştiriyor o zaman ne yapmak lazım gibi insanın aklına geliyor tabi. Yapılacak şey batılıların insanlığı felakete götüren sistemlerinin her alanda alternatiflerini üretmek ve uygulamak. Tabi ki bu iş dünden bugüne bir çırpıda yapılacak kolay bir şey değil. Öncelikle İngilizlerle gayri meşru bir evlilik yaşayan Siyonistlere ve onlardan olan gayri meşru çocuğu Amerika’ya karşı direnç gösterecek güçlü bir ittifak kurulmalıdır. Daha sonra bu ittifakın güçlü bir İlmi atılım yapması, insanlığın, İslamın yapısına ve özüne uygun, batılıların vahşi Kapitalizmine ve Sekülerizmine alternatif sistemler üretmek için çalışmalar ve araştırmalar yapılması gerekir. Öncelikle güçlü bir irade konmadan başarıya ulaşılamaz. Güçlü irade içim azami birlik ve beraberlik gerekir. Dikkat ederseniz emperyalist ülkeler nerede kendi sistemlerine muhalif bir oluşum sezerlerse güçlü bir şekilde orada fitne ve fesat çıkarmak için gönüllü köleleri aracılığıyla var güçleriyle çalışırlar. Gezi olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi bunun en büyük göstergesi. 

Mesela bu günlerde PKK’nın silah bırakması ve İmamoğlu’nun neredeyse devlet bütçesi kadar yaptığı hırsızlıklarıyla ilgili destekçilerinin tavırlarına bir bakın. PKK’nın silah bırakması Türkiye tarihi açısından çok büyük ve önemli bir gelişmedir. Bu işin başarılması için yıllardır titiz bir çalışma yapan Recep Tayyip Erdoğan, İbrahim Kalın ve Hakan Fidan tarihe adını altın harflerle kızdılar. Barışın kaybedeni olmaz. Ancak gönüllü köle dediğim gruplar hemen harekete geçti ve emperyalistlerin politik arenada söylemeye cesaret edemediği iğrenç cümleleri hemen sosyal medyada kurmaya başladılar. Tabi ki Amerika ve Siyonist merkezli sosyal medyanın algoritmaları hemen devreye girerek bu mesajları üst sıralara taşımakta gecikmediler. Bazı İmamoğlu destekçileri de öyle bir tarafgirlik sergiliyorlar ki CHP dışkıyı aday koysa biz yine destekleriz gafletindeler. Önümüzdeki dönemde diğer dönemlerde olduğundan daha çok gönüllü köleler altımıza dinamit koymaya devam edecekler. Ancak devletten ve milletten daha büyük değiller. Safları sıklaştırdığımız müddetçe zelil kalmaya mahkumdurlar.
 

Yazarın Diğer Yazıları